ASLAN YEDİKLERİNDEN MÜREKKEPTİR
15 Mart 2023, Çarşamba 00:30Hiç kimsenin görüşüne saygısızlık etmem. Çünkü insanın tenceresinde ne kaynarsa kaşığına o çıkar, kursağında ne varsa dışarı onu döker, sorumlusu kendisidir. Aklımız da bilgimiz de hatta görgümüz de, bizim sözlerimiz ve görüşlerimizle bizi bir yerlere taşır, değerlendirir, değersizleştirir.
“Aslan yediklerinden mürekkeptir” demiş Valery. Aslan yediğinden, haşmetinden dolayı ormanın kralıdır. İnsan da, düşünceleri ve sözlerinden mürekkeptir. Onu rezil eden de, vezir eden de sözleridir. Söz dilden gelir, gönül de dilin hazinesidir. Hazine de ne varsa dil onu harcayacaktır. Gönlü de insanın haleti ruhiyesini besler. Besler ama düşüncesi ve bakış açısı iyi değilse kötü yansır, bela getirir, iyiyse güzellikle karşılık verir, ya da susması gerekirse susar.
Keşke dilin belasının ne kadar büyük olduğunu aklımızdan hiç çıkarmasak. Keşke gönlümüzü güzel şeylerle süslesek de dilimiz onu kullansa, insanlara onları sunsak. Kırmasak, yormasak gönülleri. Değil mi ki hepimizin hamuru da, çamuru da aynı. Aynı toprağın, ürünüyüz, aynı toprakla belendik. Aynı sudan sulanıyor, aynı havayı nefesleniyoruz. Her sabah aynı güneş öpüyor, hepimizin alnını da, yüzünü de. Yani birbirimize benzeriz, yok birbirimizden farkımız. Sadece etrafımızda samimi olduğumuz kim varsa, biz de onların ortalamasıyız.
Ortalamasıyız da, kimimiz susar, kimimiz de insanı ve olayları tel tel çözdüğünü zannederek arı gibi vızıldarlar, başka da yaptıkları bir şey yok. Zaten arı da konuşabilseydi, vızıldar mıydı? Anlaşılan o ki, anlatacağını bir kerede söyleyemediği için arı gibi sürekli vızıldamakta. Ama şunu da unutmamak gerekir ki, insan; birbirine onca benzese de, çeperi aynı olsa da çapı ayrı, duygu ve düşünceleri ayrı. Belki farklılıklardan en önemli olan birkaç fark daha vardır, onlar da gurur ve kibirli veya tevazulu olmalarıdır.
Ne gariptir ki, kendimizden, hep bir eksiğimizin olduğundan haberimiz yok. Hayata borçlu ve eksik başlıyoruz, gene borçlu ve eksik bitiriyoruz ömrümüzü. Eksikliğimizle sancılı bir hayat yaşıyoruz. O yüzdendir galiba, acılar pahasına eksiğimizi kapatmak için konuşma isteğimiz. Ah bir kere olsun, “yerle gök arasında senin ve benim bilmediğimiz çok şey var” diyebilsek, biraz da olsa sancımız azalacak, birbirimizi anlayacak, hayata mutluluk ve paylaşım adına, insaniyet adına bir şeyler katacağız.
Aslında ne kadar aynı çamurdan yoğrulsak, aynı nehirde yıkanıp aynı pınardan içsek de, türlü türlü mizaç, farklı farklı niyet ve anlayışa sahibiz. Ama “temize her şey temiz, kirliye her şey kirli” düşüncelerden doğan mizaçlara ve sonuçlara sahibiz. Kimi duygular üryan, kimi duygular sırlı. Ama tatminsizlik var, arzuların, bekleyişlerin, dileklerin ucu açık, kendine olunca her şey sınırsız, başkalarına olunca sınırlı. Ama kimilerinin de yaralarının kabuğu kalkık. Herkes adına sahip çıkar gibi acısına da sahip çıkıyor ama ihtiraslarından doğan hatalarına sahip çıkmıyor. Kimse kendi olmayı seçmiyor. İşte bu yüzdendir, egoların şaha kalkması, acıların çoğalması, ayrılıkların, başkalarını hakir görmenin baş göstermesi.
Farkında değiliz, her şeye iki adım gecikmiş gibiyiz, kurallar koyuyoruz, alışkanlıkların arkasına sığınıyoruz. İşimize gelen yanlışa itiraz etmiyoruz, işimize gelmeyen doğru bile olsa hemen itirazı yapıştırıyoruz. Oysa insan insana emanettir ama bu emaneti korumasını bilmiyor, ben olmaktan çıkıp biz olmayı başaramıyoruz.
Kimimiz etrafındaki kalabalığı arkadaş canlılığı olarak algılar, kimimiz de sadık arkadaş bulamadığından, ihanetlerden dolayı yalnızlık ve az insanla yetindiğini söyler. Kimi çokluğu kendinden bir marifet sayar, kimi de az insan çok huzur olarak tabir eder. Hangisi doğru derseniz, o da insanın karakteri, duygu ve düşüncelerine, insanın uğradığı ihanetlere, vefaya, gurur ve kibirine göre değişir. Bunları değiştiren, insanın hayat yolunda yaşadıkları, korkuları ve bakış açısıdır. Yoksa kimse ne gereksiz çoğunlukla kendine bir övünç çıkartır, ne de yalnız kalmanın, insanlardan uzak olmanın güzel olacağını savunur. Belki az insan karşısında korku yaşar çok olunca güvende hisseder, bir diğeri de seçilmiş az insanla sınırlı kalmanın bilinmeyen çoğunluğun yaralayacağından korkudan kendini güvene alma duygusuyla hareket eder.
Problem şu ki, korku ve güvensizlik yaşadığımız bu dönemde insanlar, nasıl olursa olsun güven içinde hissetmek için kendilerini belli kalıplara sokmak zorunda hissetmeleri.
Gelinen durum, güven duygusunun yok olması. İnsanların yaşam şartları olsun, ikili ilişkiler de yaşadıkları sıkıntılar olsun birbirlerine olan bu duyguyu yok ediyor. Söylemler farklılaşıyor, derdi olan da olmayan da konuşuyor, dert yanıyor, kendince bir fikir ortaya sunuyor. İşte bu yüzden, insanların içyapısını ve yaşadıklarını bilmediğimiz için yeri gelince susmak ve onun o görüşüne saygı duymak, saygısızlık etmemek gerekir.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.