BU İŞLERDE BİR TERSLİK VAR
24 Haziran 2019, Pazartesi 09:17Karşısındaki insana önce çıkartıp cep telefonunun numarasını veriyor.
“Bu benim özel numaram” demeyi de ihmal etmiyor. Yani sözü “Herkese vermem, ama sana veririm. Sen benim için özelsin, kıymetlisin “ demeye getiriyor.
İki insan arasında bu iletişim yaşanırken, her ikisi de normal insan.
Mesela; karşısındaki insana çıkartıp “Bu benim özel numaram” diyerek, cep telefonu numarasını veren kişinin o an itibariyla herhangi bir üst düzey görevi, makamı, statüsü yok. Bir yerde müdür bile değil.Başhekim, dekan, rektör,başmüdür ve hatta bunların yardımcısı değil.Ayrıca siyasetçi değil. İl başkanı, ilçe başkanı, belediye başkanı, milletvekil ve herhangi bir kurumda danışman da değil. Ama belli ki bir hesabı var.
“ Cep telefonum 24 saat açık. İhtiyaç olması halinde gecenin bir yarısında beni aramazsan kırılım.” Anlayışına sahip bir insana ne yapılır? Hürmet edilir, saygı duyulur, teşekkür edilir. Sonra normal olarak onun yanında yer alır ve yapabildiği ölçüde de onun arkasında durur medeni bir insan.
Aradan zaman geçer. Karşısındaki insana özel cep telefonunun numarasını veren kişi bir de bakmışsınız uçmuş. Yani bambaşka bir adam olup çıkmış. Büyük görevler elde etmiş. Makam sahibi olmuş. Şöhret sahibi olmuş. Anlayacağınız önemli görevlerin adamı olmuş. Bu iş de karşısına çıkan herkese “yalnız sana veriyorum” diyerek , özel cep telefonu verme siyasetinin mutlaka bir etkisi de olmalı. Ya değilse kamuoyu nasıl yaratılır?
Sonra ne oluyor?
Az da olsa istisnalar var ama çoğunlukla şöyle oluyor.
Mütevazı, samimi, dost canlısı, tevazu ve hassasiyet sahibi yani “Adam gibi adam” dediğiniz o adam, bambaşka bir adam oluyor.
Geçmişte, geleceğe dair hesaplarından başka hesabı olmayan adam günün birinde başhekim , dekan, dekan yardımcısı,rektör, rektör yardımcısı, müdür, başmüdür,siyasetçi, il başkanı, ilçe başkanı, belediye başkanı ve milletvekili olunca doğal olarak makam sahibi de oluyor. Şoförler, sekreterler, özel kalem müdürleri, danışmanlar, müdürler ve hükmedilen binlerce kişi.
“Adam gibi adam” bildiğiniz adam bir anda değişmeye başlıyor.
Yeni ahbaplar, dostlar, arkadaşlar seçiliyor.
“Sen benim için özelsin, kıymetlisin” denilen dostların bir kısmı gönülden ve rehberden çıkartılıyor.
“Özel” denilen cep telefonları değiştiriliyor.
Değiştirilmeyen cep telefonlar ise sekreterlere, özel kalem müdürlerine ve daha başka çalışanlara yönlendiriliyor. Eski tanıdıklardan, eski dostlardan, kendilerinin geçmişteki ifadeleriyle “özel” gördükleri insanlardan kaçıyorlar. Bu nasıl oluyor? Diyelim ki bir başkan , rektör, dekan, şu ya da bu.. Cep telefonu eğer elindeyse ve arayan kimse artık önemli değilse hemen birisine yönlendiriyor. Telefonda karşınıza çıkan kimse “Başkanım, hocam telefonu bana yönlendirdi” diyor. Bir de nasıl oluyorsa günün her saatinde telefonu sekreterinde ya da özel kalem müdüründe olanlar var.
Sonradan görme sendromu yaşayanların ve geldikleri makamları bir türlü hazmedemeyenlerin bir de farklı rendavu verme tarzları var. Aldığımız duyumları göre randevu verme süresini 1-2 ay kadar uzatanlar varmış. Bundan ne anlayacaksınız o adamın çok çalıştığını ve vaktinin olmadığını mı, yoksa kaçtığını mı? İyi de çok çalıştığını ve vaktinin olmadığını düşünen birilerinin bir ayağı neden her zaman bu şehrin ve bu ülkenin dışında?
Bazı insanlar makam olarak, sosyal statü olarak büyüdükçe, geliştikçe kibirleniyor ve gururlanıyor. Dünün mazbut, mütevazi , samimi ve ilkeli insanları kibir abidesi ve ulaşılmaz insanları olup çıkıyor. Bazılarının adları da etik ve ahlaki olmayan hatta yasal olmayan olaylara karışıyor.
Yine sonradan görmelerin bazıları çok çirkin işlere tevessül edebiliyor. Bu gibi iddialar ne yazık ki bir hayli fazla olmaya başladı.
Nasıl bu kadar değişiyorlar?
Değişiyorlar işte.
Hem de çok fena değişiyorlar.
Lakin “Adam gibi adam” olan değişmemeli. Demek ki adam olmakta bir sıkıntı var. Bazı insanlar makam sahbii, ünvan sahibi ve şöhret sahibi olabiliyor ama adam olmakta zorlanıyor.
Gelelim kurumların santral memurlarına.
Talimatı kimden alıyorlarsa onlar da bir alem..
Bir kurumun memurunu, amirini, müdürünü aradığınızda telefonda karşınıza çıkan santral memuru, “Ne konuşacaktınız efendim, konu neydi?” diye soruyor. Geçenlerde MEDAŞ genel müdürlüğünü aradım. Genel müdür yardımcılarından birisiyle görüşecektim. Santral memuru kız bize “Ne konuşacaktınız efendim, konu neydi?” diye sordu. Daha önceki aramalarımda da aynı soruya muhatap olduğum için santral memurunun, “ ne konuşacaktınız?” sorusuna, aldırış etmedim. Neyse santral memuru müdür yardımcısın özel kalemini bağladı. Bu sefer de bizi tanıdığı halde özel kalem müdürü aynı soruyu sordu “Ne konuşacaktınız efendim, konu neydi?” Sorgu aşamasından sonra MEDAŞ’ın müdür yardımcısıyla görüşebildik. Böyle bir sorgulamaya gerek var mı? Biir insanın, aradığı bir insanla karşılırklı paylaşmak istediği bir konu olduğu zaman ne olacak? Kendilerini bir insan aradığında sorgulamaya çalışan kurumlar ne yapmak istiyor, neyi ispata çalışıyor? Bildiğimiz kadarıyla Selçuk Üniversitesi santralinde ve özel kalemlerinde de sorgulama yapılıyor. Bu işi yapan başka kurumlar da varmış. Bu durum tam bir lüzumsuzluk ve işgüzarlık.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.