Din Nedir?(1)
15 Mart 2019, Cuma 08:30Din: Arapça “deyn” kökünden gelme ve o da; “Belirli bir zamanda ödenmesi gereken borç, tutulan yol, hayat tarzı…” anlamındadır. Kur’an’da 92 yerde geçer.
Allah’ın verdiği başta hayat nimeti olmak üzere, birçok nimetin karşılığı olarak ödenmesi gereken borç yani “iman” anlamına gelir.
Din: Allah tarafından tavsiye edilen ve insanları ona ulaştıran yoldur, kanun, kural ve ahlâk kaideleri manzumesidir.
Sosyal hayatta hem kişisel, hem de cemiyet bazında huzur ve sükûneti sağlayan en etkin kurallar ve kaidelerdir.
Cenâb-ı Hak tarafından teklif olunan hak ve hakikat kanunlarının tamamına din, bunları kabul edip, hayatına tatbik edenlere de dindar denir.
Resûl: Kendisine Allah tarafından kitap verilen, yeni bir şeriatla gelen ve bunu insanlara tebliğ eden kimsedir.
Nebi: Müstakil şerîatı olmayan ve kendinden önce gönderilmiş Peygamberin kitabı ile amel eden ve bunu insanlara anlatan Allah elçisidir.(1)
Elçi: haber getiren manasınadır. Kur’an’da hem Resûl, hem de Nebi kelimeleri kullanılmıştır. Her Resûl Nebidir, ama her Nebi, Resûl değildir. Peygamberimiz hem Nebi, hem de Resûldür.(2)
Peygamber: Farsça bir kelimedir. Haber getiren manasınadır. Allah elçilerine sadece bu gözle bakılırsa, yani kelimenin lügat manası olan (haber getiren) kişi gibi düşünülürse onların görevleri hafife alınmış veya dar kalıplara indirgenmiş olur. Çünkü Peygamberler sadece Allah’tan haber getiren kişiler değil, Yaratıcıdan aldıklarını insanlara ulaştırmak için çabalayan, beldelere ve bölgelere yaymak için uğraşan, bu ilâhi emirlerin açıklayıcısı durumunda olan, bu kutsal emirlerin sosyal hayata tatbiki hususunda gayret gösteren, hatta bunları ilk önce kendi nefsinde yaşayıp diğer insanlara örnek olan(3) … Kişilerdir. Halk bu kelimeyi kullanırken, bu görevlerin hepsinin hatta daha fazlasının Peygamberler tarafından icra ve îfa edildiğinin bilinci ile kullanmaktadır.
Peygamberler olmasa Allah’ın va’d ve lütuflarını, ceza ve cehennemini, helâl ve haramlarını insanlar hakkıyla bilemez, şeytanla mücadelede yâr ve yardımcısız kalırlardı.(4) Bunun için peygamberler Allah’ın insanlığa en büyük lütuflarıdır.
Batı medeniyetinin menşei ve membaı kabul edilen Helen(Yunan) kültüründeki ve Mısır Medeniyetindeki tanrı anlayışı çok gülünçtür. Yarı tanrı, yarı insan, yarı hayvan, bazen gökyüzüne çıkan, bazen yeryüzünde gezen, evlenen, evlât sahibi olan, mal-mülk için kavga eden, birbirleriyle devamlı mücadele halinde olan, basit şeylere tenezzül eden... Varlıklar olarak telâkki edilmiştir. Bu durum günümüzde sık sık filmlere konu olmaktadır.
Hıristiyanlık, çok tanrıcı bu Yunan ve Mısır dinlerinin yaygın olduğu bölgelerde yani Romalıların içinde yayılmıştır. Bu inanç sistemlerinin etkisinde kalmış ve Ekanim-i Selâse (üçlü sistem) yani baba, oğul, ruhül kuds gibi gülünç fikirleri, teslis akidesini benimsemiştir. Kutsal kitap hususunda da vahdeti yakalayamamış ve Hıristiyanlar arasında yazılıp yayılan binlerce İncili, İznik’te toplanan Konsül, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna isimli kişilerin yazdığı ve aynı adla meşhur olan İncilleri kabul etmiş ve ancak dörde indirebilmiştir.
Hz. Muhammed’de putperest (çok tanrılı) bir cemiyete gönderilmiştir ama, o vahdet hususunda katiyen taviz vermemiş, kendi davasını kendi yürütmüş ve Havariler gibi bu hususta asla taviz vermemiş ve tevhidi ikame etmiştir.
Yüce Allah’ın elçi olarak gönderdiği Peygamberler de, insanüstü varlıklar değildir. Halkın arasından seçilmişlerdir. Çok mütevazıdırlar. Her zaman kendilerinin bir kul olduğunu itiraf etmişler, kendilerinin farklı olduklarını söylemedikleri gibi, söyleyenleri de ikaz etmişler(5) ve her zaman Allah’ın kulu olduklarını beyan buyurmuşlardır. Gaibi Allah bildirmezse bilemeyeceklerini, ancak O’nun istediği zamanda ve zeminde yine O’nun izni ve keremi ile zaman zaman mucizeler gösterebileceklerini söylemişlerdir.(6) Nitekim Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki ben Allah’ın bana bildirdiğinden başkasını bilemem”(7),Cenâb-ı Allah da şöyle telkinde bulunmuştur: “(Resûlüm) Ben de sizin gibi bir insanım, ancak bana vahyediliyor (de).”(8)
Dipnotlar
1- Abdullah Aydemir, “Peygamberler”, T.D.V. Yay. Ankara, 1996, s. 1.
2- A’râf Sûresi, 157.
3- Ahzâb Sûresi, 21.
4- Beled Sûresi, 10; Kehf Sûresi, 56; En’am Sûresi, 48; İnsan Sûresi, 3-4.
5- Kehf Sûresi, 110; Fussılet Sûresi, 6.
6- Cin Sûresi, 26-27.
7- Buhârî, megâzi 12.
8- Kehf Sûresi, 110.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.