Çanlar Yerli Kültürler İçin mi Çalmaktadır? (1)
13 Şubat 2016, Cumartesi 10:01Yerli kültür envanterleri çıkarılıp sözlü kültür verileri yazıya dökülmezse başlıktaki soruya evet cevabı kolaylıkla verilebilir. Dünyada savaş olgusu, tümüyle ortadan kalkmamış olsa da günümüzdeki mücadelenin daha çok zihinleri ve gönülleri fethetmek için kültür –bilim, sanat, felsefe, din- üzerinden yaşandığı görülmektedir. Bilim ve teknoloji doğal olarak kendi kültürünü beraberinde getirmektedir. Bu bilim ve teknolojiye hangi ulus ya da uygarlık sahipse onun dünya görüşü ve yaşam biçimi etkili olmaktadır.
Çanlar yerli kültürler için çaldığında verilmesi gereken tepki ne olmalıdır? Bunun için ulusça içe kapanmak mı gerekir? Kitle iletişim araçlarının evlere, en mahrem yerlere kadar girdiği, iletişim ve haber alma işinin dünyanın en geri denilen ülke ve bölgelerinin en ücra yerlerine kadar ulaştığı dikkate alınırsa bunun artık imkânsız hale geldiği görülür. O zaman işi oluruna mı bırakalım? Bu da yerli düşünce ve milli kültürlerin sıfırlanması sonucunu doğurur. O halde ne yapılmalı? Ne yabancı sermayeye, ne de yabancı düşünceye sırt çevirmekle değil, onlarla başa baş uygar ve modern yöntemlerle rekabete girmek sanırım en makul yol olarak gözükmektedir.
Bunun için de yerli kültür ve düşüncenin önce yazılı literatüre, sonra zihinsel ve rasyonel irdeleme ve ayıklama, en sonunda da onun küreselleştirme aşamasını yakalanması gerekmektedir. Başkalarınca tedib (hizaya getirilme) ve tenkil (cezalandırılma) edilmek istemiyorsak kendimizi disipline etmeliyiz. Çünkü kültürler arası mücadelede baskın kültür kalıp ve öğeleri –ideolojiler, modalar, spor, sinema ve müzik starları, çizgi film kahramanları- üçüncü dünya ülkeleri denilen toplumların en ücra köşelerindeki halkları bile etkilemektedir.
Uluslararası medya ve kitle iletişim organları, toplumların yerli kültürlerini korumalarını neredeyse imkânsız hale getirmiştir. Yerli kültür varlıklarının bir ulusun toplumsal hayatında kaynaştırıcı, geliştirici ve toparlayıcı özellikler taşıdığı dikkate alınırsa, ya yerli kültürün moderniteye eklemlenerek ya da eğer başarılabilirse yerli kültüre moderniteyi eklemleyerek milli kültür ve değerlerin yaşatılması sağlanmalıdır. Toplumların bağımsızlığı, ‘kendi’ olarak yaşama ve uluslararası milletler camiası içinde onurlu yerini almakta bu çabanın önemli bir işlev gördüğü göz ardı edilemez. Bunun başarılabilmesi bir anlamda kültürel köklerimize inebildiğimiz ve onları günümüz modern toplum hayatına katıp yaşatabildiğimiz oranda mümkün olabilir. Modern teknikler lisansıyla işlevsel hale getirilmeyen, benimsenmeyen, toplumsal pratikte etkin olmayan, sadece folklorik bir unsur olarak kalan kültür varlıklarının yaşatılmaya çalışılması zoraki ve boşuna bir çabadır.
Binlerce yıldır, kuşaktan kuşağa aktarılan dünyanın pek zengin olan yerli kültür varlıkları, uluslararası medya ve kitle iletişim araçlarının yoğun kültürel bombardımanı altında neredeyse yokolma durumuna gelmektedir. Dünyanın her yöresinde komşuluk ilişkilerinden çocuk oyunlarına, düğün ve boşanma göreneklerine, doğum adetlerinden cenaze törenlerine kadar yerli kültür öğelerinin yerine yabancı kültür öğeleri geçmekte ve insanlık batı kültürü merkezli tek kültür tek uygarlık modeline doğru hızlı bir değişim geçirmektedir. Alkışlı cenaze törenleri, boşanmış çiftlerin nikâhsız tekrar birlikte yaşamaları, cohabitation denilen ayrı cinsten nikâhsız gençlerin aynı dairede birlikte yaşamaları, yerli kültür değerlerini yıpratıp aşındıran önde gelen örneklerdir.
Alkışlama, genelde sevinilen ve hoşa giden bir durumu yansıtır. Ölüm olayı ise, istenilen ve sevinilen bir durum değildir. Bu nedenle cenazede alkış tutmak bir anlamda trajediden neşe üretmek gibi tuhaf bir durum, günümüzde kanıksanır hale getirilmeye çalışılmaktadır. Hayatta tuhaflıklar olmaz değildir ancak, bu istenilir ve bilinçli bir durumdan kaynaklanmaz, rastlantısal ve bilinçsiz bir durumun sonucu olarak doğar.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.