Asr-ı Saâdette İlim ve Ashâb-ı Suffe (2)
15 Haziran 2020, Pazartesi 08:57Sayıları zaman zaman 400’lere varan bu insanları onore etmek ve İslâm’ın ilme ve âlime verdiği değeri göstermek için Hz. Peygamber,(1) kabilelere ve devletlere göndereceği, elçi, münzir, mürşid, mübelliğ, vali, öğretmen, kumandan, diplomat gibi görevlileri bunların içinden seçmiştir.
Bunların hepsi okuyoruz diye, başkalarının sırtından geçinen insanlar olmamışlar, fizikî gücü yerinde olanlar, odun taşımak, zenginlerin bağ ve bahçelerinde çalışmak sûretiyle rızkını, kendi alın terleri ile temin etmişlerdir.(2) Bunlar çok zühd, takva, ilim ve irfân sâhibi olarak yaşadıkları için, İslâm tarîkat ve tasavvufunun nüvesini (mayasını) teşkil ettiklerine dâir kanaatler de vardır.
İslâm dünyâsında araştırmalar yapan Fransız ilim adamı Roshental şöyle demiştir: “Hiçbir inanç sisteminde İslâm’da olduğu ölçüde, din-ilim uygunluğu, ayrılmaz bir biçimde gerçekleşmemiştir.”(3)
Cenâb-ı Allah’ın âyetleri, Allah Rasûlü’nün (s.a.v.)hadisleri ve ilk Müslümanların üstün gayretleri ile başlatılan bu ilim seferberliği, kısa zamanda netîcesini vermiş, Mekke’de yanmaya başlayan bu meş’ale (ışık), ortaçağın cehâlet karanlığını aydınlatmaya başlamıştır.
Bu sebeple Emevîler ve Abbâsîlerin ilk dönemlerinde okuttuğu ilme karşılık para almak, maddîyat talep etmek, menfaat gâyesiyle ilim öğretmek, ulema için zül kabul edilmiş, buna tevessül ve teşebbüs edenler dışlanmış ve aşırı tenkide uğramıştır. İlim Allah rızası için öğretilmiş ve bu gâyeye binâen ilim tahsil edilmiştir.(4)
Emevîler Döneminde İlim Âlim:
Hâşimîler ve Emevîler; Hâşim ve Abdüşşems isimli iki kardeşin soyundan gelmedirler. Daha sonra aralarına müthiş bir kıskançlık ve rekâbet girip bir birine düşman olmuşlardır.(5) Sırf bu rekâbetten dolayı Ümeyye oğulları, Hâşimoğullarından çıkan Peygamber Efendimiz’i ve İslâm’ı kabulde en sona kalmışlardır. Bu iki kabile Mekke’nin en kalabalık kabilesidirler ama Ümeyye oğulları maddî bakımdan daha güçlü ve daha zengindir. Mekke’ye yazı ilk defa, Ümeyye oğullarından Ebû Süfyan’ın babası yâni Muaviye’nin dedesi Harb b. Ümeyye zamanında girdiği rivâyetleri vardır.(6)
Hz. Osman vefat edip, Peygamber Efendimizin soyu Hâşimîlerden olan Hz. Ali (598-661) Irak’ın Kûfe şehrinde halîfeliğini ilân edince, Şam’da vâli olan Ümeyye oğullarından Muaviye (604-680) bunu kabul etmemiş ve kendisi de Şam’da Halifeliğini ilân etmiştir. Emevî hilâfeti böyle başlamıştır. Hz. Ali ile birçok mücâdeleleri olmuş, Hz. Hasanı kandırmışlar, Hz. Hüseyin’i (626-680) Kerbelâ’da şehid etmişler, yakınlarını esir edip Şam’a getirmişlerdir. Böylece İslâm halîfesi olduğunu iddia eden kişiler yâni Ümeyye oğulları, o dinin kurucusu Hz. Muhammedin soyuna (Ehli Beytine) en büyük düşmanlığı yapan ırkçı bir hânedân olmuşlardır.
Emevîler döneminde büyük fütûhatlar olmuş, doğuda Çin hududuna, Batıda da Kuzey Afrika kıyılarından Atlas Okyanusuna ulaşılmış, İstanbul kuşatılmış (M. 678), Akdeniz’de başta Kıbrıs olmak üzere birçok ada fethedilmiş, Anadolu’nun büyük bir bölümü Müslümanların eline geçmiştir.
Dini, dili, felsefi görüşü, duygu ve düşüncesi, örf, âdet ve gelenekleri, kültür, ekonomi ve ticâret anlayışları çok farklı olan birçok insan kitlesi, Müslümanların idâresi altına girmiş, ama çok çeşitli ve halli zor sıkıntılar, problemler de Müslümanların önüne gelmiştir.
İslâm’ın bu ilk yüzyılında Müslümanlar, medeniyetler merkezi Mezopotamya, Mısır, Babil, Asur, Pers (İran), Çin, Hint ilimleri ile yâni Nil ile Amuderya Nehirleri arasındaki kültürlerle muhatap olmuştur. Yeni komşularının dinleri, fikirleri, mezhepleri, örf, âdet ve gelenekleri, sosyal yaşam tarzları, Müslümanlarda hayretle karışık müthiş bir hareketlilik başlatmıştır. Yeni Müslümanların hal ve kal’lerini (söz ve davranışlarını) haklı bulanlar, karşı çıkanlar, kendi inanç ve fikirleri ile kıyas edenler olmuş, netîcede her yerde, her mecliste, her platformda fikir teatileri, münâkaşalar, münâzaralar, konferanslar, seminerler başlamıştır. Antik Yunan’da Agora meydanlarındaki fikir teatileri, ilim etkinlikleri, kültür faaliyetleri Müslümanlara geçmiştir.
Dipnotlar:
1- H. Tahsin Emiroğlu, “Esbâb-ı Nüzûl”, Elif Ofset, İst. 1978, c. 1, s. 275.
2- Müslim İmâre, 147.
3- Mehmet Bayraktar, “İslâm ve İlim” Millî Kültür Dergisi, Eylül 1990, sayı 76, s. 70.
4- Ahmet Çelebi, a. g. e, s. 235.
5- İbrâhim Sarıçam, “Emevî-Abbâsî İlişkileri”, TDV Yay. Ank. 1997, s. 68-94.
6- İbrâhim Sarıçam, “Emevî-Abbâsî İlişkileri”, TDV Yay. Ank. 1997, s. 219.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.