ATOM BOMBASI VE YÜREĞİN GÜCÜ
03 Kasım 2021, Çarşamba 09:09Temiz bir ruh ve temiz bir bedenle var olan insan, zamanla büyüdü ama gelişemedi, güzel olan duyguları yitirildiği gibi akla zarar, kalbe ziyan bir yaratık haline geldi. Ne kendine faydası oldu, ne paylaşımı, ne de yaşanılabilir bir dünyayı amaçladı. Tek düşüncesi, kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmemesi oldu. Toplum düşüncesi de olmayınca, kendi benliğini, kendi içinde var olan insanlık gerçeğini görmezden gelip yaradılış gayesini unutarak, kibirle insanlardan ayrışmayı, yok saymayı seçti.
Kısa bir süre de olsa, ne mola verdi, ne de düşünmeye zaman ayırdı. Baş döndürücü hızla nereye ve neden koştuğunu, ne kendine sordu, ne de cevabını buldu. Sadece kendinin bile inanmadığı bahanelerle kendini kandırmaya devam etti.
İnsanlar her şeyi tüketti, ne sevgi kaldı, ne de insanlık. Herkes yalanlarla çıkarlarının peşinde, doğrular kimsenin umurunda değil. Gerçekler hiçbir zaman umurunda olmadı, gerçekleri görmedi. Çünkü gerçekler ağırdı, onları kaldıramadı, yalanlarla, sahteliklerle uğraştı. Gözler kör değildi, ama gönüller kördü. Kimse kimseyi düşünmedi, kimse kimseyle anlaşamadı, kimse kimsenin varlığıyla mutlu olmadı. Oysa insanı insan yapan, çatışma değil, anlamaydı, anlaşmadaydı ama bunu da başaramadı, ayrışmayı seçti.
İnsanın toplumla ayrışması, önce kendi içindeki duygu, düşünce ve söylemleriyle yaptıklarının ayrışmasıyla başladı. Söylediklerimiz ve yaptıklarımız vardı, ama söylediklerimizle yaptıklarımız arasındaki fark, kendimizden ne kadar uzaklaştığımızı ve sahteliğimizi gösteriyordu. Bir türlü söylediklerimiz gibi olamadık, insanlığımızı gösteremedik ve içimizi kamufle eden, söylediklerimizle maskeleneceğimizi zannettik.
Düşüncelerimiz insanlığın çağında değil, modernitenin getirdiği çağın ayrımcı ve ayrıştırıcı gücüne biatın, güce tapıcılığın doğurduğu tek tip insanlığın çağında. Çağ modernleştikçe, insan ilkelleşmeye, ilkel benliğin vahşi düşüncelerine sahip olmaya başladı.
Kalbimiz vatanımızdı ve insan ancak vatanın da özgür oluyordu. Ama vatanımızı görmezden gelip uzaklaştıkça uzaklaştık ve insanlıktan nasibimizi alamadık. Sanki insanlık bir yüktü ve bu yükü taşıyamadık, altında ezildik. Bu yük taşıdıkça ağırlaştı ve ağırlığa katlanamayan insanlar da, ucuzladı. Kimse kimseye güven duymadı. Güven en çok aranan olgu haline geldi. Ucuzlayan insanlar, bunu da taşıyamadı, bunun da altında ezildi.
Nankör ve açgözlü insanlar, azla yetinmeyi bir türlü beceremedi. Azla yetinmeyi bilmeyenler, gezegenimizi yaşamaz bir hale getirdiler, çıkardıkları yangınla, gezegeni bir cadı kazanı gibi fokurtdatmayla meşgul oldular.
Okumak dedik, kimi okudu ama sadece okuduğuyla kaldı, akletmeyi seçmedi. Sadece okumak ve okuduğuyla kalmak ne kadar doğruydu? Akledilmeden elde edilen ilim, eksik kaldı. Ama insan, kitaplardan önce "bir insanıokumayı,” insanı tanımayı düşünmedi. Sonuçta, insanları okumayı beceremeyenler, ne okurlarsa okusunlar, okumalarıyla boşa kürek çekmiş oldular. Bilim ne kadar gelişirse gelişsin, eğer insanlığın yararına değilse, ben buna bilim demem, vahşet derim. Atomu böldüler, ama o atom bombasıyla insanlığı yok ettiler.
Atom bombasının üretilmesi, bir felaketti ama asıl felaket ve en büyük kötülük, insanların beyinlerinde ve kalplerindeydi. İnsanoğlu atomu bile parçaladı ama en zor olan önyargıları yok etmek için bir uğraş içine giremedi. Çünkü insanın önyargılarını parçalaması, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordu.
İnsan kendinden bile kaçtığı için yoruldu. Beyni yoruldu. Yorgun beyin, sadece çıkarlarına ve sömürüye yönlendirdi insanı. Sömürü ve katliam yapan kötüler o kadar çoğaldı ama dünya; kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli ve yaşanılmaz bir yer oldu.
İnsan kendinin var olduğunu zannediyor ama yürekler suskun gönüller ağlıyor. Ama yüreğin gücü, bütün "insan yapımı güçlerin ve çağın tehlikeli silahlarının" üstündedir, işte insan, bunu da keşfedemedi.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.