ÇOCUKLAR VE DİZİLER
25 Şubat 2015, Çarşamba 08:30Hayatımızı çekip çeviren hatta yönlendiren en büyük ve en önemli mekanizma artık medya desek yeri var. Ömrümüzü neyle ve nasıl geçirdiğimizin hesabını hiç düşünmeden şartlandırılmış halimizle hatta çeşitli sebeplerden izleyememe kaçırma endişesi ile akşamı veyahut yayın saatini bekleyerek varlığımızın, bir nevi beyin yıkama operasyonuna bağlı bağımlılığımızın toptan tescillendiği bir ahir zaman dönemindeyiz.
Ürettiğimiz imali insanoğlu eliyle yapılan bu araçlar, kişilerin elinde onu esarete gark etmenin psikolojik sevincini hissetmezler elbet, ama verdikleri zararlar, kullananın durum ve iç dünyasına göre değişmekte olup, yaşanan son hadiselere bakıldığında, gençlerin ruh dünyalarını kararttığı bir hayli acılar yaşattığı, pekde iç açıcı olmadığı da gün gibi aşikâr.
Hayır, teknolojinin kullanımına karşı değilim elbet, yanlış anlaşılmasın, mesele onu fayda sağlayacak hallerde uygun şartlar ve ortamlarda kullanmayı bilmek. Benim vurgulamak istediğim; insan ürettiğinin esiri değil, onu kontrol eden akıllı ve erdemli bir varlık olarak hem kendini çevresini hem de geleceğini karartmadan kontrollü olarak yaşamayı bilmeli ve bunu becerebilmelidir.
Hemen hepimiz günümüzün teknolojik araç ve gereçlerinden istifade ediyoruz. Alabildiğine gelişen ve her gün bir yenisine ertesi gün neredeyse bir yenisi eklenen yapısıyla adeta baş döndürücü bir hızla ivme kazanan bu seri üretimler, girmiş oldukları her yerde insan psikolojisi üzerinde ekmek su hava gibi vazgeçilemez bir hale gelmiş ve bilhassa çocukların hayal ve zihin dünyasını alt üst etmiştir.
Bugün her çocuğun elinde ileri teknolojili bir cep telefonu bulmak mümkündür. Bu telefonlar sadece evlerde kalmıyor çeşitli gerekçelerle okullara bile getirilmekte ve çoğu öğretmenlerin ellerinde olmayan telefonlar çocukların ellerinde bulunmaktadır.
Bir heves bir merak benim niye yok endişe ve gerekçesi ile çoğu aileler imkânı olmasa bile çocuklarını kırmayarak onların isteklerine cevap vermekte ama iş sadece telefon almakla ya da başka bir ihtiyacını karşılamakla bitmiyor elbet.
Meseleyi buraya kadar ki açıklamalardan sonra şuraya getirmek istiyorum. Hepimizi esir alan bir dizi furyası ile karşı karşıyayız. Bazı filmler diziler gazeteler dergiler hatta televizyonlar hatta üretilen yeni nesil telefonlar dâhil nedense “hep ticari mal kaygısı ve para kazanma hırsı ile” insan faktörü düşünülmeden bir meta bir ticari açıdan faydacılık anlayışına göre değerlendirilmekte ve hiçbir sakınca görülmeden topluma bilhassa kasıtlı gayri ahlaki yayınlar “özgürlük” yaftasıyla sunum yapılabilmektedir.
Şöyle desek mesela buna “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” evet meselenin özü bu olsa da ne yazık ki üretilen bu diziler bizim toplumumuz tarafından izlenmekte ve reyting rekorları bile kırabilmektedirler. Eğer bu salyangozlara dini bir kaygı ile yaklaşımla sezgilenip, ahlaki olmadığı gerekçesiyle yerinde hassasiyet gösterilmezse ve kumanda çevrilmezse o zaman daha çok bunları misafir edeceksin anlamına gelir ki, bunların aile ve toplum üzerine yaptığı tahribat bir atom bombasından daha etkili ve sürelidir.
Üstelik bu tür dizilerin evlerde herkesin olduğu ortamlarda izlenmesi kadar daha tehlikeli ne olabilir ki?
Medya bu tür şeyleri o kadar normal bir şekilde sunum yapıyor hatta körüklüyor ki; adeta bağımlı olmayı teşvik ediyor ve her şey normalmiş gibi lanse ediyor. Bizde maalesef bu dolmaları yutuyoruz.
Bu durumda elbet ailelere büyük iş düşmekte ve insan psikolojisi hele hele gelişme çağındaki çocuk ve gençlerimiz üzerindeki olumsuz etkileri karşısında daha uyanık ve örnek olmak zorundayız. Eğer toplumsal şiddet ve buhranlara karşı çıkıyor ve benimsemiyorsak, çocuklarımızı bu bela ve tehlikelere karşı korumak istiyorsak ki; elbet istiyoruzdur, o zaman biz büyüklerin; yetiştirdiğimiz ve geleceğimiz olan çocuklarımıza örnek olmak gerektiğimizi bilmeliyiz. Çocuk ruh sağlığının temelinde ona karşı gösterilecek ve hiç esirgenmemesi gereken sevgi bağı vardır. Sevgidir aileyi ayakta tutan bağ ve çocuğa karşı hissettirilen bu sevgidir, toplumu ayakta tutacak olan. Üstelik bu sevginin zenginlikle fakirlikle ilişkisi yoktur, sevgi bağı gönül işlevli bir yakınlık ve hissettirme dürtüsüdür. Sevgi şefkat ve merhamet esirgendiği takdirde bil ki bundan mahrum çocuklarda mutlaka bir psikolojik sıkıntı, olur olmaz davranış bozuklukları ve ruhsal bozukluk alametleri görülebilmektedir.
Öyleyse özgürlük yaftası adı altında çocuk ve gençlerin ruh ve hayal dünyalarını olumsuz yönde etkileyecek hatta geleceklerini karartacak dizileri yayınlayarak maksatlı bir şekilde kültürel emperyalizmin parçası olan ve kaygıları sırf para kazanma amaçlı olan bu menfurları iyi tanımak ve kanallarına karşı onları izlememek gerekir, böyle bilinçli topluma ulaşmak zorundayız. Bir başka husus ise, tarihimizin inanç ve toplumsal değerlerimizin örneklerini çoğaltacak film ve dizilerin gerçekçi iyi niyetli yapımcılarımız tarafından sırf Allah rızası gözetilerek yapılması ve seyirci ile buluşturulması ve geçmişimizin böylece iyi tanınması, gerçeklerle tanıştırılması gerekmektedir. Halka hizmet hakka hizmet demek olduğunu unutmayalım.
Ama esas çözümün ne olduğunu da bilmek zorundayız. Nedir esas çözüm? “Bize ait olanın bize verilmesi” demek olan gerçek manada milli bir eğitimdir esas mesele ve esas çözüm. Napolyon para para para demiş ama, bana göre bir gelecek, eğitimle mümkündür. Eğitim olmadan insanları yola getiremezsiniz. Fakat nasıl bir eğitim olmalı? İşte can alıcı nokta burası. Yıllardır ülkemizde tartışılan tek tip bir anlayış ve uygulamanın sisteme bir katkı sağlamadığı gerçeği besbelli iken, bir büyüğün ifadesiyle “tam on altı yıl okula gidiyor ama dünya da ne için yaşadığının farkında olmayan” bireyler yetiştirmeye çalıştığımız müddetçe değişen hiç bir şey olmayacak ve bizler ne birbirimizi anlayabileceğiz ne de ortak bir paydada buluşmayı becerebileceğiz.
Velev ki sokaklarını gönül ışığı ile aydınlatamayan bir devlet, sokaklarına fener yerine bekçi polis dikmek zorunda kalırsa, işte insanının kalbine, onun için lazım ve gerekli olan kendi değer yargılarını koyamadığı müddetçe, yabancısı kaldığı kendi gerçek değerlerinin hep sancısını çekecektir.
Çözüm elbet mümkündür. Evvela ailemizden başlayarak düzeltmeye/düzelmeye adım atmalıyız. Çocuk her şeyi aileden alır, taklit ve tatbikat safhasında. Okul aile birlikleri rehber öğretmenler belediyeler sanat ve iş çevreleri medya, çocuk ve gençlere yönelik açılacak sosyal tesisler ve her şeyi ile sağlanacak iş birliği içerisinde el ele verebilmeli, hatta bunlardan daha da önemlisi ki; bir insan için; beklentilerine maddi ve manevi çözüm verecek okullar ve programlar uygulanabilmeli, şayet başarabilirsek, işte; o zaman yavrularımızın ışığını ve geleceklerini karartmamış oluruz.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.