BALKANLAR VE OSMANLILAR (1)
27 Şubat 2017, Pazartesi 07:19Kısa zamandaki bu ilerleyiş, fanatik olmayan, hakkı teslim eden, gerçekleri kabul eden Batılı birçok ilim adamı ve târihçinin dediği gibi, barbarlıklarından dolayı değil, adâlet ve insan haklarına saygılarından dolayı olmuştur.(1)
400 küsur yıl süren bu idâreyi Balkan halkları severek, isteyerek kabullenmiş ve huzur içerisinde yaşamışlardır. Ne zaman Osmanlı bozulmuş, İslâm’dan uzaklaşmış, Osmanlıyı Osmanlı yapan fazilet ve hasletlerini kaybetmiş, hak, hukuk ve insan haklarını ayaklar altına almaya başlamış, işte son zamanlarında Balkanlarda cadı kazanı gibi kaynamaya başlamıştır.
Bir taraftan Osmanlı eski özelliklerini kaybederken, bir taraftan da onu erkekçe, mertçe savaş meydanlarında yenemeyen Batılılar, taktik değiştirip, fitne-fücur üretip, içimizdeki azınlıklara milliyetçi fikirler ilga edip gayesine ulaşmaya çalışmışlar ve Balkanları patlamaya hazır bir bomba haline getirmişler.
İttihat ve Terakki Fırkasının basit ve basiretsiz tutumu, ordusunu ve imkânlarını bilmeden savaş tamtamları çalması, Süveyş Kanalı ve Kafkasya gibi düşmana kaptırdığı bazı yerleri geri alma hayali ile her türlü yokluk, kıtlık ve imkânsızlıklara rağmen savaşa çanak tutması, Balkan Savaşının çıkmasına sebep olmuştur.
Fakat bu savaş çığırtkanlığı yapanlar, mitingler düzenleyenler, hamasi konuşma ve konferanslar verenler savaş başladıktan sonra Avrupalara kaçmışlardır.(2)
Balkan Savaşı Esnasında Yaşanan Yokluk ve Kıtlıklar:
Savaşın çıktığı yıllar, Osmanlının her bakımdan en güçsüz olduğu, tâbir câizse dibe vurduğu dönemlerdir. Rütbesiz askerinden en büyük rütbedeki subayına kadar ordu politize olmuş, Pâdişah taraftarları, İttihatçılar adı altında iki ana guruba ayrılmış, bu siyâset her türlü millî ve dinî hislerin üzerine çıkmış, bu siyasî hedeften başka hiçbir kutsal mefhum tanınmaz olmuş, birinin ak dediğine öbürü kara der ve aksini yapar duruma düşmüştür.
Siyonist emel ve arzularla mayası çalının bu masonik kafalı ittihatçılar tansiyonun son derece yükseldiği, dünyanın kaynadığı ve mutlaka büyük bir savaşın kaçınılmaz olduğu bu dönemde, ordudaki tecrübeli askerlerden 120 bin adedini terhis edip memleketlerine göndermişler,(3) yine orduyu gençleştireceğiz diye tecrübeli ve savaşlara katılmış ama kendi kafalarından yani İttihat ve Terakkici olmayan subaylardan 2000 personeli de zoraki emekliye ayırmışlar.(4)
Bununla da kalmayıp sırf Balkanlarda bir hezimet yaşanırsa mevcut hükümet düşer, biz iktidara geliriz düşüncesiyle askerlere “sizler Anadolu çocuklarısınız, memleket tehlikede gidin kendi yörenizi ve namusunuzu savunun, Rumeli’de işiniz ne?” diyerek menfi propagandalar yapıp askerin moralini sıfıra indirmişlerdir.(5)
Ordu, yılların verdiği atâlet, cehalet ve sefâlet içindedir. Genelkurmay ne kadar askerinin olduğunu, gücünün miktarını, nerede neyin bulunduğunu bilmemekte(6) yiyeceği, giyeceği, silâhı, mühimmatı, parası morali ve güveni olmayan bir kalabalık haline gelmiştir.
Söylenenlerin mübalağa olmadığını Mahmud Muhtar Paşanın şu beyanlarından anlamak mümkündür: “Abdullah Paşa kolorduya geldiğinde kasada yalnız 14 lira bulmuştur. 10 bin yedek askerin ayağına postal sırtına elbise, eline silâh ve mermi bulamadığı için İstanbul’a geri göndermiştir.”(7)
Bir başka subayımız hatıralarında Türk askerinin durumunu şöyle yazar: “...Anadolu’nun en ücra köşelerinden; yuvasından ayrılıp getirilen genç, tüvana delikanlılar kış ortalarında, karlar içinde çoğu yalın ayak, çamaşırsız, pantolonsuz, perîşân bir vaziyette vazife görmüş, ellerine ekseriyetle bir mısır ekmeğinden başka bir gıda verilmemiş, her türlü ihtiyaçları ihmal edilmiştir.
Yaz, kış isyan bastırmak peşinde çadırsız, açık ordugahlarda kıtalar, taburlar, alaylar eriyip gitmiştir. Kendi müşahedeme atfen söylüyorum ki; 72. Alayın üçüncü taburunun mevcudu Ayancık’tan getirilen yeni efrat ile 1100 kişiye iblağ edilmiş iken bir buçuk sene zarfında 950 ölü vererek mevcudu 150’ye kadar inmiş ve her günkü ölüleri kaldırmak hizmetini yapacak efrat bulunamayacak hale gelmiştir.
Bunun sebebi bakımsızlık idi. Meselâ: Karadağ hududunda, artık dilim dilim olan ve yama tutmayan pantolonuna bir parça yamalık çuval parçası için çarşı dükkâncılarına başvuran askerlere sık sık rastlanırdı.”(8)
Dipnotlar:
1-Munro Butler Johnstone, a. g. e. s. 31.
2-Mahmud Muhtar Paşa, “Rumeli’yi Neden Kaybettik”, Örgün Yay. İst. 2007, s. 211.
3-N.Kösoğlu,Türk Dünyası Târih ve Medeniyeti Üzerine Düşünceler”,Ötük. Yay.Ank.1997,s.695.
4-Ahmed Kemal Üçok, “Görüp İşittiklerim”, Okuyan Adam yay. Ank. 2002, s. 500.
5-Mahmud Muhtar Paşa, a. g. e. s. 148.
6-N.Kösoğlu,Türk Dünyası Târih ve Medeniyeti Üzerine Düşünceler”,Ötük. Yay.Ank.1997,s.590.
7-Mahmud Muhtar Paşa, a. g. e. s. 24.
8-Süleyman Külçe, Mareşal Fevzi Çakmak, Askeri, Siyasî, Hususi Hayatı, 1. Kitap, Ticâret Basımevi, İzmir 1946, s.16.(Yazar; O dönemde 18. Tümene bağlı 72. Alayın 3. Tabur komutanı).
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.