CEMAAT
22 Eylül 2023, Cuma 00:00Cemaat: Birleşen, bir araya gelen, toplanan insanlar manasına gelir. Ama gerçek maksat, Nurettin Topçu’nun da dediği gibi: “vücutların değil, ruhların, fikirlerin, gönüllerin birlik içinde toplanmasıdır.” Allah bunu emrediyor, Peygamber bunu tavsiye ediyor ve cemaatle kılınan namazın münferit kılınandan 27 kat fazla sevabı olduğu bildiriliyor. Mehmet Akif Ersoy cemaatte gönül ve fikir birliğinin olmadığını gözlemliyor ve şöyle diyor: Neden uhuvvetimiz sadece münhasır namaza Çıkınca avluya herkes niçin boğaz boğaza Memleketimizde ve İslâm Âleminin birçok yerinde binlerce cami yapılıyor. Buna sevinmek ve şükretmek gerekir ama, esas gaye, onların içini gönül birliği ile dolduracak cemaat yetiştirmek olmalı. Peygamberimiz, Efendimiz şöyle buyurmuş: “Ahir zamanda camiler müzeyyen ve mutantan olacaklar ama, cemaat yönünden fakir kalacaklar.”(1) Bu fakirlik kemiyet yönünden midir? Keyfiyet yönünden midir? Ulema ihtilaf etmişlerdir. Âli isimli bir şâir, taş ve tuğlaya yatırımdan ziyade insana yanı caminin içine, cemaatine yatırım yapılmasını tavsiye etmiş ve asırlar önce şöyle demiş: Mesacid-ü meâbîd ko âdem yap Kâbe yapmaktır âdem yapmak Taş ağaç kaydı ne lazım şahım Yaraşır şahlara âdem yapmak Adürrahim Karakoç rahmetli daha bir sitemkâr söylüyor: Silahsız kuvvetler vakt oldu tamam Zamanınız mı yok ölümüsünüz Cami cemaati, müezzin, imam İmanınız mı yok, ölümüsünüz Dervişler, hacılar, asa kulları Tüccarlar, patronlar kasa kulları Amirler, memurlar masa kulları Vicdanınız mı yok, ölümüsünüz Düşünenler, okuyanlar, yazanlar Issız yerde haksızlığa kızanlar Dadaloğlu miraççısı ozanlar Lisanınız mı yok ölümüsünüz Bana ne dedikçe bozuldu çarkın İşgale uğradı evinle barkın Yeter yattığınız ayağa kalkın Dermanınız mı yok ölümüsünüz Sahte mücahitler size diyorum Hani cihat, nerde gaza diyorum At sürün erkekçe düze diyorum Meydanınız mı yok, ölümüsünüz Nasrettin Hoca’nın küçük çocuğu vardır ama hiç durmaz ağlar, ne yapsalar fayda etmiyor; “Hanım şu benim kara kaplı kitabı ver bakalım” demiş. Karısı: “ne yapacaksın?” deyince: “Yahu camide ne zaman bu kitabı açıp vaz etmeye başlasam, cemaatin hepisi uykuya dalıyor, birazda şu körpeye okuyayım bakayım, her lahde bu da uyuyacaktır!” demiş. Bir beldeye yeni bir imam tayin edilmiş. İlk gün cemaat: “Bak hocam! Bizim burası dağ köyü, tarlalarımız uzak, seher vakti sabah namazından önce işe çıkarız, öğle, ikindi namazı tarlalarda oluruz. Akşam namazı da yolda geçer” deyince imam efendi de: “Zaten benim gözümde de tavuk karası var”(2) deyip toplu çözümü bulmuşlar. 1- Ez-Zevâid, 741 (6215) Beyt-i âti: Gelecek beyit, aşağıdaki beyit, Dâr-ı bekâ: Ahiret yurdu, Eyyâm-ı hayat: Hayat boyu, Habis: Kötü, yaramaz. Âlem-i ukba: Ahiret âlemi, Âlem-i nâsut: İnsanlık alemi, Nâmert: Mert olmayan kötüler, Tabut: Ölü taşınan sanduka. 2- Halk içindeki yaygın tabiriyle “tavuk karası” hastalığına yakalanan Kişinin gözü akşamdan sonra karanlıkta hiç görmez. Yani imam; “yatsıya da ben gelemem” demiş.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.