DİNLEME SANATINI KAYBETTİK
26 Haziran 2023, Pazartesi 00:00İnsanoğlu var olduğundan beri, en büyük varlığı ve serveti; kâinatta yaratılan diğer varlıklara nispeten daha mükemmel ve pratik bir iletişim gücüne sahip olmasıdır. Sanki; asıl varlık gayesi, karşı tarafla sağlıklı bir iletişime geçiyor olmasıdır. Yoksa; insanoğluna takdim edilen bu ilahi hediyenin, çok ta bir ‘kıymet-i harbiyesi’ olmaz sanırım. Çünkü, bu kadar gelişmiş bir yapıya sahip insanın, iletişim becerisinin işlememesi, tam tersini onu diğer varlıklardan yüzlerce derece gerilere itmesi mümkündür. Bu durum, onu bu dünyada elim bir azaba duçar edebilir. Zira asli iletişim, insanın yaratılış gayesidir.
Bilindiği üzere, başarılı bir iletişim; ancak söyleyen ve dinleyenin karşılıklı söylem ve cevaplarıyla mümkündür. Yoksa iletişim sayılması, mümkün değildir. Günümüz modern dünyasında, insanın en büyük silahının etkili bir iletişime sahip olmasıdır desek doğru demiş oluruz. Geçmişe nispeten ‘davasını ispat eden kazanır’ hükmü geçerlidir. Bu durum ancak etkili bir iletişim ile mümkündür. Etkili iletişimin en önemli vasfı ise karşı tarafı merhamet ve empati ile dinlemek ve onu görünür hale getirmektir. Maalesef, bütün dünya merhamet ve şefkat eksikliğinden can çekişiyor. Modern dünyada, ancak samimi bir şekilde paylaşılan eksikliklerin, yüz yüze iletişimin, geniş aile etkileşimlerinin, ferdi anlayışların öncelikle dinlemeyi bilmemizle mümkün olabilmektedir.
Günümüzde, en çok ihmal ettiğimiz, iletişim kanallarının temel yapısı olan ‘dinlemek sanatını’ kaybetmiş olmamızdır. Karşıdaki insanın, acısını bizim de acımız olduğunu, karşı tarafı ikna etmek; ancak dinlemekle mümkün olduğu gerçeği önemlidir. Eğer dinlemeyi bilmezsek; karşıya verebileceğimiz bir menfaat, söz konusu olamaz. Öncelikle karşıdakini, varlığının tümüyle dinlemek, ona odaklanmak, onu anlamaya çalışmak gerekir. Bir başkası tarafından dinlenmek, anlaşılmaya çalışılmak ıstırap ve çilemizin en büyük ilacıdır. İnsan böylece; bir başkasının kendisine değer verdiğini, kendisi için çabaladığını fark eder. Bu fark ediş ve dinlenilme çabası, insanı hayata karşı daha ümitli ve sağlıklı düşünmeye sevk eder. Çünkü insan, potansiyeli itibariyle sosyal bir varlık olarak yaratılmıştır ve bu yönünün doyurulmasıyla hayata ümitle bakabilir. Yoksa tek başına bu hayatın yükünü çekme şansı yoktur…
Günümüz insanı olan bizler, sağlıklı bir iletişim çerçevesinde insanlığı ayakta tutmuş olan, evrensel insani değerlerle ancak ifade edeceğimiz ve bütün zamanların en kıymetli örneklerini; neslimize göstermekle mümkündür. Bu örneklerin başında Peygamber Efendimizin geldiğini görürüz. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resulullah’ta güzel bir örnek vardır.” buyrulmuştur. Peygamberimizin yirmi üç yıllık risâlet yaşamı boyunca; İslam’ı tebliğ ederken kullandığı her iletişim tekniği, insanlık tarafından göz ardı edilmemesi gereken bir meseledir. Efendimizin çevresindekilerle iletişimi, yalnızca mescid ya da hutbelere özgü değildir. Evde, yolda, çarşıda, pazarda ya da savaşta dahi dikkat çekici detaylar mevcuttur. O (sav), insanlarla konuşurken açık ve anlaşılır bir dil kullanırdı. Hatta insanlarla konuşurken, bazı kelime ve cümleleri üç kere tekrar ediyor. Bu durum, Efendimizin iletişimde ne kadar hassas olduğudur. Aynı zamanda iletişimde yumuşak bir üslup kullanmasıdır. Hiç karşıdaki insana -kim olursa olsun- kaba ve kırıcı sözler kullanmadığıdır. Hz Enes(ra) : “Efendimize tam on yıl hizmet ettim. Bana bir defa bile (üf!) demedi. Biz anne ve balar ile öğretmenlerin kulakları çınlasın..! Çocuklarımızın en masun hareketlerine dahi tahammül etmememiz ne acı… Daha sonra kalkıp bu çocuklar silik şahsiyetli ve öz güvenden yoksun gençler niye oldular..? Allah aşkına, demeyelim. Çünkü dinlemek ve yapıcı olmak yerine maalesef, hep bize kolay gelen, mes’uliyet noktasında zahiren bizi o işe karşı daha sorumsuz hale getiren, basit yol olan yargılamak ve tenkit etme yolunu, deniyoruz. Sahici olmamakla beraber; o an bizi kısa süreliğine de olsa rahatlatan bir alışkanlık…
Görünen o ki; hiç vakit kaybetmeden, ölmeye yüz tutmuş olan iletişim dilini, tekrar geçmiş tarihlerde, ecdadımızın başarmış olduğu şekliyle; asli hüviyetine kavuşturmalıyız. Yoksa herkes o karanlık ve başka hayatlara kapalı dünyasında kalmakla; maalesef gelecek ve şimdiki neslimizin mahvına sebep olmuş oluruz. Bir eğitimci kimliğimle; maalesef manzara çok vahim dersem, abartmış olmam sanırım. Çünkü, herkes kendisinin dinlenilmesini bekliyor; fakat karşı tarafı hakkıyla dinleme azmi ve gayretini kimse sergileyemiyor. Böylece birbirini dinlemeyen bir yığınlar topluluğuna dönüşebiliyoruz. Bu manzara sağlıklı bir geleceğin habercisi değil. Görünen o ki; millet olarak hep beraber birbirimizi samimi bir şekilde ‘dinleme seferberliğine’ girmeliyiz. Yoksa, yarın bizi dinleyecek bir nesil bulamazsak çok üzülürüz. İyi dinlemeler dileğimle…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.