Deprem Psikolojisi ve Organizasyonu
09 Mart 2023, Perşembe 00:01Deprem, Türkiye’deki hemen her şeyi derinden etkiledi, sarstı. İnsanlarla birlikte kurumlar, fikirler, zihniyetler de bu sarsıntıdan payını aldı. Bir kısmı çöktü, bir kısmı çatladı, hasar gördü, bir kısmı ise ayakta kaldı. Bir sürü taş yerinden oynadı, kafalarımız bulandı, içimiz daraldı. Deprem üzerine yazı yazmak da bu sarsıntıdan nasibini aldı.
Yazacak ne çok şey var. Bir çoğu yazıldı, yazılıyor da. Ama hep bir kopukluk, parçalanmışlık duygusu bu yazılara sinmiş durumda. Yüreğimizi sarsan bu deprem, bizleri çok derinden etkiledi. Ama başka çaremiz yok, kopuk kopuk, parça parça da olsa deprem üzerine konuşmalı, yazmalıyız. Kendimize ve bize soranlara/sorabilecek olanlara böyle bir facianın nasıl ve neden olduğunu açıklayabilmeliyiz.
Ülkemiz başta depremler olmak üzere seller, fırtınalar, çığ düşmesi gibi çeşitli afet türlerinin etkisi altında. Yerleşmelerde depremlerden sonra görülen en belirgin etkiler, yapısal çevrenin yıkımı ve hasar görmesi. Depremlerden sonra birçok yapı; konutlar, işyerleri, fabrikalar, okullar, hastaneler, tarihi ve kültürel değeri olan binalar vb., zarar görebiliyor ve yıkılabiliyor.
Bu zararların büyüklüğü; depremin büyüklüğüne ve de toplumun deprem zararlarını azaltmaya yönelik yapmış oldukları hazırlıklara göre farklılık gösteriyor. Yıkıcı depremlerden sonra oluşan yapısal çevre kayıplarının giderilmesi ve iyileştirilmesi çok uzun sürüyor.
Ülkemizi etkileyen doğal afet türleri içinde olan deprem, “belirsizlik oranının” en yüksek oluşu nedeniyle, en fazla can ve mal kaybına sebep olan türdür. Depremlerin olmasını maalesef engellemek mümkün değil.
Türkiye, dünyadaki depremselliği yüksek olan ülkelerden birisi. Türkiye topraklarının % 96’sı deprem tehlikesi ile karşı karşıya. Nüfusumuzun %98’i de deprem riski altında yaşıyor.
Hiç kimsenin yaşamadığı bir yerde olan deprem, bir afet değildir.
Bilinen tarihsel dönem deprem kayıtlarına göre M.Ö.2000 yılından beri hasar yapıcı büyük depremler yaşandı.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, 1939-2023 yılları arasında, 7 ve üzeri büyüklükte çok sayıda deprem meydana geldi. Bunlardan en fazla can kaybına yol açanların başında 27 Aralık 1939 tarihli Erzincan depremi gelmektedir. 7.9 büyüklüğündeki depremde yaklaşık 33.000 kişi, 17 Ağustos 1999’da Gölcük’te meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki depremde ise 20.000’i aşkın, en son Kahramanmaraş merkezli 7,8 şiddetindeki depremde ise 45 bini aşkın vatandaşımız hayatını kaybetti.
Deprem yaşayan için ciddi bir travma, kayıplar yaşayanlar için derin bir üzüntü, yaşamayan içinse yine büyük bir kaygı ve üzüntü yaratır. Türkiye’nin jeolojik olarak deprem ülkesi olması pek akılda tutulmaz. Hatta kaçındığımız, göz ardı ettiğimiz bir gerçektir. Kahramanmaraş’ta yaşandığı gibi deprem meydana geldiğinde hatırladığımız ama aynı zamanda korkusunu yaşadığımız da bir afet.
Doğal afetler, toplumların sıklıkla karşılaştığı, ani, travmatik, büyük doğa olaylarıdır. Afetler, bireylerde ciddi ruhsal travmalara yol açabildiği gibi yarattığı ulusal yasın yanı sıra toplumsal psikolojiyi de olumsuz yönde etkiliyor. Büyük kayıpların olduğu doğal afetlerde yalnızca afetzedeler değil, afetzedelerin yakınları, afet bölgelerindeki yardım ekipleri ve afete şahit olan toplumun tüm fertlerinin ruh sağlığı olumsuz etkileniyor.
Deprem gibi doğal afetler her insanda farklı psikolojik etkilere yol açıyor. Bu etkiler depremin etkilediği bölgenin koşulları, depremin şiddeti, can kaybı oranı ve kişinin psikolojik durumuna bağlı olarak değişiklik gösterebiliyor.
Deprem olgusunu, hayat rutinlerimizi her alanda ve farklı şiddetlerde etkileyen, değiştiren bir doğal yaşam olayı olarak değerlendirebiliriz. Söz konusu değişikliklerden olumsuz etkilenmemizin temel sebeplerinden biri, gündelik hayatımızın aksine başımıza gelen bu yeni süreci “kontrol edemiyor” oluşumuzdur.
Toplumların depreme karşı hazırlık çalışmalarında, resmi ve resmi olmayan yerel toplumsal gruplarla, gerek zarar azaltma önlemlerini alma gerekse deprem öncesi ve sonrası için afetle ilgili gruplarla birlikte planlı ve organize olarak hareket edebilmede örgütsel hazırlık önlemlerini alma konularında bilgilendirilmeleri ve eğitim almaları için etkileşim ve işbirliği içinde bulunmaları önem taşıyor.
Olası afet karşısında hazırlıklı, bilinçli, yetkin bir toplum, doğal afetleri tanıyan ve etkileriyle baş etmede uygun stratejileri kullanan bir toplum olarak doğal afet ve krizlerden daha az etkilenecek olan bir toplum olup böyle bir toplumun oluşmasında bireylere yönelik bilgilendirme ve eğitim amaçlı hizmetler etkili olmakta.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, afet meydana geldikten sonra geçen ilk 72 saat içinde bireyler, aileler, komşular ve mahalleler kendi kaynaklarını (yiyecek, su, ilk yardım, barınak v.s.) kullanmak ve birbirlerine yardım etmek zorunda kalıyor. Bu nedenle yerel toplumsal gruplarla etkileşim içinde zarar azaltma ve örgütsel hazırlık önlemlerinin alınması önem taşıyor.
Türkiye'de mevcut afet yönetimi sisteminin yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Oluşturulacak yeni bir afet yönetimi sisteminin başarısı, büyük oranda devletin her düzeydeki ve özellikle yerel düzeydeki örgütleri ile özel sektörün aktif katılımlarına bağımlı olacaktır.
Kış şartlarında meydana gelen depremlerin yol açtığı büyük yıkım, dayanışmanın önemini bir kez daha vurguladı. Ülkenin, hatta dünyanın dört bir yanından insanlar, depremzedelere yardım etmek istiyor. Fakat gelişigüzel yapılan yardımlar, bazen bir bölgede fazlalığa ve israfa yol açarken başka bir bölgenin bu yardıma acil ihtiyacı olabiliyor.
Afetlerde en önemli basamak, bu felaketlerin meydana gelmeden önce, meydana geldiği zaman ve sonrasında nasıl organize edileceğinin bilinmesidir. Bununla ilgili olarak örneğin mahallede teşkilatlanma yapılabilir.
Mahalle organizasyonları, yerel düzeyde potansiyel tehlike ve risklerin belirlenmesinde, bireylerin zarar azaltma konusunda koruyucu önlemler alma konusunda bilgilendirilip eğitilmesinde etkili bir role sahip olabilir.
Bir afetin etkisnin en az düzeye indirilmesi, ancak mükemmel yapılmış organizasyonlarla mümkündür. Ancak bu şekilde yaralar kısa sürede sarılabilir ve normal hayata daha hızlı bir şekilde geçebiliriz.
Depremin fiziki etkilerini şehirlerden zaman içerisinde kaldırabilirsiniz ama yüreğimizdeki tahribatı asla silinmeyecek. Yüzyıllar geçse de hep hatırlanacak.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.