Bu günün işini…
08 Ağustos 2020, Cumartesi 09:34Allah’a hamd, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e salat ederim.
“İnsan bir yolcudur bu dünyada” demişti kutlu haberci. Biz bu dünyaya ait değiliz. Geldik ve gidiyoruz. Giderken bizi oyalayacak şeylerle fazla eğleşmeden yola devam etmek, kervanı kaçırmadan uyanık olmak gerekir.
Eskiden her günün kendine göre ayrı bir derdi vardır, o yüzden “bu günün işini yarına bırakma, yarına bırakılan işler için yarınlar bitmez”… mealinde sözler söylenirdi. Oysa şimdi, teknolojinin bir bakıma çıkmazı içine soktuğu insan için bugünün işini yarına bırakmak değil bu saatin hatta bu dakikanın işini bir başka saate, bir başka dakikaya bırakma çaresizliği kendini doğurdu.... Yapacağı planlı âcil işleri savsaklamaya başladı, öyle ki yaşamın hızlı akışı içerisinde insanın bir anlık gaflete düşmüş olması çok şeylerini elinden alabildiği gibi, bir anlık uyanıklık ile zamanın dili ile konuşmak gerekirse, bir anlık farkındalıkla, çok zaman elde edemeyeceği fırsatları yakalayabilecek imkanlar elde eder oldu.
Zamanınızı harcama tarzınızdan hoşnut musunuz? Neleri değiştirmeniz gerekiyor?
İşlerinizi önceliklendirdiğinize emin olun: İşlerinizi rastgele bir sırada yapmayın, önceliklendirme sistemleri kullanın ve sisteminizi bilin. Neye göre önceliklendiriyorsunuz? Mükellefiyetlerinize göre mi? Aciliyete göre mi? Önemine göre mi? Sonucun büyüklüğüne göre mi? Kişilere göre mi?... Farkında olun.
Hz. İbn Abbas’tan (r.a.) rivayet edilen bir hadiste Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu, der:
“Sonracılar/ erteleyenler/ atlatmacılar/ savsaklayanlar helak oldu!” (1)
Çok kesin, şüpheye bırakmayacak kadar kati bir hüküm! Bugün yapması gerektiği bir işi yarına,
şimdi yapması gerektiği bir ameli sonraya bırakan kişi gerçekten aldanmıştır, helak olmuştur. Bir
nefesine bile hükmedemeyen bir insan, peşin nefesini veresiyeye bırakırsa hakikaten bedbaht değil de nedir?
Küçük ertelemeler, minik savsaklamalar birike birike devasa toplumsal sorunlara dönüşürler ve bunların çözümü büyük enerji, çaba ve maliyet gerektirir.
Geçmişin ihmalleri geleceğin sorunlarına dönüşür.
Peki, her ânından sorulacak olan insan, içinde yaşadığı âna terettüp eden amelini niçin sonraya bırakır?
Burada farklı bir misal verelim ; Cuma namazı üzerine farz olan bir kişi bunu ertelese olur mu? Yani ikindiden sonra veya başka bir gün kılayım dese olur mu? Olmaz. Çünkü Cuma nazının vakti, Cuma günü öğle namazının vaktiyle sınırlıdır. Fıkhî bir kaidedir.
Ertelemeciliğin temelinde kişinin gelecekten emin olma, sanki yarına hükmettiği yanılsaması yatmaktadır. Nefislerde içkin olan tembellik, üşengeçlik, konfor/ rahat düşkünlüğü de bunun başlıca nedenlerindendir. Nefis terbiyesi gerekir. Berika ve Tarikatı Muhammediyeye müracaat!
Ertelemecilik bir hastalıktır. Toplum gönüllülerinde hiç olmaması gereken bir marazdır.
Alametleri görüldüğünde acil tedavi edilmesi gereken bir kusurdur. Toplumsal başarı için
ertelemecilik illeti, uzak durulması, kurtulunması gereken bir manevi hastalıktır.
Her şeyden önce bilmeliyiz ki, her işin muayyen bir vakti vardır; onu gerçekleştirmenin en iyi vakti ilk terettüp ettiği vakittir; vakit geçince o işi gerçekleştirme imkanı kalmaz. Farkındalık bilinci.
Geleceğin güvencesi yoktur.
Bir iş gerekli olduğunda, sonra ile ilgili zihnimize üşüşen düşünceden uzak durmalıyız.
Sabah olduğunda akşamı, akşam olduğunda sabahı garanti görmemeliyiz. Geniş vakitlerimizi dar vakitlerimize yatırmalıyız.
Kendimize hiçbir mazeret tanımamalı, bahanelerle nefsimizi avutmamalıyız. Her iş için yapmamanın bin bir türlü mazereti vardır; bizler onu yapmanın yollarına odaklanmalıyız.
Akıllı insan, diline sahip olan, zamanını israf etmeyen ve kendisine fayda veren işlerle uğraşandır.
(.. ) Zira faydasız işlerle uğraşmak faydalı işlerden yüz çevirmektir.(..) Faydasız işlerle uğraşan insana akıllı insan denmez. Zira akıllı insan sonucu ve neticeyi görüp ona göre davranandır. (... ) Ve her geceyi kadir bilip onu değerlendirendir. (2)
Peygamber Efendimiz "(sav)" buyurdu ki: "Yarın yaparım diyen, helak oldu, ziyân etti." (3)
Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır.
“Biri”si, bayrama daha haftalar var diye düşüne dursun, haftalar su gibi geçiverdi. Bayrama üç gün
kalmıştı. “Biri”si, malzemelerini çıkardı ve boncukları dizmeye başladı. O sırada annesi bir kâse (…) ile yanına geldi. “Biri”si (…) o kadar çok seviyordu ki, sadece (…) yiyerek yaşayabilirdi.
Boncuklar oracıkta duradursun, “Biri”si (…)nı yemeye daldı...
Ertesi gün üç kolyeye yetecek kadar malzemesi olmadığını fark etti. Eksik malzemeleri tamamlamak için dışarı çıktı. Eve geldiğinde yorgundu. Kolye yapmayı yarına bıraktı.
Daha sonraki gün “Biri”si’nin hazırlaması gereken bir valizi, üç kolye ve annesine yardım etmesi gereken işler vardı. “Biri”si, hepsini yetiştirebilmek için o kadar çok uğraştı ki, işlerini zamanında yapmadığına pişman oldu. Kocaman harflerle odasının duvarına yazdı:
“BUGÜNÜN İŞİNİ YARINA BIRAKMA!”
— Bir günde ve bir zamanda yapman gereken bir işi (bir dersi, bir görevi) ertesi güne bırakma. Çünkü her günün derdi gibi işi de kendine yeter.(4)
Dipnotlar:
1-Müsned 1/139,.,-Mecmâu’z Zevâid 5/172
2-Mektubat. İmam-ı Rabbani
3-Müsned 1/129
4-Ali Fuat Başgil Gençlerle Başbaşa Yağmur Yy
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.