DEVLETİ ELE GEÇİRMEK
14 Ekim 2015, Çarşamba 00:00Devletle hükümet mefhumlarını bile, birbirinden ayırt edemeyecek kadar basiretsiz insanların, siyasi arenada söz sahibi olduğu günümüzde, devlet yıkmak, devlet kurmak, devleti ele geçirmek, devlet çarkını çevirmek ne kadar kolaylaştı. Bu anlayışta olan biri, güya şiir yazarak demiş ki:
Asıyab-ı çerh-i devlet-i bir har da olsa döndürür.([1])
Ziya Paşa, çok ciddi bir mesele olan devlet idaresini bu kadar hafife alan bu cahil ve ahmak kişiye kızmış ve ikinci mısrayı ilâve etmiş:
Döndürür amma, anasının örekesine döndürür
Devlet ulu çınar ağaçlarına benzetilir. Kolay tutmaz. Kolay büyümez. Asırlar geçmesi gerekir. Dal budak salınca da, köklerini ve kollarını, onlar gibi binlerce haşarat kemirse de, kolay kolay yıkılmaz.
Kökü mazinin derinliklerinde olan, üç bin yıl öncesinin Türk devletleri. Selçuklular, Osmanlılar ve bugünkü Türkiye Cumhuriyeti bunun en güzel misalleridir. "Devlet-i Ebed Müddet" diye dua alan bu aziz milletin inşallah kıyamete kadar devleti de bâkı kalacaktır. Onu kimse ele geçiremeyecek, ona kimse halel getiremeyecek. Çünkü o hepimizin.
Geminin içindeki adam, gemiyi ele geçiremez. İdareyi ele geçirebilir. Beğenmezse kaptanı, tayfalarını, rotayı değiştirebilir. Daha iyi sevk ve idare sağlamaya çalışır. Hükümeti ele geçirecekler deseler mantığa daha uygun olur. O da meşru yollardan olmak kaydıyla, o devletin her ferdinin en tabi hakkıdır. Ama: “Devleti gericiler, yobazlar, dindarlar… ele geçiriyorlar” garip bir ifade.
Dini kimliği ve kişiliği olan birinin, mensupları veya müntesipleri ile hükümeti ele geçirecek! Tarihte örneği yok. En kuvvetli, en kudretli oldukları dönemlerde, Ordunun, padişahtan ve sadrazamdan daha fazla kendilerini dinledikleri ve sözlerini tuttukları dönemlerde, hatta fetvaları ile, padişahların hal edildiği, paşaların idam edildiği, katledildiği dönemlerde bile böyle bir teşebbüsleri olmamıştır.
Tarihte bir tek Şeyhülislâm, kazasker, müftü veya hocanın padişahın veya sadrazamın makamına geçip oturduğu, yani devleti veya hükümeti gasbettiği görülmüş mü dür? Örneği var mıdır?
Teklif edildiği zamanlarda bile yanaşmamışladır. Fatih Hocası Molla Gürani'ye Sadrazamlık teklif etmiş ama O: "Sadrazamlık asker ocaklarından yetişen kullarının hakkı. İlmiyye sınıfından biri olarak ben senin teklifini kabul edersem onların hukukuna tecavüz etmiş olurum."([2]) diyerek teklifi geri çevirmiştir. Bir kaide, bir realite olarak şu söylenebilir: "İslâm âlimleri hiçbir zaman devlete talip olmamışlar, ancak devlet erkânına delâlet etmişler, yani yol göstermişlerdir". Hükmetme hırsı Hıristiyan din adamlarına mahsustur. Hıristiyanlık tarihini tetkik edecek olursak, kendini bütün kral ve imparatorların üstünde gören (Devlet üstünde devlet) bir Papa her zaman mevcut olmuş, Hıristiyan idarecilere çok çektirmiş, bu tahakküme hatta zulme karşı doğan nefret ve antipati, lâik idare sisteminin doğmasına sebep olmuştur.
Kardinal Richelieu, Kardinal Mazerin gibi birçok papaz 17. asırda bizzat devlet başkanlığı veya başbakanlık yapmışlardır.([3]) Yakın tarihe göz atarsak Makaryos yıllarca Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı yapmış, Helmut Kohl teoloji eğitimi görmüş, Stalin ise papaz okulu kaçkını biridir. Yine Bugün İngiltere de York ve Centbury piskoposları protokolde başbakandan önce gelmektedir.([4])
Konunun daha iyi bilinmesi için şu hususun da göz önüne getirilmesi gerekir: Bugün Vatikan diye bir devlet var. Biz de dâhil her devletin orada elçisi var. Yüz ölçümü 1 km. kare. Nüfusu 800 kişi. Bayrağı var ve 100 kişilik bir ordusu! var. Devlet başkanı Papa'dır.([5]) Ortodoksları temsil eden yine böyle bir imparator statüsünde bir devletin de İstanbul’da kurulması, Yani Fener Patriğine Ekümenik sıfatı kazandırılması için büyük bir gayret var.([6])
Yani bu hobi hem tarihte, hem günümüzde onlara mahsustur. Dolayısıyla Türkiye de kimsenin korkmasına, pirelenmesine gerek yok.
Dipnotlar:
1- "Devlet çarkını bir eşek bile döndürür" manasına.
2- Tarih ve Medeniyet Dergisi, İhlas Yayınları, sayı, 27, s. 23.
3- Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi”, c. 5, s. 280.
4- Tarih ve Medeniyet Dergisi, İhlas Yayınları, sayı 18, s. 47.
5- Yenişafak Gazetesi, 17. 10. 1998.
6- Milliyet Gazetesi, 11. 10. 1992, 21. 10. 1197
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.