ANA-BABA
19 Haziran 2016, Pazar 11:15
Ana başa taç imiş
Her derde ilaç imiş
Bir evlât pîr olsa da
Anaya muhtaç imiş
Gerçekten insan ne olursa olsun, ebeveyn denen bu iki mübarek varlığa hayat boyu muhtaçtır. Gerçi kaybetmeyen kıymetini bilmez ama, bunların kadri kıymeti yokluklarında daha iyi idrak edilmektedir.
Her halde onun için olsa gerek, Cenâb-ı Allah: “onlara üf bile demeyiniz”([1]) buyurur. Resûlullah Allahın rızası ve hoşnutluğunu onların hoş tutulmasına bağlamış ve cennete girebilme şartı olarak onların razı edilmesini emretmiştir.
Her şey takdir-i İlâhî’ye bağlı ama, ebeveyn de, Allah ve Resûlü’nün emir ve nehiyleri doğrultusunda bir hayat tarzı benimseyip, dinine, vatanına, milletine ve bütün insanlığa hayırlı nesillerin sebeb-i hilkatleri olmalıdırlar. Ebeveyn aksini icra etmiş, dinî emirlere sırt çevirmiş, yavrularını helal rızıkla beslememiş, onlara iyi örnek olmamış, dolayısıyla evlatları sayesinde dualar almak yerine, beddualar kazanmış iseler… neticenin ne olacağını Âşık Seyranî şöyle dile getirir:
Bülbüle gül yarar deveye diken
Hasrettir aşığın belini büken
Tarlasına haram tohumu eken
Helal mahsulünü biçer mi bilmem
Şâir Eşref, Neyzen Tevfik gibi yakın tarihimizin büyük heccavlarından ise, Seyranî gibi suhuletli sözler her halde zor beklenir. Onun için Eşref bakın kızdığı zamanının Bahriye Nazırı Hasan Paşa için ne diyor?
Şimdiki Nazır-ı Bahriyye Hasan Paşayı
Şöyle tarif ediyor vak'a-nüvisan-ı ümem
Gelecek olduğunu bilse idi neslinden
Almadan Hazreti Havva’yı boşardı Âdem ([2])
Çok sevip saydığımız, kendisinden istifade ettiğimiz, hocalık-talebelik dışında da yakın ilgi ve alakamız olan merhum bir hocamız da, evlâdından olan şikâyetini şu beyitle dile getirirdi:
Bir enik besledim ömrüm boyunca
Büyüdü it oldu daladı beni
Adamın birinin çok yaşlı, yatalak hasta, bir deri bir kemik kalmış, eziyetli bir babası var. Gönüllü gönülsüz uzun yıllar bakmış ama görmüş ki babasının ne iyi olası nede ölesi var. Hanımının da baskı ve teşviki ile babasını götürüp bir uçurumdan atmaya karar vermiş. Hayvan üzerinde duramayacak kadar takatsiz olduğu için babasını bir küfeye koymuş, onu denklemesi için 7-8 yaşlarındaki oğlunu da küfenin öbür dengine koymuş dağın yolunu tutmuş. Uçurumun kenarına gelince küfeleri çözüp indirmiş, içindekileri çıkarmış ama küfelerden biri hızla aşağı doğru yuvarlanmaya başlamış, çocuk arkadan ok gibi fırlamış ve uçurumun hemen kenarında düşmeden küfeyi yakalamış ama, evladım düşecek diye babanın aklı başından çıkmış, çocuğa kızmış:
“Oğlum alt ucu bir küfe, neye koştun arkasından, uçurumdan düşeceksin diye ödüm patladı” deyince çocuğun cevabı:
“Olur mu baba! Yarın sen dedem gibi ihtiyarlayınca buradan aşağıya atmak üzere seni neye katıp getireceğim.” Deyince adamda şafak atmış, babasını geri getirmiş ve ölünceye kadar da adam gibi bakmış. Atalar ne demiş?: “Evladından göreceğin muamele, babana yaptığındır.”
Peygamberimizin gıyabi iltifatına nail olan, hırkasını hediye alan, ilâhileri söylenen, dillerden düşmeyen Veysel Karanî Hazretlerini yükselten, yücelten ve ehlullah mertebesine çıkaran şey; anasına yaptığı hüsnü muameledir. O kadar ki; âşık olduğu, gece gündüz görmeyi istediği Efendimize kavuşabilmek için Yemen’den Medine’ye aylarca yol yürümüş, çölün bin bir türlü meşakkatine katlanmış, ama Peygamberimizi görmeden geri dönmüştür. Sebep: Çünkü annesi “evde bulursan tanış, yoksa geri dön gel” demiştir. O geldiğinde de Resûlullah evde değilmiş, “anamın hatırı kırılmasın, sözünden çıkmış olmayayım” düşüncesiyle geri dönüp gitmiştir. Ama ana sözü tutmak Veysel Karaniye Peygamber hırkası giydirmiştir.
Günümüzde ise evlatlar; başkalarının sözünü tuttuğu kadar bile ebeveynine kulak vermiyor, onları sevmiyor, nasihatlerini dinlemiyor, aile içi şiddet hat safhalarda, Allah muhafaza birçok cinayetler işleniyor.
İsviçre’de ana-babalarının rızası olmadan evlenmeye kalkan gençlerle ilgili, hâkim şöyle karar vermiş: “Evet kanunen evlenebilirsiniz ama örfümüzde de bu doğru değildir. Ya onların gönlünü yapıp evlenirsiniz ya da onların sizi bu vakte getirinceye kadar size harcadıkları parayı onlara geri ödemeye mahkûm ederim.” ([3])
Sevginin en kutsalı “anam” diyen sestedir
“Çocuğum” dünyadaki en sevimli bestedir.
Behcet Kemal Çağlar
Dipnotlar:
Hâr: Diken, Cev ü cefa: Eziyet, Bîgâne: Aldırmaz, Visal: Kavuşma, Lâne: Yuva.
1- İsrâ Sûresi, 23.
2- Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, İst. 1994, T.E.V. Yay. c. 1, s.164.
3- Mehmet Serhan Tayşi, “Ali Emirî’nin İzinde”, Timaş Yay. 2009, s. 441.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.