DSİ-MEDAŞ EKSENİNDE SU
20 Ocak 2021, Çarşamba 09:16Sahip olduğumuz kullanılabilir su kaynakları 1960 yılında çıkartılan 167 sayılı kanunla yönetiliyor.
Söz konusu kanun üzerinde özüne ve esasına fazla dokunulmadan, sonuncusu 2018 yılında olmak üzere tam dokuz kez tadilat yapılmış. Zamanla meydana gelen yeni şartlara göre tadilatlar yapılmış ama kanunun özü de, esası da muhafaza edilmiş.
1960 yılında kullanılabilir su kaynaklarının yönetimi için özel bir kanun çıkartılması her şeyden önce belirtelim ki, çok önemli ve değerli. Demek ki o dönem ülkeyi yönetenler su konusunda gayet verimli çalışmaları yapmışlar. Gayet de öngörülü davranmışlar. Düşünsenice o yıllarda ülke nüfusu 27 milyon kadardı.. Büyük şehirler dışındaki evlerde de, bugün olduğu gibi su yoktu.. Küçük şehirlerin insanları evlerinin önündeki tulumbadan su çekerek içiyor ve kullanıyordu. Tarım sektöründe o da çok az bölgede olmak üzere sulu tarıma yeni geçilmişti. Çayın, ırmağın, gölün kenarında bulunan köyler daha şanslıydı. Onlar için su dağlardan, derelerden herhangi bir sisteme tabi olmadan kanallar marifetiyle akıp geliyordu. Öte yandan ülkemiz henüz fazla sanayileşmediği için sanayide de su kullanımı daha çok doğal yollardan ve taşıma su ile sağlanıyordu.
Ülkenin fotoğrafı bu durumda iken, 1960 yılında 167 sayılı su kanunun çıkartılmış olması gerçekten çok önemli olmalı.
Şöyle de söylenebilir.. O dönem ülkeyi yönetenler, bu günleri iyi tahlil etmişler. Su kaynaklarının sonsuz olmadığını ve tarihin birinde ülkede büyük su sorunlarının yaşanacağını hesap etmişler. Dolayısıyla sahip olduğumuz ve ileride de yapılacak barajlar marifetiyle sahip olacağımız su kaynaklarının verimli ve yerinde kullanılmasını hedeflemişler. 167 sayılı kanun bu bakımdan önemli bir kanun.
Daha sonraki yıllarda da suyun önemi dünyada daha farzla artmış.
Dünyada su bulamayan ve ilkel diyebileceğimiz kaynaklardan su kullanmak mecbubireyitnde kalan ülkeler ve insanlar var.Bu arada gelecekte “Su Savaşları” öngörüsüyle ilgili yayınlar da yapıldı. Küresel ısınmanın doğanın yapısını bozduğu yadsınamayacak bir gerçek ama zamanın birinde “Su Savaşları” olur mu? Bunu zaman gösterecek.. Şimdiden merak edenler varsa bilim insanlarından o da olmazsa kahinlerden görüş alabilir.
Buraya kadar suyun dünyamız ve insanlık için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştık.
Hadi çok bilinen bir laf daha edelim.. “Su hayat”
Şimdi soru su:
1960 yılı şartlarında çıkartılan ve sonra da ihtiyaca binaen dokuz kere tadil edilen 167 sayılı kanunun gereği yerine getiriliyor mu?
Kanun uygulanıyor mu?
Kanun yürürlükte mi?
Kanunun hükümleri geçerliliğini koruyor mu?
Üç kere: Evet, evet, evet..
Çok şükür böyle bir kanun var fakat tam anlamıyla uygulandığını söylemek mümkün değil.
Neden diyeceksiniz?
Bu kanunu uygulamakla mükellef DSİ Genel Müdürlüğü ve bu müdürlüğünün taşra teşkilatlarının uygulamadan kaynaklı zaaf ve zayıflıkları oluyor. Sonra paydaş kurumlar diyebileceğimiz elektirik satışı yapan kurumların az da olsa uygulamaları ya da DSİ teşkilatı ile koordinasyon eksikliği yüzünden oluyor.
Konya’dan örneklendirelim haricen gördüklerimizi.
DSİ 4. Bölge talep sahibine kuyu ruhsatı veriyor..(Su darlığı yüzünden son yıllarda vermiyor artık)
Çünkü, ülkemizde yeraltı suları her yıl azalıyor. Barajlar için yağmur ve kar da eski yıllarda olduğu kadar yağmıyor.
DSİ ruhsatı verirken şöyle oluyordu..
Eline ruhsatı alan hak sahibi bir uzman tarafından tanzim edilen imzalı belge ile bir sondajcı buluyor ve kuyusunu kazdırıyor. İkinci aşamada da MEDAŞ devreye giriyor ve açılan su kuyusunun çalışması için gerekli olan elektiriği bağlıyor.. Bu işlemlerden dolayı iki kurum arasında koordinasyon olması gerekiyor.
Peki DSİ ile MEDAŞ arasında koorninasyon yok mu?
Olmadığı söylenemez.
Ruhsatlı kuyular için evet, koordinasyon var.
Lakin “Depo ruhsatlı” diye, vicdanı açıdan haklı yönü olmayan garabet bir sistem bulundu.
O sistem şu: İlan edilmiş olan yeraltı suyu işletme sahaları dışında kalan arazi sahipleri, arazisinin üstüne biriketten 3-4 metrekare büyüklüğünde bir kulübe yapıyor. Gidip bir mühendisi de plan proje çizdirdikten sonra çağırıyor sondajcıyı kazdırıyor kuyuyu. MEDAŞ’da, bu açılan kuyunun çalışması için “Şak” elektirik enerjisini veriyor. Bunun adı: “Depo ruhsatlı” kuyu oluyor.. İyi mi? Vicdanınıza sorun.
Baştan beri bir kaç kere sözünü ettiğimiz kanun şöyle diyor:
“Arama, kullanma vaya ıslah ve tadilat belgesi almak isteyen kimse doğrudan doğruya bulunduğu yerdeki DSİ teşkilatına talepte bulunur. Kuyuların sayısı, yerleri, derinlikleri, çekilecek su miktarı DSİ tarafından tayin edilir. Sonra bunun kendi faydalı ihtiyaçlarına yetecek miktar kullanma hakkına sahiptir. DSİ’ye bilgi verilmesi mecburdur.”
E.. Bunların “Depo ruhsatlı” kuyularda hiç biri yok.
Sondajcı kazıyor, MEDAŞ “Depo ruhsatlı” kuyu gerekçesiyle elektirik bağlıyor. Güya bu normal bir işlemmiş.
Bu işler olurken DSİ yok.Hatta DSİ’nin haberi bile olmuyor.
Bu işler olurken 167 sayılı kanunda belirtilen edimler, şartlar, görevler de yok.
Haksızlık değil mi?
Tabi haksızlık. Hem de öyle böyle değil iyi haksızlık.
Sen kalk ruhsatlı bir kuyu sahibini, su kuyusunun bulunduğu tarlasının sınırında bulunan başka bir tarlasını da suladığı için cezalandır, kuyuya mührü vur ve üstüne betonu dök. Yetmedi bir de para cezası ile cezalandır. Sonra, “Depo ruhsatı” nasıl bir şeyse, “Bizim dışımızda olan bir işlem” de.
Bakınız DSİ 4. Bölge sorumluluk alanında bulunan dört il’de yaklaşık 100 bin yeraltı sulama kuyusu bulunuyor. Bunun yüzde 70’e yakını da kaçak yani ruhsatsız.. Kaçak kuyu işlemi gören kuyu sahipleri de yarın kuyularının başına 3-4 metrekare büyüklüğünde kulübe yaparsa ne olacak? Gene önemli olanı ruhsatlı kuyu sahipleri cezalandırılırken, “Depo ruhsatlı” kuyu da neyin nesi?
İlan edilmemiş yeraltı suyu işletme sahaları dışında malum adla açılan kuyular normal, ilan edilmiş sahalarda bulunan yeraltı su kuyuları anormal mi?
Yeraltı suları kanunun ruhuna sebebi ne olursa olsun su dökülüyor.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.