ANLAŞILMAK İÇİN ANLAMAK GEREKİR (1)
09 Haziran 2021, Çarşamba 09:31Birbirimizi anlama hususunda yeterince iyi değiliz. Ön yargıları kırma içimizde bizi huzursuz eden yaklaşım ve tavırları izole etme ya da buzları eritme gibi karşılıklı beklenilen davranışları gösterme yetisi ne yazık ki istendik halde değildir.
Onun içindir ki bilhassa siyasi yelpazelerin çalım sattırdığı o yıllarda aramıza yüklenilen sağ sol davası gibi dış güçlerin oyunları bizi öyle husumetli hale getirmişti ki hepimiz yekdiğerimize karşı hep kırmızı görmüş arena aslanları gibi gözünü kan bürümüşçesine saldırganlığı ön plana çıkartıyor ve adeta onu yok say mesabesine getirmeye can atıyor, bir kaşık suda boğmak istiyorduk.
Biz ne hal oldu da böyle arenalık olmuşçasına birbirimize karşı kızgınlık besledik.
Bizi birbirimize bağlayan öyle değerlerimiz vardı ki; ülkemize saldıran düşmanları en zor şartlarda birlikte hareket ederek kovmuş ve birlikten kuvvet doğar sözünü teyit etmiştik.
Birbirimizi en zor şartlarda anlarken hep birbirimizle halleşir ve yoldaş olur iken nice sonraları bu gidişat bize ağır gelmiş sanki birbirimizden bıkmış tahammülsüzlükler diken gibi boy salıp gülleri göremez hale gelmişiz.
Şehrinden en ücra kırsalına kadar derdini derdimiz bildiğimiz kadrini kıymet ettiğimiz büyük küçük herkese saygı ve sevgi penceresinden yaklaştığımız asude güzelliklere ne oldu?
Davranışların yönünü köklü inançtan aldığı basiret ve irfanın feyiz olduğu aramızda niye kara bulutlar dolaşmaya ve kara kara fikirler bağrımıza bastığımız hengâmeler üretmeye başladı?
Söz fazla uzatmadan cevap vermek istiyorum. Hani demişler ya “oğlum reşit gendin söyle gendin işit” Diye bende kendim soruyum kendim cevaplayayım kabilinden müsaadenizle birkaç hususa değinmek istiyorum.
Bi defa bu topraklar bize bedavadan kalmadı. Bu topraklarda bin yıldan beri yaşayan/yaşatılan ve misyon sahibi bir kültürel birikim ve tarih birliği ve ortak değerler manzumesi vardır. Aramızdaki dil düşünce inanç kardeşlik ve tarih zenginliği gücümüzü oluşturmakta ve örf adet inançlarla desteklenmektedir. Biz yaşattığımız ölçüde yaşarız. İnsanı yaşattığımız ölçüde değerlerimizi yaşattığımız ve koruduğumuz ölçüde ayakta kalırız. Aksini düşünmek boş iddia ve sansasyon demektir. Lakin bu denli güçlü akidelerin bir bağ olarak hücre hücre dokunduğu varsayımından hareketle ne oldu da bugün bir gevşeme ve uzaklaşma gibi çabaların içinde bir kısır döngü tuzağına düştük ya da niye bermuda şeytan üçgeni hep içimizde salvolar atmakta helezonik kıvrımlar oluşturmakta bizi kendi iç karanlığına çekip yok etmek istemektedir.
Aslında yok edilme çukuruna çekilen biz miyiz? Kendi isteğimizle mi geldik ya da getirildik mi? Buhengâmeden kurtulmak çok mu zor?
Yeryüzündeki varlıklar içerisinde farklı konumda olan tek varlık insan ise biz insanı ne kadar tanıyoruz? Ya da şöyle diyelim biz kendimizi ne kadar tanıyoruz? İçimizdeki huzursuzluklardan kurtulmadan normal bir davranış göstermek mümkün değil elbet. Öyle ne yapmak gerekir?
İnsanın insanla insanın devletle olan ilişkilerinde ana tema karşılıklı görev sorumluluklar ve vecibelerin yerine getirilmesi gereken zorunluluklar olduğunu bilmektir.Hem kendine güven ve güven telkin etmek önemlidir.Sabır ikna kanaat ve görevin yüklediği misyonu samimiyetle yerine getirmek buda tabiki en önemli şartlardandır.Gerek bireysel gerekse halkla ilişkilerde kendini keşfetme maddi ve manevi değer yargılarını öğrenme ve bunlarla bütünleşme bir kimlik ve duruşa işarettir.Bu sebepten tanınması gereken insan ise,önce kendimizdeki hasletleri bir iyice öğrenip hangi labirentlerden geçtiğimizi bir bir öğrenmeli ve taşlı yollardan çin seddi zorluklardan geçmeli gül ile dikenin bir arada nasıl bulunduğu irdelenmeli ve kısaca psikoloji sosyal psikoloji iletişim tarih dil kültür inanç mozağini iyi belleyip olgun bir insan kişiliği ile basiretli erdemli bir toplumun halkası olmaya çalışmalıyız.Tabi devlet dediğimiz yönetim aygıtınında bilimsel gerçeklerin ışığı altında toplumun kaynaklarını maddi manevi platformda en akılcı nasıl kullanılabileceğini planlamasını yapmasını halkın istek ve ihtiyaçlarını ilmin penceresinden ve insanın istek ve ihtiyaçlarından ele alıp yol haritasını böyle oluşturmasını istemeliyiz.Bunu beklemek hakkımızdır.İnsanın dürüst ve sağlıklı iletişimle beslenmesi ilmin ışığında kaynakların en akılcı ve verimli kullanılması güneş ışığından herkesin istifade ettirilmesi ve kaynakların adilane dağılımı ve kullanımı hakkaniyet kurallarına riayet edilmesi saygı ile gösterilen hassasiyet ve empati oluşturma işte gerek birey gerekse devlet aygıtı nezdinde en makul davranış ve uygulama şekilleridir.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.