BİRAZ CEMİL MERİÇ KOKLAYALIM
24 Mart 2018, Cumartesi 14:541-“ Batılılaşmak, Avrupalılaşmak, Çağdaşlaşmak gibi maskaralıklarla alakamızı kesmeliyiz diyor üstat. Önce kelimelerden başlamalıyız işe. Biz ne geri kalmış ne geri bırakılmış toplumuz. Dünya milletlerini ileri geri diye iki zümreye bölmek hamakatların en büyüğüdür. Bir kere bunu kabul edince Avrupa’nın mutlak vesayetsine talip olmak mecburidir. Bugünkü toplumlar ikiye ayrılmıştır. Sanayileşmiş, sanayileşmemiş. Sanayileşmek insan saadetine ne getirmiştir ve getirebilir? Bu ayrı bir münakaşa konusu. Fakat yegâne ilmi tasnif sanayileşmiş-sanayileşmemiş tasnifi. Çağdaşlaşmak ise kaypak, karanlık, murdar bir mefhum, ölçüsü yok, hudutları belli değil. Sanayileşmenin iyi tarafı hiçbir değer hükmü belirtmemesidir. Sanayileşmenin şimdiye kadar malum iki modeli vardır. Kapitalizm, başka bir tabirle liberal dünyanın takip ettiği yol ve sosyalizmlerin temsil ettiği yol.”(Cemil Meriç)
……Üstat sosyolog Cemil Meriç’in yukarıda kısmen aldığımız bakış açısına göre yıllardan beri bu konular üzerinde kafa yorduğu ve vardığı sonuçları da bu şekilde paylaştığı çerçeveden bakarak,olaylara titizlikle bir toplumbilimci ve ideolog sıfatıyla bütünleştirerek düşüncesini net bir şekilde ve en kestirme biçimde ortaya koyduğuna şahit oluyoruz.Pürüz bırakmayacak derece de hassas bir netlik var ortada.Ve tamamen Türk toplumunu ve yapılan devrimleri ince eleyip sık dokuyan bir bakış açısı.Zaviyesi her zaman olduğu toplumun değerlerini merkeze alarak bunun üzerinden ölçü oluşturup insanı cemiyeti aileyi kültürü ve medeniyeti yeni bir bakış açısıyla içinde bulunduğumuz kavramların entelektüelliği ama millilik vasfından da asla taviz vermeden güzel bir yorumlama yapıp olayları okuyabilmesi toplumsal kargaşayı ve toplumsal hareket ivmelerini çok iyi tahlil etmesinden kaynaklanmaktadır.
……Üstat bu konuya kısa ama net bir bakışla geminin rotasını çizerken onun batmadan rüzgarlara ve fırtınalara karşı tedbirli ama mürettabatıda sağ salim karaya çıkarma endişesi taşıdığını ve ritmik bir hava estirerek pusulasına güvendiğini gösterir.
……Bizim okumuş olduğumuz ya da halen okutulmakta olan İnkılap tarihi ders kitaplarında Cumhuriyet devrimleri anlatılırken olaya tamamen batılı kavramların ışığı çerçevesinden hareket edilerek ve onların kendi toplumsal gerekçelerine dayanarak ürettikleri kelimelerle bir hamur meydana getirdikleri ,ama Roma’nın Hıristiyanlığın hukuk düzenine sadık akldıklarınmı Hıristiyanlık dininin de esaslarından taviz vermediklerini görmekteyiz.Bugün Laiklik paradoksuna sarılan Avrupa dini kendi kilisesine hapsederken din adamlarının elinden aldıkları yetkiyi kullananlar ticari burjuva sınıfı olmuştur.
…..Bizim okuduğumuz ders kitaplarında batılılar ve kavramları üstün bir özveri ile övülür adeta bir güneş örneğinden hareketle bunun dışında kalanlar mahvolur perişan olur denilir.Bizde batılı ağızların dediği gibi modern batı endeksli ve batı yaşam tarzını içselleştirmiş hayat standardı olarak batıyı kendi normatif eksenine oturtmuş entel dantel tipler vardır.
……Tek kurtuluş reçetesi olarak kabul gören batıda onların her yaptıkları doğru addedilmekte ve kendi toplumsal şartlarına uygun olarak ortaya çıkan sistemlerinininde hiçbir eleştiriye süzgece tabi tutulmadan olduğu gibi alınması söz konusudur. Oysa toplumsal gerçekler vardır. Küçüücük bir köyde bile yaşam biçimleri ev bakış açıları her konuda farklılık gösterirken nasıl oluyor da kos koca bir Türkiye’de halkın vermesi gereken bir kararı sade tek bir kişi tek başına alabiliyor?
……Bizim ders kitaplarımızda modernleşme çağdaşlaşma batılılaşma artık hangisini derseniz aynı kapıya sallanıyor ve hep onların övgülü(batılılar) bizim de atalarımız yurdu yuvayı sattı diyerekten onlarla kavgalı ve kötülüğün sembolü olarak gösterilir.Ders kitaplarındaki anlatılanlarla devrimler batıya özgü ve batıdan kotarma olarak değil de bize özgü olarak lanse edilirken,Avrupalıların bilerek ileri geri diye tanımladıkları kavramlara riayet edilir ve bunun psikolojik travmalarından bahsedilmez. Oysa batılılar kendi kavramları çerçevesinde köleleştirmeyi amaçlayan bir sistemi hayata geçirirken kendileri gibi olamayan oldurtmadıkları ülkeleri kendine bağımlı hale getirerek uçan kuşa varıncaya yoldaki karıncaya kadar borçlandırıp sistemini emperyalist çerçeveden modernizm adına sunarak insan haklarını gasp ettiklerini değil de bizzat demokrasinin havarisi oldukları ve siyah köle beyaz hak sahibi diye tecrit ettikleri halende Güney Afrika Cumhuriyeti gibi beyaz azınlığın çoklu çoğunluk zencilere uyguladıkları ırkçılıktan bahsetmez.
……Bu sistem anlayışında Osmanlı’dan kalan tüm değerler tu kaka edilirken yerlerine batılıların ürettikleri kavramlar doldurmuş ama insanımız bu kavramların etkisiyle mıknatısın kutup başları gibi birbirini çekmeyip birbirinden uzaklaşmışlardır.İnkılap tarihi ders kitaplarında çağdaşlaşma modernleşme gibi kavramlar üst düzey olarak tanıtılırken,üstat bu çağdaşlaşmanın gerçekten kaypak murdar bir mefhum karanlık ölçüsüz hudutları belirsiz diye yorumlarken,ders kitabındaki çağdaşlaşmadan bizdeki tek adam vurgusu yapılır ve muğlak kelimelerin bir tahliline ihtiyaç durulmadan olduğu gibi alınmasının ve toplumun ihtiyaçlarından doğduğu bahsedilir ve haklılık yönü böylece sarsılmaz bir inançla ortaya konulur.
…….Bizde kapitalizmin azgın kuralları çerçevesinde uygulanmakta olan kapitalizm-liberalizm-ve laikçi dogmacılığın acımasızlığı ve topluma yansıması pek fazla hissettirilmezken övgüler ve sloganlarla geçiştirilen devrimlerden çağdaşlaşmayı başardığımızı öğreniriz.Lakin bunlar üzerinde Cemil Meriç gibilerinin bakış açılarından hiç söz edilmez hatta eleştiri bile kabul etmeyiz ve doğru olarak tereddütsüzce alır uygularız.
“Sanayileşmek istiyorsak ya kapitalizmi ya da sosyalizmi örnek almalıyız diyerek benimde kafamı karıştıran üstat (islamın ekonomik kalkınma modeli yok mu?) şu haklı tespitleri de sıralar. Sanayileşmeyi yapacak olan insandır. Üretimin en büyük gücü ve yegâne mimarı insan kal’asıdır diyerek önce insan yetiştirmek zorundayız bu kafayı yaratmak zorundayız, tarihten kopan bir kalabalık, mazisi olamayan bir kalabalık, kendi kendine ihanet eden bir kalabalık, mukaddesleri olamayan bir kalabalık insan vasfına layık değildir diyerek noktayı koyar. “ )Cemil Meriç.
……Bizim kimlik bunalımında olduğumuz kesindir.Bizim batıdan gelen her kavram ya da düşünceyi kendi değerlerimize vurup yeniden anlama yorumlama yapma yerine bizim kendimizi dışladığımız,değer yargılarımızdan koptuğumuz bir gerçektir ve Avrupa tüm kültürel bentleriyle bizim kapıda su tutmaya devam emektedir.Kendimize ait olmadığımız bir entel dantel dünya da kendi yerimizi biz neye dayanarak tayin edeceğiz? Yeniden kendimizi keşfedip küllerimizden doğarak mı? Yoksa azgın azınlığın pençesinde tek dişi kalmış canavarlara teslim olarak mı?..Karar kimin şimdi?
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.