DAVET ? ZİYAFET
27 Haziran 2016, Pazartesi 08:45Kırklar meydanına vardım,
Gel beri hey can dediler.
İzzet ile selâm verdim,
Gir, işte meydan! dediler.
Kırklar yerinde durdular
Yerlerinden yer verdiler
Ortaya sofra kurdular
Lokmamıza ban dediler
Şah İsmail
Erenler böyle diyorlar, madde ve mana sofralarına buyur diyorlar, ban diyorlar ama bazı zenginlerin böyle olmadıklarını Bağdatlı Rûhî, sofralarına yanaşanların, eli değnekli kapıcılar tarafından dövüldüklerini yazar:
Matbahlarına aç varan âdem değnek yer
Derbânları var göz kapıda el değnekde
“Mutfaklarına aç varan insan değnek yer, öyle kapıcıları, öyle hizmetçileri var ki, gözleri kapıda eli değnekli bekliyorlar”
Gerçek Osmanlı, hem davet eder, hem yedirir, fakir-fukaraya “Allah razı olsun, sizin sayenizde zenginliğimin gereğini yerine getirme imkânı, in’am ve ikram fırsatı buldum, sağ olun, var olun” diyerek bir de diş kirası verirlermiş.([1])
Yahudi asıllı Kamil Paşa İzmir valisi, Şâir Eşref’de Kırkağaç Kaymakamıdır. Paşanın trenle Kırkağaç’ın içinden geçeceği bildirilince Eşref karşılar ve evine davet eder. Paşa “dönüşte” der. Dönüşte karşılar, Paşa yine gitmek istemez; “işim var, acelem var, ama kazanızla ilgili bazı şeyler sorayım, beldenizde kaç Ermeni var?” der, Eşre cevap verir, “kaç Rum var?” der Eşref cevap verir, “kaç Yahudi var?” deyince Eşref: “Hiç Yahudi yok, çünkü her Yahudi kazayı teşrif etmez, istasyondan döner, çeker gider” demiş.
Mustafa Reşit Paşa peyniri hiç sevmez, evine sofrasına... hiç bastırmazmış. Bir gün davette Hariciye teşrifatçısı Kamil Bey’i kastederek Reşit Paşaya demişler ki; “Efendim size nispetle Kamil bey peynirsiz yapamaz, sofradan peynir yemeden kalkmaz...” demişler bunun üzerine Paşa doğru olup olmadığını sormuş. Kamil bey; yerim dese paşaya karşı ayıp olacak, yemem dese yalan söylemiş olacak (ki sık sık ben hiç yalan söylemem diye konuşurmuş). Şöyle diyerek işin içinden çıkmış: “Efendim bu gibi şeyler bendenize sorulmaz, ben sizin hatırınıza her b... yerim”([2])
Ünlü yazar Bernard Shaw, İngiltere’nin meşhur Başbakanı Çurçil’e; “tiyatroda bir oyunum için iki davetiye gönderiyorum bir dostunuzla teşrif edersiniz, eğer dostunuz varsa” demiş. O da cevabında; “bugün işim var ikinci gün gelebilirim, tabi ikinci gün oynarsa” demiş.
Ortaçağ Avrupa’sının, bu davetler hususunda medeni seviyesini anlamak için şu misallere bakmak yeterlidir: 1624 yılında Brandebourg Prensi vereceği ziyafetin davetiyesine şu ikazları yazdırmıştır: “...Sahanlara dirseklerine kadar ellerini sokmak, yaladıkları kemikleri tekrar sahanlara koymak, veya fırlatıp atmak, parmak yalamak, tabaklara tükürmek, örtü kenarlarına burun silmek... yasaktır.”
Aynı tarihlerde Avrupa’nın diğer yerlerinde de durum farklı değildir. Ortaçağda Avrupa’nın her tarafı kokmaktadır. Osmanlı devletine gelen elçiler, bu kokularından dolayı, hamama sokulmadan önce padişahın huzuruna katiyen alınmazlardı… Aynı yıllarda Osmanlıdaki temizlik ve hijyen ise dillere destandır.([3])
Dipnotlar:
1-İbrahim Refik, “Ramazan Medeniyeti”, Albatros Yay. İst. 2000, s. 28.
2-Ali Rıza-Mehmet Galip, “Geçen Asırda Devlet Adamlarımız-1” Tercüman 1001 Temel
Eser, İst. 1977, s. 33.
3-Samiha Ayverdi, “Kölelikten Efendiliğe”, Kubbealtı Yay. İst. 2009, s. 49.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.