Çok Çiçekli Bahçe, Daha Güzeldir (2)
19 Şubat 2017, Pazar 10:19Yani Osmanlı ortaçağda başka din mensuplarına bile bu denli müsâmahalı ve hoşgörülü iken, Haçlılar kendi dininde ama başka mezhebe mensup insanlara hayat hakkı tanımıyorlardı. Başka din mensuplarına nasıl katı ve gaddar davranacaklarını okuyucularım tahmin ve takdir etsinler.
Târihte yüzlerce kez mezhep savaşları yapan, milyonları birbirine kırdıran, kardeşi kardeşe katlettiren, ortaçağı kana boyayan Papalar, papazlar, Hıristiyan din ve devlet adamları bu nifak ve tefrika ateşinin zararlarını, yıkımlarını, neticelerini gördüler ve bundan inhiraf edip ABD, AB gibi topluluklar kurarken, Katolik Papa ile, Ortodoks patrik sarmaş-dolaş kucaklaşırken, Haçlı alemi tek yürekle çarparken, güç ve kudret birliği yapıp, dünyayı keyfe-mayeşa idâre ederken, bunlardan ibret almayan, onların ortaçağdaki bu onulmaz hatasına ve hastalığına bugün Müslümanlar düşmekte, mezhep kavgaları yüzünden İslâm alemini ateşe vermekte, Şiî, Sünni, Alevi, Türk, Kürt, Acem ve benzeri isimlerle nerdeyse atomlarına ayrılmanın gayreti içindeler maalesef ve maalesef!..
Osmanlı hoşgörüsüne en güzel misallerden biri de; Kudüs’e giren Şam kapısının üstüne, burada üç dinin mensuplarının da olduğu düşünülerek “La ilahe illallah, İbrahim Halilullah” yazmışlardır. Çünkü İbrahim Peygamber bu üç dinin peygamberlerinin de atası durumundadır.(2)
Mevki ve makamların dağıtımında liyakatin gözetildiğini, bir köylünün bir çobanın bile azmi ve liyakati sayesinde devletin en üst rütbelerine ulaşabildiğini, Avrupa’da ise hânedan kaygısının (asilzâdelik) güdüldüğünü, ABD’nin bugün bile zencilere vermediği birçok hakkı ecdadın 600 sene önce verdiğini, zenci ağaların Osmanlı sarayında en yetkili kişiler olduğunu bugün birçok târihçi ve ilim adamı sitayişle bahsetmektedir.
İsrail devlet adamlarından Abba Eban'ın "Halkım" adlı kitabında "Osmanlı olmasa bugün Yahûdi milleti diye bir millet olmazdı. 14 yaşından büyük bütün Yahûdilerin ya din değiştirip Hıristiyan olmak, ya da engizisyonlarda diri-diri yakılmakla karşı karşıya kaldığı dönemlerde halkım, Osmanlının hoşgörüsüne sığınmış ve Devlet-i Âliyye topraklarına kabul edilmiştir" diyerek Türk halkının müsâmaha ve hoşgörüsüne atıfta bulunmuştur.(3)
Bütün bu ulvi duygu ve hasletleri şanlı dedelerimize kazandıran İslâmiyet’tir, onların dinî inançlarıdır. Çünkü sevgili Peygamberimiz şöyle buyurur: “Gayri Müslim vatandaşlar hakkında dikkatli olun. Kim bir gayrimüslim vatandaşa haksızlıkta bulunursa, zulüm yaparsa yahut onun hakkı olan şeyi kısar veya kısıtlarsa ya da ona gücünün üstünde bir yük yüklerse yahut da ona âit olan bir şeyi gönlü olmadığı halde alırsa, kıyâmet günü öncelikle ben ondan davacı olacağım.”(4)
Bundan dolayı Türkün şaşmaz şiarı 72 millete sevgi ve muhabbetle bakmasıdır ki, onu unutulmaz yapmış, bugün bile özlenen insanlar eylemiştir. Yunus Emre bu gerçeği ne güzel dile getirir:
Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan
Halka müderris olsa hakikatte asidir
Osmanlıdaki merhamet ve müsâmaha misallerimiz hep gayri Müslimler ve gayri Müslim azınlıklar üzerine olmuştur. Peki, onların kendi dindaşlarına karşı tavırları ne idi? Buna bir tek misal vererek konuyu bitirelim: Osmanlının en büyük rakibi ve onları en çok uğraştıranlar Karamanoğulları Beyliği olmuştur.
Osmanlı her sefere çıkışında, her savaşa girişinde, her kritik ve zaafiyet dönemlerinde mutlaka onları arkadan vurmuşlar, kalleşlik yapmışlar, İranlılar ve Haçlılarla devamlı Osmanlı aleyhine ittifaklar ve anlaşmalar yapmışlar, ellerinden gelse Osmanlıyı bir kaşık suda boğmanın gayreti içinde olmuşlar ama her defasında Osmanlılar tarafından affedilmişler, bağışlanmışlar ve ciddi bir cezalandırmaya tabi tutulmamışlardır. O kadar ki; Arap âleminin büyük âlimlerinden İbni Hacer el-Askalanî, bunların yaptıklarını hazmedememiş ve Karamanoğlu İbrahim Bey’in katlinin vacip olduğuna dair fetva vermiş, Osmanlı bunu bile uygulamamış ve affetmiştir.
Birçok târihçi ve ilim adamı, en kritik dönemlerde Karamanoğullarının yaptıklarını bugünkü anlayışla bile hoş görmüyor ve defalarca isyanlar neticesi, on binlerce Müslüman’ın kanın akmasına sebep olan bu beylerin yine defalarca affedilmesini, Osmanlının olması gerekenden çok fazla müsâmahakâr davrandığı, haddinden fazla hoşgörülü olduğu bu kadarına gerek olmadığı şeklinde yorumlayanlar bile vardır.(5)
Dipnotlar:1-Sâmiha Ayverdi, “Ebedî ve Mânevî Dünyası İçinde Fâtih”, Kubbealtı Yay. İst. 2008, s.153.
2-Ferhat Koç, “Medeniyet Coğrafyamıza Seyahat”, Düşün Yay. İst. 2012, s. 340.
3-Târih ve Medeniyet Dergisi, İhlâs Yayınları, sayı 10, s. 5.
4-Ebû Dâvud, İmarat 31-33.
5-Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 55.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.