Cahil
01 Mayıs 2016, Pazar 12:32İğneye lâyıktır libas dikmesi
Ehli kemal ile cefa çekmesi
Yeğdir cahil ile sefa sürmeden
Seyranî
Aynı mealde Hz. Mevlânâ şöyle der: “Âkil’den sudur eden cefa, cahilden vuku bulan sefadan evlâdır.” (5825).
Bunu daha ileri götüren, daha da ağır söyleyenler de olmuştur:
“Eğer cennette cahil biri ile komşu olursam, cenneti terk edip cehenneme girmeyi tercih ederim.”
İslâm’dan önceki döneme Cahiliye Devri denir. Peygamber Efendimiz cahillerden ve cehaletten çok çektiği için, Yüce Rabbimiz O’na, dolayısıyla bize hitaben şöyle buyurur:
“Asla Câhillerden olma”([1]), “Câhillerden yüzçevir”([2]) “Kör ile gören, karanlıklar ile ışık ve gölgelikle sıcaklık bir değildir. Dirilerle ölüler de bir değildir. Doğrusu Allah, dilediği kimseye işittirir. Ey Muhammed! Sen kabirlerde olanlara işittiremezsin.”([3])
Yani Cenâb-ı Allah cahilleri ölü kabul ediyor. Efendimizin ilk ve en büyük mücadelesi de cahillerle olmuştur. Üstelik gayri Müslim ilim erbabının da belirttiği üzere; Beşerin ıslâhı hiçbir zaman o dönemdeki kadar zor ve imkânsız değildi. Fakat azmi, gayreti ve yaratıcısının yardımı ile O, bunu başardı. Bir şairin değerlendirmesi de şöyledir:
Alim ile sohbet etmek gıday-ı ruhtur
Cahil ile sohbet etmek Tufan-ı Nuhtur
Alime sohbet gerekir cahile söz mü yeter
Sen dikenden ne umarsın dikende gül mü biter
İslâm Âlemi hâlâ cehaletten tam manasıyla kurtulmuş değil. İlim ve irfan dininin müntesipleri yakın tarihimizde bile neler yapıyorlar. Şu misal çarpıcı numunedir: Geri kalmış Türk illerinde Ruslar cahil ve hurafeci halkı: “Tabanca ve mavzerler domuz yağı ile yağlanır, bir Müslüman’ın onları eline alması caiz değil” gibi söylentilerle, cahil ulemadan(!) aldıkları fetvalarla savaştan bertaraf etmişler, Ruslardan ganimet aldıkları modern silahları bile böyle hile ve desiselerle kullandırmamışlardır.([4])
İki cahil bir kabir kenarından geçmek mecburiyetinde kalmışlar ama, birisi demiş ki:
“Biz buradan geçeceğiz ama, bu ölüler Fatiha isteyecekler, ben bilmem sen bilirmisin?” Öteki:
“Hayır bende bilmem ama, bir oyunla geçelim. Ellerimizi yere koyup, eşekler gibi yürüyerek geçelim. O zaman bizi onlardan zannederler ve sen eşek ben eşek, bizden kim Fatiha isteyecek” demiş.
Müspet ilimler adına hiçbir şey bilmeyen, ama şer’î ilimler sahasında allame-i cihan olduğunu zanneden yobaz ve bağnaz kişiler için de Eşref şöyle demiş:
Seni tekfir eder mutlak, desen dünya yuvarlaktır
Döner dünya o dönmez, zira sabittir inadında
Sorulsa hâce-i dânâ Selanik nerdedir bilmez
Bilir amma kaç tüy var Cibril'in kanadında
Dağda Ön ayağı bir kaya yarığına sıkışan ve kurtulamayan at’ın etrafını kurt, ayı ve tilki sararlar, niyetleri onu yemek. At bakmış pabuç pahalı, post elden gidecek. Demiş ki: “Anlaşıldı siz beni yiyeceksiniz, kurtuluş yok. Hiç olmazsa son arzumu yerine getirin. Babam vasiyet etmişti. Öleceğin zaman şu vasiyetimi okut, dinle, ondan sonra öl diye.
Şu arka ayak tırnağımın arasında babamın bu vasiyetini saklıyordum, alın biriniz okuyun, ondan sonra ne yaparsanız yapın.” Tilki tabi kurnaz hayvan bunda bir bit yeniği olduğunu fark ederek ayıya: “Benim okur-yazarlığım yok. Alda okuyuver” demiş.
Ayı saf saf vasiyeti alayım diye atın arkasına yaklaşınca, attan okkalı bir çifte yemiş ve ağız burun dağılmış olarak yere yuvarlanmış. Tilki vaziyeti görür ve: “Elhamdülillah cehaletimin büyük faydasını gördüm” demiş.
İş bulamayan, üniversite mezunlarının süründüğü, bulanların da açlık sınırında kıvrandığı günümüzde de her halde “Allah’a şükür okumamışız” diyenler çoktur!.. Acaba suç sadece okumayanlarda mı? Okutmayanlarda hiç mi vebal yok.
Bizim burada cahilden maksadımız, yaratıcısını bilip bulamayan kişilerdir. Aksi halde ümmî ama Rabbini bulmuş, Peygamberini sevmiş, yolunu tutmuş, imanlı ve inançlı insanlara biz cahil değil, ümmî yani; dünyevî bilgisi az insan deriz.
Dipnotlar:
1- En’âm Sûresi, 35.
2- A’raf Sûresi, 199.
3- Fâtır Sûresi, 19-22.
4- Yavuz Bülent Bâkıler, “Türkistan Türkistan”,TDV Yay.Ank. 1997, s. 303.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.