Çalışmak Hayatımıza Huzur ve Bereket Getirir
02 Aralık 2019, Pazartesi 08:49Yaratılmışların en şereflisi, Ahsen-i takvim olan insanoğlunun dünyaya geliş gayesi, Yüce Rabbine kulluk etmek ve hem dünyası, hem de ahireti için çalışmaktır. Çünkü çalışmak, hayatımıza huzur ve bereket getirir.
Dünya ve ahiret saadeti, ancak hayırlı ve verimli bir çalışma ile elde edilir. Nitekim Cenâb-ı Hâk, bir ayetinde, "İnsan, yalnız çalıştığının karşılığını alır"(Necm Sûresi, 53/39) buyurmuştur. Bunun için insanın, ömrünü ve zamanını çok iyi değerlendirip daima çalışmak zorundadır.
Her konuda olduğu gibi çalışma hususunda da bizler için en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz, bizzat çalışmış ve bunu herkese tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber, gerek cemiyet hayatında ve gerek şahsî ve ailevi hayatında örnekleriyle ortaya koymuştur. Mescid-i Nebevi’nin inşaatında taş taşıdığı gibi, kendi evinde de hiçbir hizmetten kaçınmamıştır.
Bu hususu kendi ailevi hayatında ve cemiyet hayatındaki yaşantısıyla bizzat yaşayarak, tüm insanlığa örnek olmuştur. El emeğine son derece önem veren Hz. Peygamber (s.a.v.), bu konuda herkesin dikkatli olması gerektiğini vurgulayarak; "Hiç kimse elinin emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir”(Buhari Buyu 15.) buyurmuştur.
Yaratıcımız Cenâb-ı Hak, çalışmayı müstakil bir değer olarak kabul etmiş, emeğin hem maddî hem de manevî karşılığının olduğunu, Kur’an’ın farklı ayetlerinde bizlere bildirmiştir. Kur’an’ı Kerim’deki ; “İnsan için ancak çalıştığı vardır.”(Necm, 53/39.)
“Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onu görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onu görecektir”(Zilzâl, 99/7-8.) ayetleriyle, hiçbir emek ve çalışmanın gerek dünyada, gerekse ahirette karşılıksız bırakılamayacağı açıkça vurgulanmaktadır.
İslâm Dini insanlığa dengeli bir nizam sunmuştur. Bir Müslüman her konuda olduğu gibi, çalışma konusunda da dünyasını ve ahiretini birlikte düşünmelidir. İslâm dini tembelliği yasaklamış çalışmayı teşvik etmiştir.
İslâm Dini, dünya ve ahiret hayatı için dengeli olmayı esas almıştır. Bu hususu Yüce Allah (c.c.); "Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun”(Kasas 28/77.) buyurmak suretiyle hayatımızın akışını nasıl belirlememiz gerektiğine dikkatlerimizi çekmiştir.
Âhiret hayatında amelsiz ve sevapsız kalmak hiç hoş olmayacağı gibi, bu dünyada ise başkalarına muhtaç bir duruma düşüp perişan olmak da akıl işi değildir. İnsan, dünyasını ve ahiretini, buradaki maddi ve manevi çabasıyla kazanabilir.
Çünkü dünya, hepimiz için çalışıp kazanma yeri ve âhiretin tarlasıdır. Çalışmayan insan, ihtiyaçlarını temin edebilmek için başkalarına el açıp dilenecektir. Dilenmek ise, İslâm dininin hoş görmediği ve yasakladığı davranışlardandır. Nitekim Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur. "Allahu Teâlâ'ya yemin ederim ki, sizden birinizin ipini alıp, dağdan odun taşıması ve onu satıp geçinmesi, dilenmesinden daha hayırlıdır.”(Tecrîd Terc. VI, 95.)
Dünya nimetler deryasıdır. Bu nimetleri elde etmek için çalışmak şarttır. Mümin olarak bize düşen, rızık elde etmek için helâl yollarla çalışmak, temiz ve nezih olan kazancın peşinde koşmaktır. Rezzâk olan Rabbimiz, yediğimiz her lokmayı, içtiğimiz her yudumu, havayı, ekmeği, suyu bizlere lütfedendir. O, sonsuz ikram sahibidir.
Yazımı, müminleri tarif eden şu ayet-i kerime ile bitiriyorum: “Onlar, ne ticaret, ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, gözlerin ve gönüllerin dehşetle sarsılacağı bir günden korkarlar.”(Nûr, 24/37.) Gönülden Muhabbetlerimle…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.