DOĞRULUK-2
16 Ağustos 2016, Salı 15:07Ehlullahtan birisi; “Her söylediğin doğru olmalı fakat her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir.” buyurmuş.
Kadıya bir gurup insan gelip; “falan adam çok doğru, biz ondan şikâyetçiyiz” demişler. Kadı; “beyler, dünyada aranan doğruluk, Allah ve Resülünün emrettiği doğruluk, hiç doğruluktan şikâyetçi olunur mu?” dediyse de adamlar; “kadı efendi bu adam haddinden fazla doğru, bildiğin gibi değil…” gibi sözlerle ısrar edince Kadı’nın da hayretini mucib olmuş ve adamı çağırtmış.
Kadı’nın bir gözünde hafif bir şehlâ’lık (kaygınlık) varmış, adam kapıdan girer girmez; “esselâmü aleyküm kör kadı” deyince, Kadı bağırmış; “atın ulen bu edepsizi nezarete, bu gerçekten haddinden fazla doğru, bu kadarı fazla” demiş.
Hemşerisi olmakla iftihar ettiğimiz Mevlânâ Hazretleri de: “Aynalar gibi doğru olun. O her şeyin hakikisini gösterir.” buyurmuş. Doğruluk ve doğru sözlülükten sapmamak gerekir, ama kadı hikâyesinde olduğu gibi lüzumsuz doğruluktan da sakınmak lâzım.
Konyamızın meşhur nüktedanlarından Tayip Ağa’nın Aziziye Camii yakınında bakkal dükkânı varmış. Eskiden lokantalar sınırlı, kafe, fesfod, dönerci vb. yerlerin bilinmediği dönemlerde malûm bakkallar onların görevini yaparlardı.
Tatil günleri askerler gelir, Tayyip Ağa’nın nüktelerini dinlerler, karınlarını da doyurur giderlermiş. Bir gün üzüntülü durumlarını görünce Ağa sormuş; “hayrola gençler, bugün moraliniz bozuk”, “Sorma Ağa, çok sevdiğimiz bir subayımızın 8-10 yaşlarında bir kızı çaresiz bir hastalığa tutulmuş, ona üzülürüz” deyince, Tayyip Ağa “lüzumsuzluk paraylamı?” dercesine; “o da dert mi? Bizim Tutlukırı mevkiinde bir ot biter, ondan birkaç defa kaynatıp içiriverseler hiçbir şeyi kalmaz kızcağızın”der.
Askerler usulca sıvışırlar, kısa bir müddet sonra bir jip gelir ve askerler, “hadi bakalım Tayyip Ağa şu otu bulalım” derler, umut bu ya.
Tayyip Ağa mecbur kalmış gitmeye, Dutlukırına varmış başlamış ot aramaya, oyalanmaya, tabi kendisini herkes tanır, rast gelenler; “hayrola Tayyip Ağa ne ararsın?” demişler, rahmetli; “sormayın dostlar, insanın kendine yaptığını kimseler yapmaz, dükkânda bir b...k yedik de, ağzımızı silecek ot ararız” demiş.
Balkan ve Çanakkale savaşları yıllarında yokluk, kıtlık, fakirlik milletimiz üzerine karabulutlar misali çökmüş, 9 cephede savaşıyoruz, cepheler asker öğütüyor, Anadolu’da çalışacak insan kalmamış, insanlar ot kökleri, süpürge tohumlar, ağaç kabukları yiyor.
Bu felaketi kendi saadetine çeviren insanlarda olmuş, karaborsadan büyük servetler edinenler olmuş, şekerin okkasını 5 kuruşu alıp, 5 altına satanlar olmuş…([1]) Ama hiçbirine yaramamış, boğazlarına durmuş, hazımsızlık vermiş, çok değişik acı ve ıstıraplarla çıkıp gitmiştir.
Doğruluktan ayrılanların hali her zaman bu olmuş ve böyle olacaktır. Çünkü atalar; “hak yenir ama hazmedilmez” demişler.
Dipnot:
1- Samiha Ayverdi, “Bir Dünyadan Bir Dünyaya”, Kubbealtı Yay. İst. 2005, s. 130.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.