BİZE ÖĞRETİLEN TARİH NEYDİ? (1)
10 Kasım 2021, Çarşamba 09:10Hatırlarsınızdır belki, Ortaokul ve ya Lise yıllarında birçoğumuz Emin Oktay Bey’in tarihini okumuştuk. Öğretmenlerimiz tarih sözlülerinde hemen hemen bazı beylik soruları yöneltirler onu da ezberlemişsek takır takır cevaplar verilir öğretmen not defterine de hemen sözlü notlarımız yazılırdı. İstanbul’u kim fethetti? Neron Romayı niçin yaktı? Sezarı kim öldürdü? Sende mi Brütüs, Fransız İhtilalı, İlk Müslümanlar kimlerdir? Preveze Deniz savaşı, Haçlı Seferleri, Timur un Emir olması vs. vs. Hele Osmanlının yıkılışını konu alan son dönemlere geldiğimizde son Osmanlı Padişahı Vahdettin’in Hainliği,2.Abdülhamit’in Fransız Albert Vandal’a göre değerlendirilmesi hep aklımızda kalan bilgilerdir. Tabi öve öve anlata anlata bitirilemeyen ve tamamen kusursuz olarak bahis konusu olan son dönem tarihimizde resmi ağızdan halen öğretilmeye okullarda devam edilmektedir.
Ya sonrasına baktığımızda bir Yeşilçam furyası başlatıldı. Ne kadar ipe sapa gelmez uçkur edebiyatının temsilcileri varsa hepside film artisti edasıyla tarihimize sövmeye,sol edebiyatı yapmaya,geçmişine olabildiğince saldırmaya alıştırıldı.Hem para kazanma hem manevi değerlere yapılan saldırılar ve batının göz kamaştırıcı bel altı sevdasına kapılanların değerlerimize saldırmaları sonucunda resmi söylemlerden de cesaret alan bu türk düşmanları bir döneme damgasını vurup gençliğin maneviyatın sinelerinden söküp aldılar.
-Adın ne
Hz. Şaban
-Kaç yaşındasın?
1453
-Roma’yı kim yaktı?
Anam
-Evladım senin anan kim?
Kanuni Sultan Süleyman
-İlk halife kimdir?
İmparator Neron...
Bunlar Yeşilçam soytarılarının hazır cevap argümanlarıydı. Tabi senaryo nasıl yazılmışsa baş aktörlerde bunu para için uyguluyorlardı. Moda ise moda, giyimse giyim, bel altı ise bel altı, her türlü rezalet bu film sahneleri ile Türk toplumuna empoze edilip gençliğin maneviyatı sürekli sarsılmaya çalışıldı, sürekli bel altına vuruldu ve sürekli olarak batı hayranlı pompalandı bizim gençlere.
Bizim toplum olarak saldırıdan nasibini almayan kimse kalmamıştı. Kişiler kurumlar değerler kavramlar inançlar örf ve adetler her ne varsa toplumla özdeşleşmiş ve bizim değer ölçülerinde göre onların karşılarında duruyorsa hemen tu kaka ilan edildi ve dışlanmaya çalışıldı.
Hollywood benzeri bir çalışmayı Yeşilçam adı altında bizde ihdas edenler fuhşu ahlaksızlığı faizi sömürü düzenini kadınları tuzaklarına düşürmeyi nefsi tatmin etmeyi paranın kutsallığını manevi dinamikleri ezmeyi hep şiar edinmişti. Tabi gençlere verilen eğitimde batı ölçütleri geçer akçe olarak düşünüldüğünden istedikleri dilden çalıp söyleyenler pohpohlanmış karşı çıkanlar ise hemen laiklik düşmanı ve gerici ilan edilmişti. Onların istedikleri yani yeni yönetimin istediğiyde buydu. Geçmiş her ne pahasına kötülenecek çağ dışı gösterilecek karalanacak ve köşe başlarını tutanlar da rahat edecekti. Böyle böyle iktidarı ellerinde tutanlar Türkiye’nin uzun yıllar boyunca batı boyunduruğuna teslim edilmeyi/ olmayı marifet bellediklerinden artık onların ülkemizdeki en çetin savunucuları oluyorlar ve karşı çıkanlara güç söylemleri ile başta medya aracılığı olmak üzere istedikleri gibi atıfta bulunup azgınlıklarını sürdürüyorlardı. Hatta hükümet kurup hükümet yıkmayı dahi baş görev edinmişlerdi. Okullarda ne gerçek kültür öğretildi ne de geçmişin izleri üzerinde bir düşünce bir kafa yorma gibi hususlar serdedildi. Tüm kutsal bildiklerimiz ortaklaşa ve topyekun bir çalışma ile al aşağı edilip basitleştirildi. Örselenen hayat değerlerimiz ciddiye alınmayan kültürümüz ve batıya peşkeş çekilen hayat düsturumuz bizi bir boşluğa sürükledi ve içi boş tencere gibi tımtıkır kuru bakır sesler her kafadan çıkmaya başladı. Batı içimizi kendimizden olanlarla sömürmeye ve bizi içimizden vurmayı başardığından artık onlar için en büyük zafer ders kitapları daha doğrusu tarih kitaplarına sahip olmaları ve onların istediği gibi kitapların yazılması olmuştu.
Biz zayıftık; batı güçlü idi. Batıya teslim olup onun kültürel membaında yeşerip bizde onlar gibi olmalıydık. İşte yüz yıldır bu düşüncelerin halen etkisini kesintisiz sürdürdüğünü bilmekteyiz. Biz Osmanlının ya da kültürümüzün kardeşlik şuurunu öğrenememiştik, vakıfların dilini ve Osmanlı kadınlarının neden vakıf sağladıklarını anlamamıştık ve biz sadece Padişahların haremi beklemelerini öğrenmiştik. Ömürleri cepheden cepheye koşanları bir solukta yüzeyden okumuş, mimari de sanatta kültürde toplumsal değerlerde bizi biz yapanları nedense hiç önemsememiştik. Çünkü batı öğrenmemizi istemiyordu. Ve en sonunda dediler ki; zulüm 1453’te başladı. En sonunda bunu da yumurtlayıp kurtuldular.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.