ARAPLAR VE OSMANLILAR
17 Şubat 2017, Cuma 07:53Diyoruz ki; Osmanlılar küffar diyârlarını “İ’lay-ı Kelimetullah” yani Allah’ın yüce ismini her tarafa duyurabilmek, Müslüman olmak isteyenlere vesile olabilmek için aldı.
Peki, Müslüman olan Arap diyârlarını neye aldı? Sorusuna da şöyle cevap veririz: İttihad-ı İslâm yani Müslümanların birlik, dirlik, beraberlik içinde güçlü ve büyük devletler kurup, Haçlı Seferleri adı altında milyonluk ordular teşekkül ettirip İslâm âlemi üzerine sefer yapan İsevîlere karşı koyabilmek, İslâm’ı ve Müslümanları onların şerrinden koruyabilmek, kıyım ve katliamlarından kurtarabilmek için fethetmiştir. Allah ve Resûlünün istediği de budur.
Osmanlı Emperyalist Değildi:Osmanlı sömürgeci ve emperyalist değildi. Hâkim olduğu yerlerde Avrupalı sömürgeciler gibi hareket etmedi, idâresindeki yerlerin kanını emmedi. Araplara “Peygamberimin soyunun insanları” gözüyle baktı ve onları kendilerinden üstün tuttu. O zaman onların petrolleri, altınları, meyve ve sebzeleri yoktu, yani heves edilecek bir beldeler değildi.
Büyük devletlerin büyük stratejileri olur. Kuzey Afrika’yı Akdeniz hâkimiyetini Avrupalılara kaptırmamak, Arabistan’ı da yine Avrupalı denizcilerin, özellikle Portekizlilerin Kutsal beldelere tasallutunu önlemek için fethetmiştir.(1) Hele kutsal beldelere o kadar hürmetkâr davranmış ki, oralardaki kale ve kasırlara, resmi dairelere hâkimiyet alameti olan bayraklarını bile dikmemişler,(2) kadı (hâkim) göndermemişler,(3) iç işlerinde tamamen serbest bırakmışlar, sâdece dış düşmanlardan oraları korumuşlardır.
Osmanlılar diğer sömürgeci devletlerin zıddına, idâresi altındaki Arap devletlerinin sancaklarını ve mebuslarını parlamentosunda bulundurmuş,(4) bunlardan kabiliyet ve istidadı olan kişiler vezîrliğe, mareşalliğe hattâ Sadrâzamlığa kadar yükselmişlerdir.
İstanbul’da onların en mûtena semtlerde ve en güzel saraylarda oturmalarını, hürmet görmelerini sağlamıştır. Sultan 2. Abdülhamid Han bununla da yetinmemiş Arap ileri gelenlerinin, ilerde idâreci olabilecek ailelerin çocuklarını İstanbul’a getirmiş ve o günün şartları ile en güzel ve lüks okullarda okutmuş, Türkçeyi, Türk örf ve geleneklerini öğretmiştir.(5)
400 küsur sene birlik ve kardeşlik içinde yaşayan Arap memleketleri 20. Yüzyıla gelindiğinde cadı kazanı gibi kaynamaya başlamış. Çünkü Osmanlı zayıflamış, Batılı devletler ise güçlenmiş, azmış, kudurmuş, petrolün önemi ortaya çıkmaya başlamış, Haçlı âleminin ezelî ve ebedî gâyesi olan Osmanlıyı imha ve izale günlerinin geldiği kanaati hâsıl olmuş, dolayısıyla Osmanlı idâresindeki Müslim gayri Müslim milletler içine fitne ve fücür tohumları ekilmiş, Balkan milletleri, Ermeniler, Rumlar gibi Arapların içindeki gâfiller de harekete geçirilmiş, milliyetçilik fikirleri tahrik edilmiş ve Osmanlıdan koparılmışlardır.
Bu durumun bir başka çok önemli sebebi de; Osmanlının son zamanlarda başına belâ olan, Osmanlıyı bitiren, ipini çeken, infâzı gerçekleştiren, Siyonizm’in tetikçileri olan İttihat ve Terakki mensuplarıdır.(6)
Târihçilerin ittifak ettikleri bir husus da; Birinci Dünya Savaşı esnasında Arapların aleyhimize dönmelerine, isyan ve ihtilal yapmalarına elbette Batılıların tesiri büyük olmuştur ama ondan daha büyük ve daha etkilisi de, özellikle Suriye genel vâlisi olan Cemal Paşa’nın haksız, ölçüsüz ve Arapların gururunu incitici tutumu, yaptırdığı idamlar, uyguladığı terör ve tedhiş hareketleri olmuştur.(7)
Dipnotlar:
1-Mustafa Halidi-Ömer Ferruh, “Misyonerler”, Araştırma Yay. İst. 1991, s. 31.
2-Târih ve Medeniyet Dergisi, İhlâs Yayınları, sayı 38, s. 26.
3-Ahmed Şimşirgil, “Kayı-3”, KTB Yay. İst. 2013, s. 246.
4-İbrahim Refik, “Köklerden Göklere”, Albatros Yay. 3. Bas. 2001, s.172.
5-Mustafa Armağan, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı-2”, Timaş Yay. İst. 2009. s. 133.
6-Mevlânzâde Rifat Bey, “Siyonisler Osmanlıyı Nasıl Yaktı?,Derin Târih Dergisi 15. Sayı (15 Haziran 2013) hediyesi, s. 36.
7-Ali Fuad Erden,“Suriye Hatıraları”, İş Bankası Yay. İst. 2006, s. 279; Selim Ali Selam, “Arapların Gözüyle Osmanlı”, (Beyrut Şehremini’nin Anıları 1908-1918), Klasik Yay. Tercüme Halit Özkan, İst. 2005, s. 136; Ferhat Koç, a. g. e. s. 196.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.