Damarlarımızdaki kan çekiliyor …
21 Şubat 2022, Pazartesi 09:05Toprak; kayaların ve organik maddelerin çeşitli derecedeki ayrışma ürünlerinden meydana gelen, içinde geniş bir canlılar topluluğu barındıran, bitkilere durak yeri ve besin kaynağı olan ve katı yer kabuğunun, uzun zaman içerisinde belirli özellikler kazanan en üst kısmını saran doğal, dinamik bir yapı.
Toprak; atmosfer, hidrosfer ve biyosfer ile temas halinde bulunan yeryüzüne çıkmış; kayalar, mineraller ve organik maddelerden ibaret toprak ana materyalinin fiziksel parçalanma ve kimyasal ayrışması sonucunda oluşuyor. Bu oluşumda az çok birbirini izleyen fiziksel, kimyasal ve biyolojik olaylar büyük rol oynuyor.
Doğal süreçlerin etkisinde kalarak minerallerin ve kayaların ayrışması, parçalanması sonucunda meydana gelen ve ana materyallerden oluşan toprak doğrudan bitkilerin, dolaylı yoldan da insan ve hayvanların yaşamını sağlayan doğal bir kaynak. Sadece 10-15 cm’lik bir toprak tabakasının oluşumu binlerce yıl gibi uzun bir süre aldığından toprağın değerinin bilinmesi ve onun korunması şart.
Ülkemiz bulunduğu coğrafi konumu, iklim topoğrafya ve toprak şartlarından dolayı çölleşme ve erozyona hassas bir ülke konumunda. Erozyon ile taşınan toprakla birlikte çeşitli mineraller ve organik maddeler kaybolarak topraklarımızın verimliliği azalıyor. Bununla beraber, taşınan toprak ile birlikte barajlar belirlenen ekonomik ömürlerinden çok daha önce doluyor ve ayrıca meydana gelen sel ve taşkınlar dolayısıyla can ve mal kayıplarına sebep oluyor.
Peki, sinsi bir kanser gibi ilerleyen toprakların yok olmasına ve çölleşmeye neden olan erozyon nedir?
Topraklarımız gidiyor! El koyun …
Erozyon, toprağın su, rüzgâr, yerçekimi gibi etkilerle bulunduğu doğal ortamından taşınması olayıdır. Erozyon doğal bir olay olmakla birlikte, arazinin doğal yapısının bozulması neticesinde su, rüzgâr, yerçekimi gibi etkilerle şiddetleniyor. Ülke topraklarının tamamına yakınında çeşitli erozyon tipleri görülmekle birlikte en yaygın olanı ise su erozyonu.
Erozyon dünya ve atmosferin yaratıldığı andan itibaren devam eden bir olay ve doğal bitki örtüsü altında çok yavaş seyreden bir süreç olarak karşımıza çıkıyor.
Bu nedenle, dengeli bir şekilde cereyan eden ve bir bakıma yarar sağlayan bu tip erozyona “Doğal Erozyon”, veya “jeolojik erozyon” deniyor.
Dünya nüfusundaki hızlı artış; tarım, orman ve hayvansal ürünlere olan talebi artırmakla birlikte bu ürünlerin asıl üretim kaynağı olan toprak üzerindeki baskıyı da arttırıyor. Bu baskı yeni tarım alanlarının açılmasına, meraların aşırı otlatılmasına ve orman alanlarında azalmalara sebep oluyor. Bunun neticesinde de erozyon tehlikesi ve arazi bozulumu artarken, toprağın üretkenliği de azalıyor. Tüm bu süreçler tabii kaynakların sürdürülebilir bir biçimde kullanılmasını zorlaştırırken ve gıda güvenliğini tehlikeye sokuyor.
İnsan kaynaklı faaliyetler nedeniyle etkisi ve şiddeti artan erozyonlar, tarım arazileri ve bitkiler için gerekli olan verimli toprakların taşınmasına, akarsuların tortullarla kirlenmesine, su yataklarının kapanmasına ve balık gibi canlı popülasyonlarının azalmasına yol açıyor.
Yaşam, toprakla filizlenir …
Erozyonun şiddeti ise arazi eğimine, toprağın yapısına, yıllık yağış miktarına ve iklime göre değişiyor. Fakat erozyonun şiddetini artıran en önemli etken toprağı koruyan bitki örtüsünün yok edilmesi. Çünkü bitkilerin yaprak ve gövde gibi kısımları, yağmur damlalarını bir nevi şemsiye gibi tutarak, büyük miktarda suyun toprağa hızlı bir şekilde çarpması yerine daha geniş bir alana daha yavaş bir şekilde ulaşmasını sağlıyor.
Bitkiler aynı zamanda kökleri sayesinde toprağın suyla birlikte taşınmasını engelliyor. Böylece toprak erozyonunun şiddeti azalıyor.
Bitki örtüsünden yoksun arazilerde gerçekleşen toprak erozyonu telafisi mümkün olmayan hasarlara neden oluyor. Zeminin eğimi ne kadar dikse veya toprak erozyona ne kadar duyarlıysa, hasar potansiyeli de o kadar büyük olur. Daha ince parçacıklı killi topraklar ve çıplak zeminler erozyona maruz kaldığında kolayca aşınıyor.
Dünya yüzeyinin yalnızca yüzde 3'ü tarım üretimine uygun ve her yıl bunun 75 milyar tonunu erozyonla kaybediyoruz. Toprak üzerine çalışan bilim insanları, en fazla nüfusa sahip iki ülke olan Çin ve Hindistan'ın erozyon nedeniyle halklarını besleyemeyecek hale gelmesinden endişeleniyor.
ABD'de geçmişte tarım amacıyla kullanılan ve kalitesi düşen toprakların ormanlaştırıldığı örnekler olsa da erozyonun önlenmediği bölgeler de bulunuyor.
Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de toprak kaybı sürecinin en önemli etkeni erozyon. Arazi eğimi, iklim, bitki örtüsü ve toprak özelliklerinin etkileşimi sonucu oluşan doğal erozyonun yanısıra, insanın doğaya müdahalesi temeline dayanan bir dizi yapay etken, erozyonu bir afet niteliğine dönüştürüyor.
Türkiye'de akarsularla birlikte alandan taşınan toprak, ABD'nin 7, Avrupa'nın 17 ve Afrika'nın 22 katı daha fazla düzeyde. Fırat Nehri, yılda 108 milyon ton, Yeşilırmak 55 milyon ton toprak taşıyor. Her yıl Keban Barajı'na 32 milyon, Karakaya Barajı'na 31 milyon ton toprak birikiyor.
Erozyonla yılda 90 milyon ton bitki besin maddesini toprakla birlikte yitiriyoruz. Her yıl tarım alanlarından 500 milyon ton, tüm ülke yüzeyinden 1,4 milyar ton verimli üst toprağı erozyonla kaybediyoruz. Kaybedilen bu topraklar, 25 cm kalınlığında, yaklaşık 400 bin hektar genişliğinde bir araziye eşdeğerde.
Doğayla savaş halindeyiz, kazanırsak kaybedeceğiz. Damarlarımızdan kan çekilir gibi, toprağımız yavaş yavaş, sessiz sedasız bizi terk ediyor.
Özetin özeti : Toprak yoksa ekmek yok
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.