Cezayir'de Fransız Soykırımı (3)
21 Temmuz 2016, Perşembe 08:43Eskiden idaremiz altındaki devletler, hatta Hıristiyan olan Balkan devletleri bile, emperyalist Batılı’yı gerçek yönleriyle tanıyınca, Osmanlıyı mumla aramış ve hâlâ Osmanlı özlemi içindeler. 1980’li yıllarda İhsan Sabri Çağlayangil dışişleri bakanı iken; Cezayir’de resmi bir toplantıda, üst rütbeli bir bürokratın babasının, bizim bakanı görünce heyecanla: "Vezir Hazretleri neredesiniz. Biz 100 senedir sizi bekliyoruz" demiştir. (1)
Yakın bir tarihte sayın Cumhurbaşkanımız Dışişleri Bakanımız iken, Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika ile iki saat görüşmüşler, akabinde Buteflika şu açıklamayı yapmıştır: “Biz de Osmanlı’nın bir parçasıyız. Kendimizi asla sömürge gibi görmedik. Güçlü ve hoşgörülü Osmanlı düzenine her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Osmanlı’nın bıraktığı boşluk doldurulamadı. Osmanlı düzeni yeniden ihya edilemez mi? İngiltere eski sömürgeleriyle Commonwealt’i kurdu, düzeni devam ettiriyor. Niye biz Osmanlı’yı devam ettirmeyelim? Güçlü ve hoşgörülü Osmanlı anlayışını yeniden hâkim kılmayalım? Osmanlı’yı ihya etmek, tarihi ihya etmektir.” (2)
Son 80 yıllık teslimiyetçi dış politikamız bize çok şeyler kaybettirmiştir. Avrupalıları memnun edeceğiz diye, İsrail’i ilk tanıyan devlet biz olmuşuz. Bu Irkçı ve katil devlet aleyhine BM’de çıkan hiçbir karara (son zamanlar hariç) imza koymamış, ABD’nin kuyruğu gibi hareket etmişiz. Lübnan Savaşında uçaklarımız günlerce Hıristiyanlara silah ve mühimmat taşımış. (3) Cezayir’in bağımsızlığı oylanırken de yine biz Fransa lehine oy vermişiz. Bize ihanet etmeyen Libya, Cezayir gibi milletlere sırtımızı dönmüşüz.
Kıbrıs Barış Harekâtı esnasında, bütün Haçlı âlemi silah ambargosu uygularken, Kuzey Afrika liderlerinden bazıları ki; -son zamanlarda Batılılar tarafından günah keçisi ilân edilip öldürtülmüştür- bize gönderilecek silah sandıklarını uçaklara bizzat getirip yükletmişlerdir. (4) Onların ve bizim hatalarımız, lâiklik ve batıcılık adına onlara hor bakmamız bu kardeş milletleri bizden uzaklaştırmış ama, son zamanlardaki sıcak ilişkiler neticesi inşallah eski günlere bir özlemin oluştuğu görülmektedir.
Fransa'da yayınlanan "Le Parisien" gazetesi, ordunun, 1960'lı yıllarda Cezayir'de yaptığı nükleer denemeler sırasında Cezayirli askerleri kobay olarak kullandığını iddia etti. Haberde, ordunun nükleer patlamanın radyoaktif etkisini insanlar üzerinde ilk kez burada denediği ileri sürüldü. Fransız hükümeti, Cezayir'de yapılan nükleer denemeler sırasında kanser gibi hastalıklara yakalanan eski askerlere tazminat ödeyeceğini açıkladı. (5)
Mesleğe babasının yanında çırak olarak başlayan Fransa’nın yaşayan son cellâdı, 30 yıllık icraatını kitap olarak yayımladı. 1981’de idamı kaldıran Fransa’nın yaşayan son cellâdı Fernand Meyssonnier, 30 yıllık giyotin memuriyetini “Cellât Sözü” adlı anı kitabında topladı. Babası Maurice’in çırağı olarak ilk infazını 16 yaşında gerçekleştiren Meyssonnier, babasıyla birlikte 144, şef cellât olarak ise 200 kişinin kellesini kesmiş. Memuriyetinin büyük bölümünü Cezayir’de direnişçilerin kafasını uçurarak geçiren Meyssonnier bir kamyonun içine yerleştirilen giyotinle kurbanın ayağına giden mobil cellâtlarından olduğunu açıklamıştır.(6)
Cezayir’de 1950’li, 1960 yıllarda bile yapılan terör, tedhiş ve işkenceleri, çeşitlerini, türlerini, insanı ürpertenleri, akıllara durgunluk verenlerini, şeytanın bile aklına gelmeyen ve fakat medeni batılıların uyguladığı envai çeşit işkenceyi yazacak olsak sadece onlar birkaç kitap tutar. Biz burada bazı kaynaklar vermekle yetinelim ve ilgilenen kardeşlerimiz bu kitapları okusunlar ki; Akif merhumun dediği gibi, medeniyet havarisi kesilen bu Batılıların nasıl “tek dişi kalmış canavar olduklarını” daha iyi anlasınlar:
Dipnotlar:1- Türkiye Gazetesi. 28. 6. 1989.2- İbrahim Refik, “Sohbet Tadında Tarih”, Albatros Yay. İst. 2005, s. 33;Mustafa Armağan, “Geri Gel Ey Osmanlı”, Ufuk Kitap, 2007, İst. s.138.3- Ömer Turan, a, g, e. s. 307.4- Bütün Dünya Dergisi, Başkent Ünver. Yay. sayı 2011/10,5- Yeni Şafak Gazetesi, 17. 02. 2010.6- Milliyet Gazetesi, 20. 10. 2002.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.