Cumhuriyet Devrinde Kitap Düşmanlığı
24 Aralık 2020, Perşembe 08:48İslâm âleminin kitap ve kütüphânelerinin başına iki büyük felâket gelmiştir. Birincisi (daha önce zikredildiği üzere) Moğollar Bağdat’ı aldıklarında, ikincisi de cumhuriyetin ilk yıllarında.
Dünyada emsâli görülmemiş bir anlayışla Harf İnkılâbı yapılmış, bir gecede bütün bir millet ümmi (câhil) hâle getirilmiş, asırlarca toplanan, biriktirilen, dünyânın en gözde kütüphâneleri durumunda olan Türkiye kütüphâneleri tuğla veya takoz yığınları hâline düşürülmüştür.
Bizlerde târih aşkı, araştırma azmi, çalışma şevki de fazla olmayınca, ecnebi araştırmacılar gelip dedelerimizin eserlerini inceliyorlar, bizde onlardan hazır lokma alıyoruz. dünyâda dedelerini, târihini, geçmişini, örf ve adetlerini başkalarından öğrenen bir millet veya dedelerinin kütüphânelerine, tekkelerine, türbelerine bir turist gibi (kitaplarını, kitabelerini okuyamadan) giren başka bir millet daha yoktur.
Japonlar 2. dünyâ savaşında ABD’lilere yenildi. Nagazaki ve Hiroşima şehirlerine atılan atom bombaları sebebiyle ilk etapta 200 bin, nükleer etkileri sebebiyle 500 bine yakın insan öldü. Bu büyük felâket karşısında Japonlar kayıtsız şartsız teslim oldular.
ABD galip devlet olarak birçok emir, direktif ve yaptırımlar uygular ve hepsi kabul edilir. Fakat Japon dili, kültürü ve yazısının değiştirilmesihusûsundaki ABD baskılarına Japonlar şiddetle karşı kor ve kabul etmezler. Böylece milli kültürü ile irtibatı kesmeyen ve en zor günlerinde bile buna müsaade etmeyen o millet, kısa zamanda kalkınmış, yükselmiş, yücelmiş ve bugün her hususta dünyâ devi hâline gelip, ABD’nin korkulu rüyası olmuştur. Çin, Kore gibi Uzakdoğu devletleri de harflerini ve kültürlerini değiştirerek kalkınmadılar.
Biz ise Yahya Kemal’in tabiri ile “Kökü mâzide olan âti” olma durumunu gerçekleştirememişiz. Köksüz olan hiçbir ağaç ve canlının yaşayamayacağını, sararıp solacağını, güç ve takatten kesileceğini idrâk edememişiz. Ecdâdın eserlerine, emânetlerine, kitaplarına, kültürüne hor bakmışız. Harf İnkılâbının yapıldığı Cumhuriyetin ilk yıllarında, evinde Arapça, Farsça ve Osmanlıca eserler bulunduranlara öyle bir baskı ve şiddet uygulanmış ki, zavallı vatandaş korkusundan dolayı, kendi elleriyle Ecdâdının eserlerini yakmış, yıkmış, toprağa gömmüş, kuyulara doldurmuş, imha etmiş. Mağaralara saklamış. Küp kapağı yapmış. Bodrum ve dehlizlerde çürütmüş. Daha da şuursuz olan bâzıları da -benim çocukluğumda gördüğüm gibi- o kıtlık ve yokluk dönemlerinde, kâğıtlarına kırık tütün (işlenmemiş tütün) sarıp içmiştir. Ama netîce de nereye geldiğimizi, bugünkü hâlimizi, acınacak durumumuzu uzun uzun izaha bilmem gerek var mı?
2000 yılını baz alacak olursak, 200 civarındaki dünyâ devletleri arasında, parası en değersiz, ekonomisi en bozuk, gelir dağılımı en haksız, milli geliri en düşük, sosyal hayat standardı bakımından Afrika devletlerinin bile altına inmiş, anne karnındaki bebekleri bile 3000 $ borçlu, İsrafta ve rüşvette dünyada birinci, kumarda ikinci, içki tüketiminde üçüncü, sigara tüketiminde dördüncü duruma düşmüşüz.(1)
Prof. Mustafa Kafalı 1983 yılında Konya’da yapılan “Kütüphânecilik” toplantısında şöyle anlatmıştı: “Ankara’da fakültede okuyan birkaç Japon talebem vardı. Bunlar memleketimize gelmişler, Türkçeyi öğrenmişler, Osmanlıcayı öğrenmişler ve benim okuttuğum ders olan Osmanlıca imtihanında bunlardan bizim talebelerin kopya çekeceğiz diye uğraştıklarını görünce, mâziyi ve hâlimizi düşünerek gözlerim yaşardı.”Yâni Osmanlı torunları, Osmanlıca dersinde Japon talebelerden kopye çekiyorlar.Yine Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın sözü de ibretli: “Moskovalı gençler Osmanlıcayı öğreniyorlar da bizimkiler öğrenemiyor.”(2)
Târihçilerin çok haklı bir tespiti vardır. “Geçmişi olmayanın geleceği de olamaz.” Bir milletin geleceğinin olabilmesi, geçmişten ibret alıp hata yapmaması, ortak paydalara bağlanıp, birlik, dirlik, berâberlik ve kardeşlik duygularıyla, güçlü olması, yükselip yücelebilmesi gerekir. Onun için, rahmetli şâir Arif Nihat Asya şöyle seslenir:
Şu kitaplar Fâtih’tir, Selimdir, Süleyman’dır.
Şu mihrap Sinâüddin şu minâre Sinan’dır.
Haydi, artık uyuyan destânını uyandır.
Niçin hâlâ gündelik işlerle telaştasın.
Fâtih'in İstanbul’u fethettiği yaştasın
Dipnotlar:
1- Bu bilgiler 2000 yılı baz alınarak dile getirilmiştir. Son zamanlarda elhamdülillâh her hususta iyileşmeler görülmektedir. Zeki Kentel, Alkollü Toplum”, Yeşilay Derg. Yıl 2000, Sayı 794, s. 8.
2- Hürriyet Gazetesi, 12. 12. 1999.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.