AYASOFYA
01 Şubat 2016, Pazartesi 08:52Ayasofya Kilisesi; Bizans İmparatoru Jüstinyen tarafından yaptırılıp Miladi 537 yılında büyük bir törenle hizmete sokulmuştur. Depremler, yangınlar neticesi birçok defalar çatlamış, yıkılmış, kubbesi çökmüş fakat yeniden yapılmıştır.
Sağlam kaynaklara dayanmamakla beraber şöyle rivayetler de vardır: Bizans’tan bir heyet Resûlullah'a gelir. Konuşmalar esnasında Ayasofya Kilisesinin kubbesinin bir depremde çöktüğü ve bir türlü yenisinin yapılamadığı söylenince, Resûlullah tükürüğü ile bir toprak parçasını karıştırıp bunu harcın içine katarlarsa tutacağını, çökmeyeceğini buyurarak onlara verir. Duruma şahit olanlardan bazılarının, bir kiliseye yardımcı olunmasına sıcak bakmadıklarını görünce Peygamberimizin, zamanla o kilisenin içinde Müslümanların ibadet edeceğini ima ve işaret eden sözler söyler.
Açılış töreninde Jüstinyen'in Kudüs’teki Hz. Süleyman Mabedini kastederek: "Ey Süleyman bu yapı ile seni geçtim. Senin mabedinin artık yeryüzünde lafı olmayacak" diye öğündüğü Ayasofya Kilisesi, Feth-i Mübinden hemen sonra camiye tahvil edilip, ilk cuma namazı orada kılınmıştır. Osmanlılar kendisi teslim olan yani kan akıtılmadan alınan şehirlerde dini mabetlere dokunmazlar, ama kılıçla, savaşla alınırsa kılıç hakkı olarak istedikleri kiliseleri camiye tebdil ve tahvil ederlerdi. Ayasofya da bunlardan biri oldu.
Gerekli tamirat, tadilat ve ilâveler yapıldıktan sonra Fatih Ayasofya’ya gelir getiren vakıflar da tahsis etmiştir. Sonradan eserinin başına gelecek musibetleri engin dehası, ileri görüşü ve belki de kerameti ile görmüş olacak ki şöyle bir vakfiye de yazdırmıştır:
"Dünya durdukça benim bu camim cami olarak kalacaktır. Onu camilikten çıkaracaklar; Allah'ın, meleklerin ve insanların lânetine uğrasınlar. Onlar hiçbir zaman hafiflemeyen bir azap içinde bulunsunlar. Yüzlerine bakan ve kendilerine şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın. "
481 sene mihrabında Kur'an-ı Kerim okunan, minber ve kürsülerinden vaaz ve irşat yapılan, minarelerinden ezan-ı Muhammedi çınlayan, kubbelerinden tespih, tehlil ve zikir sesleri akseden, Feth-i Mübinin sembolü olması hasebiyle en büyük cemaatlerin toplandığı, bayram sabahlarının idrak edildiği, Padişahların cuma selâmlıklarının icra edildiği, görevlilerine bile özel statü tanınan Ayasofya, hangi zihniyete, hangi gayeye hizmet içinse, kimleri memnun etmek pahasına ise 1934 yılında, müzeye tebdil edilmiştir. Ecdadın yaptığı birçok ilâve yıktırılmış veya dışarı atılmıştır. Hatta Hulefa-i Raşidin isimleri bile dışarı atılmak istenmiş fakat yine bir keramet olarak değerlendirilebilir, bu levhalar içerde dökülüp yazıldığı ve 7.5 m. ebadında yani kapılardan daha büyük olduğu için çıkarılamamıştır.
Tarihçilerin bir toplantısında Yunanlı bir ilim adamı Osmanlıdan kalan eserlerin % 98’ini yıkıp imha ettiklerini itiraf etmiştir.(1) Hıristiyanlar Balkanlarda ecdattan kalma 11.000 bin cami, tekke ve türbeden on bir tanesini bırakmayıp yakıp yıkarken(2) veya o mabetleri sinema, tiyatro ve meyhane olarak kullanırken,(3) bazılarının içinde sex filmleri oynatırken,(4) İstanbullu Rumlar tarafından Ayasofya Camii minareleri arasına çan takılmış kartpostalları İstanbul ve özellikle Fatih türbesinin önünde sattırırken, fetih şehitleri kabirlerinde ağlaşırken, millet olarak Ayasofya’ya reva görülen bu zilletin hesabını nasıl vereceğiz bilemiyorum.
Yazımızı, bir ömrü bu dava uğruna harcayan, Ayasofya da ibadet edemeden vefat ettiği için gözleri açık giden ve Allahu a’lem halen ruhu muazzep olan, rahmetli Arif Nihat Asya'nın şiiriyle bitirelim.
Beş vakit, loşluğunda saf saftık
Davetin vardı dün Ezanlarda.
Seni ey Mabedim utansınlar,
Kapayanlar da, açmayanlar da.
Dipnotlar:1- Milliyet Gazetesi, 26. 06. 2000.
2- 1553’de sadece Sofya’da 110 caminin olduğu:Yılmaz Öztuna,"Tarih Sohbetleri”,s.337.
3- Türkiye Gazetesi, 09. 01. 1990.
4- Tarih ve Düşünce Dergisi, sayı: 6, s. 73.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.