DEVLET YÖNETMEK AKIL İŞİDİR (2)
21 Mart 2020, Cumartesi 09:33Aysbergin altında ne olup bittiğini anlamayan günü birlik gazete köşe yazılarıyla durumu algılamaya çalışan bir kadronun hele hele tarihi hafıza denilen güçlü bir kavramı boş bir refleksle dışlamaları ve yönlerini tamamen sevdalandıkları batıya eklemlemeleri maziyi tamamen inkâr babında reddi miras kılmaları peşlerinde koştukları hayalin bir haleden ibaret olduğunu anlamalarını geciktirdi hatta zorlaştırdı. Bize ait ne varsa geçmişin izlerini topyekun inkar etme ve batılı ağzıyla konuşmayı ve yaşamayı medeni sayma onlar için vazgeçilmez bir trend olarak misyon haline getirilmişti.
Yani tabloyu aslında şöyle özetlemek mümkündü. Geçmişini inkâr eden, tarihi hafızasını bir gecede resetleyen ve milleti cahil cühela bırakan, alfabesini ve dilini değiştiren, dinine terakkiye manidir safsatasıyla savaş açan, diktatör yal heveslisi bir azınlık elitle yönetilen küçük bir Ortadoğu ülkesi görünümünde ki bir çizgiyi ancak bulabilmiş ve bu arada batıya da yamanmaya çalışan, bilhassa batı medeniyeti ve çağdaşlık kavramlarının peşinden koşar adım giden, lakin bunu da yakalayamayan, çünkü farklı kulvar da arayış içerisinde idi, kaybettiklerinin muhasebesini batılı ölçeklerle dahi yapamayan ve taklitten öte geçemeyen bir arayışın 1950 versiyonlu yoksul bir ülkesi; iğneden ipliğe batıya bağlı, güvenliğini Nato’ya teslim, ekonomisini batı kapitalizmine mecburmuş gibi teslimde beis görmeyen ve her bir şeye muhtaç, halkı kıt kanaat geçinen sanayisiz bir tarım toplumuydu.
Ve bu ülkenin o dönemlerde maalesef, günlük yaşayan, kendisine ait gerçekçi bir dış politikası olmayan diplomasi dilinden mahrum, dünya nereye gidiyor etrafımızda olan biten ne? Bizim rolümüzün hangi boyutta? Benim şu coğrafya da misyonum ne ölçüde olmalı? Atacağım hangi adım var? Söyleyeceğim söz ne olmalıdır gibi kaygı taşıyan bir sancısı yoktu.
Yurtta ve Dünyada Sulh denilerek gayet mukim, müttefiklerini memnun eden, hiçbir problem çıkarmayıp müttefiklerine gayet söz dinler hal ve tavır geliştiren, tabir caizse dünya ile birlikte hareket eden ve maceraya girmeyen bir anlayışla! Zaman zaman akamete uğrayan demokrasisini askeri ihtilaller ile süsleyen ve bunu da ittihatçı geleneğinde bulan, halkın üzerinde ayrıcalıklı bir sınıf oluşturup, sizin göreviniz askerlik yapmak, vergi vermek ve çift sürmek diyerek, Ulus Meydanına sokulmayan köylüsünü hakir gören, yarı askeri bir demokrasi anlayışını sert uyarılarla sürdüren ve tarihimize 27 Mayıs, 12 Mart,12 Eylül,28 Şubat,27 Nisan gibi darbe ve askeri muhtıraları bırakan bir zihnin zümrelerini ortaya çıkarmıştı.
Menderes ve İki Bakanın asılması, bu hareketiyle askeri zümrenin gelecek siyasilere güçlü bir mesaj vermeleri, Kemalizm maskesi altında koruyuculuğa üstlenenlerin kendilerini Cumhuriyetin sahibi olarak görmeleri, CHP anlayışının devlet demek olduğu felsefesini Recep Peker’in üstlenmesi, zaman zaman konjoktörlere göre faşizm ya da Nazizm gibi bir oluşumu benimsemeleri ve alkışlamaları, yeri gelince Sovyet Kominizmine ve Çin Maosuna güzellemeler yapılması ve şiir dilini kullanmaları ve yandaşçılık, bu dönemde normal şeylerdi.
Biz artık bizden olmayan her şeyde bizimmiş gibiydik. Demirel 6 defa gitti 7 defa kapı pencereden bir yerden yol bulup geldi. Rahmetli Özal önce kurşunlandı Kartal Demirağ’la sonra zehirlendi ve sahanın dışına itildi. Eşref Bitlis, ASELSAN Mühendisleri peş peşe ortadan kaldırıldı, Isparta Uçağı düşürülerek Profesör ve ekibi halledildi, Yani her alanda dış müdahale ile terbiye edilen bir modelle Türkiye hep kontrol altındaydı.
Biz artık batı için şöyle bir bakış açısıydık.”Türkiye bir ağaçtır. Kuruyunca sulanacak, serpilip büyüdükçe budanacak ya da dalları kırılacaktı. Yani Türkiye köklerine inmesin, kendi öz asli kimliğine kavuşmasın diye bugüne kadar ellerinden gelen ne varsa sahnede uygulandı.
Yani kendilerini Cumhuriyetle vazifeli görüp bundan menfaat kalpazanlığı yapanlar, halkın iktidara gelmesini ve söz sahibi olmasını hiç istemediler. Şiir okuyanlar hapse atıldı. Kendilerine muhtaç etmek için anarşi ve terör yeri geldi azdırıldı ve anarşi biraz daha olgunlaşsın denilerek kan dökülmesine göz yumuldu.
Velhasıl akıl ve basiret yerine keskin ideoloji ile halkı dışlayanlar tam yüz yıldır batının kulpunda ayakta kalıp millete rağmen ne kadar Türkiye ve İslami kavram düşmanı varsa onlarla iş yapmaktan çekinmediler. Bu stratejik akıl değildi. İstiklal ve istikbalimizi köklerimiz üzerine bina etmek varken biz yüzeysel satıhlarda kurtuluş aradık.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.