CEMAAT
20 Mayıs 2021, Perşembe 09:41Cemaat: Birleşen, bir araya gelen, toplanan insanlar manasına gelir. Ama gerçek maksat, Nurettin Topçu’nun da dediği gibi: “vücutların değil, ruhların, fikirlerin, gönüllerin birlik içinde toplanmasıdır.” Allah bunu emrediyor, Peygamber bunu tavsiye ediyor ve cemaatle kılınan namazın münferit kılınandan 27 kat fazla sevabı olduğu bildiriliyor.
Mehmet Akif Ersoy cemaatte gönül ve fikir birliğinin olmadığını gözlemliyor ve şöyle diyor:
Neden uhuvvetimiz sadece münhasır namaza
Çıkınca avluya herkes niçin boğaz boğaza
Memleketimizde ve İslâm Âleminin birçok yerinde binlerce cami yapılıyor. Buna sevinmek ve şükretmek gerekir ama, esas gaye, onların içini gönül birliği ile dolduracak cemaat yetiştirmek olmalı. Peygamberimiz, Efendimiz şöyle buyurmuş: “Ahir zamanda camiler müzeyyen ve mutantan olacaklar ama, cemaat yönünden fakir kalacaklar.”(1) Bu fakirlik kemiyet yönünden midir? Keyfiyet yönünden midir? Ulema ihtilaf etmişlerdir. Âli isimli bir şâir, taş ve tuğlaya yatırımdan ziyade insana yanı caminin içine, cemaatine yatırım yapılmasını tavsiye etmiş ve asırlar önce şöyle demiş:
Mesacid-ü meâbîd ko âdem yap
Kâbe yapmaktır âdem yapmak
Taş ağaç kaydı ne lazım şahım
Yaraşır şahlara âdem yapmak
Adürrahim Karakoç rahmetli daha bir sitemkâr söylüyor:
Silahsız kuvvetler vakt oldu tamam
Zamanınız mı yok ölümüsünüz
Cami cemaati, müezzin, imam
İmanınız mı yok, ölümüsünüz
Dervişler, hacılar, asa kulları
Tüccarlar, patronlar kasa kulları
Amirler, memurlar masa kulları
Vicdanınız mı yok, ölümüsünüz
Düşünenler, okuyanlar, yazanlar
Issız yerde haksızlığa kızanlar
Dadaloğlu miraççısı ozanlar
Lisanınız mı yok ölümüsünüz
Bana ne dedikçe bozuldu çarkın
İşgale uğradı evinle barkın
Yeter yattığınız ayağa kalkın
Dermanınız mı yok ölümüsünüz
Sahte mücahitler size diyorum
Hani cihat, nerde gaza diyorum
At sürün erkekçe düze diyorum
Meydanınız mı yok, ölümüsünüz
Nasrettin Hoca’nın küçük çocuğu vardır ama hiç durmaz ağlar, ne yapsalar fayda etmiyor; “Hanım şu benim kara kaplı kitabı ver bakalım” demiş. Karısı: “ne yapacaksın?” deyince: “Yahu camide ne zaman bu kitabı açıp vaz etmeye başlasam, cemaatin hepisi uykuya dalıyor, birazda şu körpeye okuyayım bakayım, her lahde bu da uyuyacaktır!” demiş.
Bir beldeye yeni bir imam tayin edilmiş. İlk gün cemaat: “Bak hocam! Bizim burası dağ köyü, tarlalarımız uzak, seher vakti sabah namazından önce işe çıkarız, öğle, ikindi namazı tarlalarda oluruz. Akşam namazı da yolda geçer” deyince imam efendi de: “Zaten benim gözümde de tavuk karası var”(2) deyip toplu çözümü bulmuşlar.
1- Ez-Zevâid, 741 (6215)
Beyt-i âti: Gelecek beyit, aşağıdaki beyit, Dâr-ı bekâ: Ahiret yurdu, Eyyâm-ı hayat: Hayat boyu, Habis: Kötü, yaramaz. Âlem-i ukba: Ahiret âlemi, Âlem-i nâsut: İnsanlık alemi, Nâmert: Mert olmayan kötüler, Tabut: Ölü taşınan sanduka.
2- Halk içindeki yaygın tabiriyle “tavuk karası” hastalığına yakalanan Kişinin gözü
akşamdan sonra karanlıkta hiç görmez. Yani imam; “yatsıya da ben gelemem” demiş.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.