Çeşmeler Sebiller ve Su Vakıfları (2)
14 Şubat 2020, Cuma 09:08Darüşşifalar, Darülacezeler, hastaneler:
Ruh hastaları için, ABD nin 1956 yılında başlatabildiği musiki ile tedaviyi, Osmanlı asırlar önce yapmış, Avrupalıların bu tip hastaları, “ruhlarına ve bedenlerine şeytanlar, kötü ruhlar hâkim olmuşlar” diye diri diri ateşte yaktıkları, işkenceler ile öldürdükleri bir dönemde, Osmanlı onlar için hususi hastaneler bina etmiş, müzikle ve özel yöntemlerle onların tedavilerini sağlamıştır.(1) Osmanlı Bimarhanelerini gören Mongeri Pere: “Burası Avrupa’nın asırlar sonra tahayyül edeceği bir hayal müessesesidir” demiştir.(2) Bu vakıf çeşitlerinden bazılarını da sadece isim olarak zikredelim:
Onlar öyle bir kültür ve refah düzeyine ulaşmışlar ki; Garplı seyyahların yazdıklarına göre; her sahada, her hususta, ihtiyaç duyulan her konuda vakıflar kurup hizmete sunmuşlardır. Din farkı gözetmeksizin(3) insanlar, hanlarda ve kervansaraylarda üç gün kalabilir. Cami köşelerinden ve sebillerden buz gibi su ve şerbet içebilir, hastanelerde bedava tedavi görebilir, aşevlerinde karnını doyurabilir, hiçbir zarar görmeden imparatorluğun her tarafını can ve mal emniyeti ile dolaşabilir, dilencilere rastlanmaz.(4)
Sahipsiz ağaçları sulayan, kuyular, suyolları, su kemerleri, köprüler, çeşmeler ve sebiller yapan, sahipsiz kedi ve köpeklere et ve yiyecek dağıtan, hayvan hastaneleri ve bakım evleri kuran (Guraba Hane-i Laklakan), kabirlere kuşların su içmeleri için suluklar yapan, tarihte ilk defa kuş evleri yapan, kuş yuvaları imal eden vakıflar bile kurmuşlardır.(5)
Kütüphaneler, misafirhaneler, talebelere kitap, elbise, harçlık, hatta mürekkeplerine varıncaya kadar ihtiyaçlarını temin eden vakıflar. Bayramlarda kimsesiz çocuklara hediye alıp sevindiren vakıflar. Yaşlıları korumak için kurulmuş vakıflar. Kimsesiz dul kadınlara yardım için kurulan, emzikli kadınlara süt dağıtan, evlenecek kızlara çeyiz alıveren, borcunu ödemede zorluk çekenlerin borcunu ödeyen, Fukaraya kış günlerinde yakacak temin eden vakıflar. Hamalların yüklerini indirmeden dinlenmeleri için mola taşları diken vakıflar. Esir ve köleleri azad ettirmek (kurtarmak) için kurulan vakıflar, kırdığı kâse ve kaplardan dolayı efendisi tarafından cezalandırılmaması için köleler adına kurulan vakıflar. Kimsesiz cenazeleri kaldırmak için kurulan vakıflar. Haremeyn yani Mekke ve Medine Müslümanlarına veya oralara yapılacak eserlere yardımcı olan vakıflar…
Vakıf fikri Avrupa’ya İslâm âleminden geçmiştir.(6) İslâm’ın kısa zamanda kılıç, korku ve tehdit yoluyla değil de, insanların birçoğu tarafından istek ve arzu ile kabul edilmesi, İslâm’ın kısa zamanda büyük bir devlet haline gelmesi, daha sonra kurulan Müslüman devletlerinde başarısı adalet ve insana yapılan bu güzel hizmetler sayesinde olmuştur.
Bu hususta meşhur müsteşrik John Devenport şöyle der:
“Kur’an tarafından telkin olunan ayetlerin münhasıran kılıçla yayıldığına inanmak müthiş bir hatadır. Çünkü taassuptan âzâde olanların hepsi teslim ederler ki; İlahlara insan kanı dökmek hareketine bedel, ibadet ve sadakayı ikame eden İslâmiyet, insanlara hayırhahlık ruhunu aşılamış, yardımlaşma ruhunu aşılamış, bu suretle medeniyet üzerine mühim bir tesir icra ederek, bütün Şark âlemi için bir nimet olmuş, binaenaleyh Hz. Musa gibi, düşmanları imha için sınırsız şekilde kullanılan kanlı silahlara muhtaç olmamıştır.”(7)
Rızay-ı Bâri’yi gözetme, sünnete ittiba (uyma), yaratılanlara karşı iyilik duygusu, insana yatırım ve onuruna saygı hususunda şanlı ecdadımızın geldiği seviyeyi görüp de, Devonport’a hak vermemek mümkün değildir.
Osmanlıda su hayrına çok önem verilmesinin bir sebebi de; Tabiin âlimlerinden bazılarının günahı çok olan kişilere mağfiret olabilmeleri için su hayratını çok yapmalarını tavsiye etmeleri olmuştur. (8)
Su bendi, suyolu, su kemeri, su terazisi, su deposu, sarnıç, kuyu, çeşme, şadırvan, havuz, sebil, selsebil, hamam, helâ, çamaşırhane, buzhane, değirmen... ilgili vakıflar kurulmuş, bunların vakfiyelerinin birçoğunda vakıfların sularının yaz aylarında kar depolarından, buz fabrikalarından getirilen kar ve buzlarla soğutularak dağıtılması istenmiş, hatta hapishanedeki mahpuslara bile pazartesi ve Perşembe akşamları kar dağıtılmasını şart koşan vakıflar kurulmuştur. (9)
Dipnotlar:
1-Hasan Hüsrev Hatemi, “Hoşça bak Zatına”, İşaret Yay. İst. 1989, s. 565;
İbrahim Refik, “Tarih Şuuruna Doğru-2”, Albatros Yay. İst. 2001, s. 85.
2 -İbrahim Refik, “Ulu Çınarın Gölgesinde”, Albatros Yay. İst. 2004, s. 158.
3-Mehmet Şeker,“Anadolu’da Bir arada Yaşama Tecrübesi”, DİB yay.Ank.
2000, s. 138.
4-A.Ubicini “Türkiye 1850”, Tercüman 1001 Temel Eser, s. 83-85.
5-İbrahim Refik, Ulu Çınarın Gölgesinde, Albatros Yay. İst. 2004, s. 159.
6-İsmail Hâmi Dânişmend, “Tarihi Hakikatler”, c. 2, s. 77.
7-İngiliz Âlim John Devenport, “Hz. Muhammed ve Kur’an-ı Kerim”,
Ömer Rıza Doğrul tercemesi, 1928 İst. s. 11.
8-İbni Hacer 5/42; Aynî, 12/208.
9-Nazif Öztürk, Mevlüt Çam, Su Medeniyeti Sempozyumu KOSKİ
Büyükşehir Bel. 2009 Konya, s. 353, 369,
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.