AVRUPALILARDA TÜRK KORKUSU VE DÜŞMANLIĞI (2)
06 Nisan 2021, Salı 08:25Durumun garipliğine bakın ki; Osmanlıdan nefret eden Papa ve papazlar bile, daha güzel, daha kaliteli diye cübbelerini Osmanlı kumaşından diktiriyor.(1) Ordu teçhizat, mühimmat, top ve silahlar bakımından Osmanlı Avrupa’nın asırlarca önünde.(2) Sosyal imkânlar kıyas bile kabul etmez. Osmanlıda esirler bile kendi memleketlerinden daha rahat ve huzurlu yaşadıkları için savaşlarda bile bile Osmanlıya esir oluyorlar.(3) Balkan milletleri çocuklarının istikbalini düşünerek, devşirme yazdırabilmek için yarışa girip görevlilere rüşvet teklif ediyorlar.(4)
Bu gerçekler bilinmediği, resmî tarihimiz tarafından yazılmadığı için, insanlarımızın çoğu, geçmişte de Avrupalıların böyle zengin, dedelerinin de şimdiki gibi fakir ve muhtaç durumda olduğunu zannederler.
O dönemde dedelerimiz; ilmiyle, irfanıyla, adaletiyle, hoşgörüsüyle, insan haklarına saygılarıyla, kalifiye devlet adamlarıyla, son derece iyi yetiştirilmiş padişahları ile, şehit olmayı en büyük ideal telâkki eden askerleriyle, imanlı ve inançlı halkıyla… her yönüyle dünyanın süper gücü, alternatifi olmayan Devleti Aliyye. İslâm âleminin lideri ve rehberi, Haçlı ittifakının karşısına tek başına duran iman ve ihlâs abidesi insanlar.
İşte bu insanlar 1071’de Malazgirt Meydan Muharebesi ile Anadolu’nun kapılarını açmış, 1453’te İstanbul’u fethedip Allah Resulünün taltif ve takdirine mazhar olmuş, 1529’da Viyana kapılarına dayanmış, damardan girip, Avrupa’nın kalbine doğru ilerlemekte, bu anjiyoyu tamamlayıp, İspanya’daki Endülüs İslâm devleti ile kucaklaşmanın, Kızılelma’yı gerçekleştirmenin gayreti içinde. Avrupa siyaseti, bugünkü kadar globalleşmemiş, dünya siyaseti Osmanlının arzu ve isteklerine göre seyretmektedir.
Avrupalı idareciler bile Osmanlının tasvip ettiği kişilerden olabilmekte, Osmanlı modası Avrupa’yı sarmakta, Fransa Kralı Fransuva’yı esir eden Alman İmparatoruna, Batılıların Le Sultan Manifique (Muhteşem Süleyman) dedikleri Kanuninin; “Fransa kralını ya serbest bırakırsın, ya da baharda akıncılarımın nal seslerini Berlin sokaklarında işitirsin” diyen tehdit mektubu karşısında anında emre uyup, kralı serbest bırakmaktadır. Avrupalılar bu tarihlerde öyle zelil bir durumdalar ki, en büyük imparatorlarının protokolde bizim sadrazamımızla eş değer olabileceğini, padişahımızın eşinin ve denginin olmadığını resmen kabul etmişler ve 1606 yılına kadar bu böyle devam etmiştir.(5) 1710 yılına kadar Rusya Devleti bize bağlı bir hanlık olan Kırım Hanlığına haraç ödemiştir.(6) Kanuni dönemlerinde bir Alman esir 40-50 krona satılmış, bir at karşılığında 4-5 Alman esir verilmiştir.(7)
Şimdi gururlarından yanlarına varılmayan ve bize hor bakan Almanların, 18. Asırda bile değerlerinin ne olduğunu dile getiren bir başka misal: “İngiltere kıralı lll. Georg, Fransa’ya karşı yaptığı bir harpte, Hannover hükümeti ordusunu kiralamıştı. Mukaveleye göre savaşta ölen her piyade için 84, süvari için 33 mark, beygirler için 270 mark ödenecekti. Şu halde 18. asırda bir Alman askerinin kıymeti bir beygirin kıymetinin birkaç misli aşağısında idi…”(8)
Bursa başşehir iken, orayı gezen Fransız seyyah Bronguiere: “Bizde ayakkabılı köylü, onlarda da ayakkabısız köylü yok” diye kendi milleti ile Osmanlıyı kıyaslamıştır.(9)
İsveçli Prof. Alf Aberges'in bir konferansta Osmanlı ile kendi milletini kıyaslayarak: "Bizim elçiler Osmanlı diyarına varınca köyden şehre inmiş gibi oldular. Yemekten önce elleri, yatmadan öncede ayakları yıkamayı ve gemi yapımını biz onlardan öğrendik” demiştir.(10)
İşte bu dönemlerde Avrupa tir tir titremektedir. Kâbuslar görmekte, Osmanlı korkusu ile gözlerine uyku girmemektedir. Osmanlı fobisi hayatlarının her anına hâkim olmaktadır.(11) Papa ve papazlar içte mezhep kavgaları ile uğraşırken, dışta Osmanlı karşısında nasıl ittifak eder, Haçlı Orduları tertip eder de Avrupa’nın Müslümanların eline geçmesine mani olabiliriz faaliyetinin içindedirler. Kiliselerde gece gündüz “Tanrım Türklerin şerrinden bizi koru” diye dualar edilmekte,(12) vaazlar, ilahiler, şarkılar, yakarışlar, tazarrular hep Osmanlı korkusundan bahsetmekte ve onu işlemekte, bu mealde senfoniler bestelenmektedir. Bu hususta bağımsız bir edebiyat türü oluşmuştur. Normalin dışında “Türk Çanı”(13) diye bir usul geliştirilmiş, bu çanın temposu ve belirgin alametleri var.
Dipnotlar:
1- İbrahim Refik, “Sohbet Tadında Tarih”, Albatros Yay. İst. 2005, s.70.
2- Tarihçi F. Grenard, a. g. e. s. 140.
3- Tarih ve Medeniyet Dergisi, sayı, 11, s. 24.
4- A.Kadir Özcan,Tarih ve Düşünce Der. Mayıs 2000. s. 129.
5- Yılmaz Öztuna, a. g. e. c.5, s. 83; İ. Hîmi Dânişmend, a. g. e. c. 1, s.288.
6- Nevzat Kösoğlu, a. g. e. s. 390.
7- Nicolae Jorga, “Yenilmez Türk-Kanuni ve Dönemi”, Almancadan Çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yay. İst. 2008, s. 194.
8- Max Kemmerich. a. g. e. s. 38.
9- İlhami Masar.“Bir Ömür Boyunca”, BoğaziçiYay. İstanbul l974, s. 81.
10- Milliyet Gazetesi, 12. 12. l991.
11- Avrupa’da Türk-Osmanlı Düşmanlığı, a. g. e. c. 1, s. 377.
12- Türklerle ilgili basılmış dua sayısının 400 lerle ifade edildiği Leyla Coşan, a. g. e. s. 275.
13- Ahmet Refik Altınay, “Köprülüler”, İş Bankası Yay. İst. 2001, s. 106; Leyla Coşan, a. g. e. s. 154-158-162.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.