Bizde Târih Düşmanlığı (3)
31 Ocak 2018, Çarşamba 07:22Ta Mevlânâ döneminden kalma Konya İplikçi Câmii, Antalya Yivli Minâre Câmii gibi birçok câmi de müze yapılmış, içine heykeller ve Bizans dönemi lahitler konmuştur. Bazı câmiler banka yapılmış, bazı câmiler tekel deposu yapılmış ve içine tütün ve içkiler istif edilmiştir.
Cezaevi ve kumarhane yapılan câmiler olmuştur. Tiyatro, düğün salonu, matbaa deposu yapılan câmiler vardır. Günümüzde Rumeli Konserlerinin verildiği yerde Fâtih’in yaptırdığı bir câmi varmış o bile yıkılmış. Bazı câmiler askerî sevkiyat merkezi olarak kullanılmış, içine doldurulan askerler, savaş dönemi olduğu için kaçarlar dışarı çıkmasınlar diye bir köşesine tuvaletler yapılmış, içlerinde sazlar çalınmış, içkiler içilmiş, türküler söylenmiş, sigaralar içilmiş, kumarlar oynanmış, Orhangazi Câmii, Akçakoca Câmii gibi Osmanlının kurucularının câmilerini bile kapatmışlardır.
Bazı câmiler de o dönem iktidarda olan tek partinin il binası, gençlik merkezi olarak kullanılmış. Bazı câmiler lojman, bazıları fırın, bazıları dükkân, bazıları da içkili lokanta yapılmış.(1) Birçok târihî eserler de denize dökülmüş, Orhangazi’nin miğferini ve daha birçok kıymetli antika eseri İsmail Hakkı Konyalı toplayıp kurtarmıştır.(2)
Millî Mücâdele Yıllarında Süleymaniye Câmii esirlerin bazen de muhacirlerin toplanma yeri olarak kullanılmış ve Kanûnînin o muazzam eserinin içinde her türlü olumsuzluklar yapılmıştır.(3)
Yine Kanûnî’nin eşi tarafından yaptırılana; “Haseki Hürrem Sultan Hamamı, Mimar Sinan’ın şaheserlerindendir ama uzun yıllar Devlet Matbaasının deposu ve Belediyenin benzin deposu olarak kullanılmış” hâlâ bakımsız ve mezbele halindedir.(4)
Rıza Tevfik İstanbul’da Kanûnî’nin kızı Mihrimah Sultan câmiinin harap halini görünce şöyle yazmış:
Vardım eşiğine yüzümü sürdüm
Etrafını bütün dikenler sarmış
Ulu mihrabında yazılar gördüm
Kim bilir ne mutlu zamandan kalmış
Batan güneşlerin ölgün nigâhı
Karartmış bırakmış ol kıblegâhı
Mazlum bir ümmetin baht-ı siyahı
Viran kubbesine gölgeler salmış
İslâm’ın bahtiyar bir zamanında
Âb-ı hayat varmış şadırvanında
Şimdi harap olan sayebanında
Dem çeken kuşların ömrü azalmış
Ayât-ı hikmet var kitâbesinde
Bir ders-i hikmet var hitabesinde
Bağ-ı cennet olan harabesinde
Tekbir sedaları artık bunalmış
Hey Rıza secdeye baş koy da dinle
Taşlar dile gelsin senin derdinle
Efsane söyleyim, ağla, hem dinle
O şerefli mâzi meğer masalmış
O kadar uzaklara gitmeye gerek yok, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Bugün ÜNESCO tarafında Dünya Eserleri listesinde olan Sultanahmet Câmii bile, 1939-1945 yılları arasında askerî kışla gibi kullanılmış, içinde ocaklar yakılmış, çamaşırlar yıkanmış, yemekler pişirilmiş ve bunların nemi ve rutubeti ile câmi zarar görmüştür.(5)
Mustafa Necati 1926 yılında Millî Eğitim Bakanı iken; Çallı İbrahim, Nâmık İsmail gibi bazı “ressamların yaptıkları sanat eserlerini sergileyecekleri dürüst bir yerin olmadığı, bu sergi için Sultanahmet Câmisinin elverişli olduğu, ama onunda loş olması hasebiyle eserlerin iyi görünmeyeceği, dolayısıyla kubbenin bazı yerlerinin delinip güneşin ve ışığın daha fazla gelmesinin sağlanması” teklif ediliyor ve nerdeyse gerçekleşecek duruma gelir ama Allah’dan ki, bazı tepkiler oluşur da sonradan vazgeçilir.(6)
Hürriyet Gazetesinin 18 Mayıs 1999 târihli nüshasında şöyle bir haber vardı: “İstanbul’da yaşanan târih kıyımının boyutlarını görmek için yalnızca iki ilçeyi incelemek yeterli. Eminönü ve Fâtih Müftülüklerinin kayıtları, târihî mirasın nasıl yerle bir edildiğini gözler önüne seriyor. 1950 den sonra hız kazandığı gözlenen kıyım bilançosu şöyle; Eminönü’nde 113, Fâtihte 169 câmi ve mescit çeşitli nedenlerle yok olmuş durumda. Yani toplam 281 târihî eser. Bu iki ilçede ayakta kalan câmi sayısı ise 283. Bir başka deyişle târihî mirasın yarısı, yerel yönetimlerin sorumsuzluğuna, Vakıflar Genel Müdürlüğünün ilgisizliğine, plansız kentleşmeye ve doğal âfetlere kurban edilmiş durumda”(7)
Osmanlı düşmanlığı o derecelere varmış ki; Türk Sanat Müziği yasaklanmış, şarkı sözlerindeki bazı kelimeler, hattâ romanlardaki bazı bölümler değiştirilmiş,(8) Mehter tamamen ortadan kaldırılmış, şarkılar okunmaz olmuş, millet şarkı dinleyebilmek için Moskova Radyosunu veya Kıbrıs Radyosunu dinlemeye mecbur edilmiştir.
Dipnotlar:
1- Bu yazılanların mübalağa olmadıklarını, resimleri vesikaları ile birlikte görmek, okumak isteyenler, Mehmed Şevket Eygi’nin, “Yakın Târihimizde Câmi Kıyımı”, Târih ve İbretYay. İst. 2003, isimli eserine bakabilirler.
2- Konya Kültürüne Hizmet Edenler, M. Ali Uz, Konya Büyükşehir Bel. Yay. 2003, s. 75.
3- Âlim Kahraman, “Yahya Kemal Beyatlı”, Kaynak Yay. İst. 2008, s. 200.
4- Beynun Akyavaş, “Seni Seven Neylesün?”, TDV. Yay. Ankara 1995, s. 91.
5- Ahmed Kabaklı, “Temellerin Duruşması”, Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst. 1989, s. 192; İbrahim İbrahim Refik, “Târih Şuuruna Doğru-2”, Albatros Yay. İst. 2001, s. 46.
6- M. Uğur Derman, “Ömrümün Bereketi”, Kubbealtı Yay. İst. 2013, s. 332.
7- Târih ve Düşünce Dergisi,Ocak 2000 s.75.
8- Beynun Akyavaş, “Sultanîyegâh İstanbul”, T. D. V. Yayını Ankara 2001 s. 109.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.