Akraba
30 Kasım -1, Pazartesi 00:00Duyan yok, söyleme başında bin türlü belâ olsa,
Emin olma sakın bir şahsa hatta evliyâ olsa,
Sokar Akrep gibi fırsat bulunca akraba olsa,
Bütün ebnâ-yı âdem bir zehirli mâra dönmüştür.([1])
Şâir Eşref
“Akrep itmez akrabanın birbirine ettiğin” demişler. Bu sözü ve Eşref’i teyid eden geçmişte ve hele günümüzde bin bir çeşit olaylar cereyan etmektedir. “Muhıbbi sadık (gerçek dost) yeğdir kişinin akrabasından” sözü de kelâm-ı haktır.
Hz. Mevlânâ şöy der: “Meyveyi ve sebzeyi alırken tartıya, sapı ve çöpü de girmektedir. Sen bu atacağın çöre-çöpe de para vermektesin” bunun gibi dostun, sevgilinin, akrabanın, insanların da işe yaramayan, sevilmeyen lüzumsuz tarafları olabilir ama, onlara da katlanmak, sabretmek zorundayız.
Aksi takdirde “Muhibbî” mahlasıyla fevkalâde güzel şiirler söyleyen Farsça ve Türkçe çok kıymetli divanları olan, sadece Türkçe Divanında 2798 gazeli bulunan Kanuni Sultan Süleyman’ın dediği gibi dostsuz kalırız:
Bî vefâ yârin Muhibbî cevrini mâzur tut
Yârsız kalır bu cihanda ayıpsız yâr isteyen
Fıkralarımızı arz edip konuyu bitirelim: Konya’nın 30 km. yakınındaki Gödene köyünde saf, temiz, kimsesiz gariban bir çoban vardır. Can yoldaşı Karabaşından (köpeğinden) çok iyilikler gördüğü için, birkaç koyununu ona hibe eder. Nasip bu ya köpeğin koyunları çifter doğurur ve birkaç sene sonra nerdeyse küçük bir sürü olur ama bir müddet sonra da köpek ölür. Çoban;
“benim ona hibe ettiğim bu koyunlar ne olacak?” diye Konya kadısına sorar. Kadı: “her halde zavallı meczuplardan biri” düşüncesiyle onu savuşturmak için, “bu koyun köpek işlerine ben bakmam Adana kadısı bakar” deyiverir. Saf adam taa Adana’ya gider, kadının huzuruna çıkar olayı anlatır, kadı da baştan savmak için: “o sürü bana düşer, buraya getir” der.
Çoban boynu bükük çıkarken: “Kadı Efendi, getirmesine getireyim de bir şeye aklım ermedi; köpek Gödeneli, kadı Adanalı, bu akrabalık, bu vereselik nerden geliyor?” deyiverir.
Konya düğün pilavlarımız meşhurdur. Görenler Allah için söylesinler. Kontrolsüz biçimde hele zengin düğünlerinde binlerce kişi bundan nasiplenir. Bu durum asalaklar gurubunun da işine gelir ve kendini bilmeyen, haram-helâl telakkisi olmayan kişiler, bu fırsatları değerlendirirler.
Böyle bir topluluk düğün yerine varmışlar, düğün sahibi karşılayıp hoş geldiniz dedikten sonra; “affedersiniz ama sizleri tanıyamadım, kimlersiniz?” deyince, berikiler: “Tanımamakta haklısınız. Çünkü biz kız evinin akrabalarıyız” derler, düğün sahibi: “Henüz kız evi falan yok, ama ilerde olur inşallah, çünkü bu düğün sünnet düğünü, ama siz yinede buyurun, karnınızı doyurun” demiş.([2])
Dipnotlar:
Ebnâ-yı âdem: Adem oğulları, insanlar, Mâr: Yılan.
1 - Hilmi Yücebaş “Şâir Eşref Bütün Şiirler ve Hatıraları”, 1978, s. 284.
Kıyl ü kal:Dedi-kodu, İttiba: Uymak, izinden gitmek, İsr:İmrenmek, Şeddad: Yemende muhkem binalar yapan hükümdar. Sahilhane: Sahilde villa, Bünyad eylemek: Yapmak.
2 - Kamil Uğurlu, “Konya Şehrengizi” Konya B.Şehir Beld. Yay. 2005, s. 245.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.