DÜN DÜNDÜR YA BUGÜN(2)
30 Kasım -1, Pazartesi 00:00Batılı yaşatma adına bu hengâme de bildiğimiz tuz da koktu. Ruhlar da kirlendi. Kirlenmek güzel diye reklam bile yaptılar. Hadi bedeni kirlerden arındırmak için ( Kel Memmet sabunuyla) yıkayıp temizleyebiliriz de, ya kirlenen ruhumuzu neyle temizleyeceğiz? Budizm’le mi?,Tagor’un Öğretileriyle mi?. Yogayla mı ?,Şintoizm’le mi ?,Yoksa nefsine edindiğin mabutlarınla mı ?.Hadi söyle neyle temizlenecek ruhun kirliliği ?...
Bize ait olan değerlerimizi “Out”ladık. Bizi yıkanların değerlerini “İn”ledik. Ama bu inlemeler bitmedi. Judeo-Hristiyan ve Greko-Romen kültürünün bizi her sahada kuşattığı, toplumsal kurumların buna göre şekil aldığı gerçeğinden hareketle; artık her şeyimiz Avrupalılaştı. Diyorlar ki bizi AB’ye almıyorlar?. Ne gereği var? Zaten bizler her halimizle, Avrupa’nın yaptıklarını yapmıyor muyuz? Onların bünyesinde değil miyiz ?. Adamlar sadece biraz daha kıvama gelmemizi istiyorlar, o kadar. Bünyemizi, düşüncelerimizi,yaşantımızı,isteklerimizi,arzularımızı kuşatmayan ne kaldı ki ?.....
Dertleri, sıkıntıları dile getirip paylaşmak en azından ortak bir yargıya zemin oluşturur. Bazen de açıklamalar kifayet etmez, yaşanan gerçekler belki bir fikir verir, hatta kitlelere düşünce egzersizi yaptırır. İşte o yaşananlardan biri…
“ 5 Nisan 1946’da Washington da ölen büyükelçi Münir Ertegün’ün cenazesini Missouri savaş gemisi getirmiş. Bizimkiler buna pek sevinmişler, demedik laf bırakmamışlar. Ulus Gazetesinden: Falih Rıfkı Atay (Çankaya’nın yazarı):” ABD’nin ne istediğini biliyoruz. Hür eşit ve egemen milletlerin ortaklaşa güvenliğine dayanan, harpsiz, saldırışsız, sadece ahlak ve kanun. Bağlaşma ve antlaşmaların hüküm sürdüğü bir dünya: Böyle bir dünya da yaşamak isteyen herkes ABD bayrağında kendi talih yıldızını da görür” diyordu. Teslimiyetçiliğin ve Mandacılığın başka izah tarzı bundan daha iyi bir şekilde ifade edilebilir mi?. Ya Cumhuriyet Gazetesinden Nadir Nadi: “ Amerika yeryüzünün bir numaralı kuvvetiydi, ancak bu kuvvet, saldırganlığın istila ve tahakküm hırsının değil, barışın adaletin ve milletler arasında eşitlik hakkını kurup yaşatmak isteyen temiz bir idealin emrindeydi” demiştir. Bu arada Missouri savaş gemisi ile Ülkemize gelen ABD’li yetkililerden de, 500 milyon dolarda kredi talebinde bulunulduğunu belirttiktensonra, Cumhurbaşkanlığı nezdinde de bir açıklama yapılıp: “Gemilerin gelmesinin Türk-Amerikan ilişkilerinin parlak bir ifadesi olarak görüldüğü” vurgulanmıştır.
Şimdi insanın sorası geliyor? Acaba bu gündemi; o zamanın siyasi yelpazesini elinde bulunduran ve bir düşüncenin misyonunu savunan, o günkü temsilcilerin bugünkü yandaşları, yine aynı düşünceyi mi paylaşıyorlar. Amerika hakkında aynı görüşlerini koruyorlarmı? Yâda bugün küAmerika, o zaman ki övdükleri Amerika mı? O, cümleler bugün içinde geçerli mi? Bugün doğru olan kim? Amerika’nın yaptıklarımı? Yoksa bizimkilerin sarf ettiği cümleler mi ?. Çizgiler yine ABD-AB endekslimi ?.Bir sapma olmadı mı? ABD hayranlığını gizlemeyenler bugünkü Yeni Dünya Düzeni Masalın da yaptıkları her şeyi gözü kapalı onaylayıp evet mi? diyorlar. Kıblesini batıya tayin ettirenler, hala ABD ve onun gibilerin ahlak ve faziletinden dem vurabiliyorlar mı ?, gibi soruları bizde sıralıyoruz…
ABD ve AB demokrasilerinin maskeli olduğunu bilmeyen var mı? Maskeli hal bugünde devam ediyor. Kendi Ülkelerinde yaşayan halklarla dışarıdan bu ülkelerde bulunanlara veya başka Ülkelerin halklarına karşı bakış açıları tamamen farklılıklar gösterir. Ve menfaat her şeyin başında gelir. Attıkları barış çığırtkanlıklarının altında savaş çığlıkları yattığı, toplumların temel değerlerine her cepheden saldırarak yozlaştırmayı adet edindikleri ve bu yeni karışımı kendi ölçü ve anlayışları çerçevesinde altın tepsi içerisinde zehir olarak sundukları gerçeği, en önemli becerileri arasında yer almakta olup bu durumları şüphe götürmez bir olgudur.
Missouri ile gelen Conilere birde kıyak geçmişler.Ne yapmışlar biliyor musunuz ? İstanbul umum evinin dış cephelerini muhtemel coni ziyaretlerine karşı dış cephelerini beyaza boyayıp duvarlara da İngilizce “ Hoş geldin Denizci “ yazan levhalar asmışlar. Ne marifet ama !...Coniler rahat etsinde gerisini boş ver…
İşte durum böyle. Ve bu gün de değişen bir şey yok. Dün yapılanlar dündü. Bugün de aynı. Ancak bizler ümit varız. Batının kuşatması kar’ın toprağa baskısı gibidir. Güneş açınca kar erir gider. Bir Fransız Profesör (Helena d’Encausse): “ Dünya’da öze dönme, benliğini arama devri başladı. Her Ülke milli devlet sistemini bularak taklitçilikten kurtulabilir. İstikbalin en şanslı milletleri, Türkiye gibi tarihleri en zengin olanlardır. Çünkü İstikbal tarih üzerine kurulabilir. Dini, Siyasi, İktisadi bütün gelişmeler bu yoldadır “, diyor…
Ne diyelim şimdi bu söze, Profesör doğru söylüyor. HattaProf. Osman Öztürk hocamızda (Allah rahmet eylesin)canhıraş feryat ediyor ve diyor ki: “Ey Batılılaşma, Ey Avrupalılaşma, EyÇağdaşlaşma, senden üç talakla ayrılmadıkça ne aileyi nede milleti kurtarabileceğiz “…
Batılılaşma adına ülkemizde girişilen hamleler ne yazık ki; çoğu kez slogandan öteye gidememiştir. Slogan üretenlerde bağırıp çağırmakla tek düze hareket etmekle bu işin düzeleceğini sandılar. Köşe başını tutanlar menfaatlerini tutmanın sevdasıyla ülkenin geleceğini değil, kendilerinin menfaatlerini temin yolunda başarılı olduklarından ülke kaynakları ne yazık ki; kendini bilmezlerin ve hortumcu zihniyetin ellerine teslim edilmiş medya bu konuda uzmanlar yetiştirmiştir. İşte buna basit bir örnek verecek olursak: Sultan 3.Mustafa yazmış olduğu bir şiirinde şöyle ifade ediyordu:(Ben şimdiki Türkçemizle alıyorum o dizeleri)”Devlet çökmektedir ve bu gidişe bizim dur dememiz de mümkün değildir. Devletintalihi, bütünüyle tersine dönmüştür. Devlet kapıları birçokalçak, kalleş ve yüzsüzlerle dolmuştur. Artık işimiz Cenabı-ı Hakk’ın merhametine kalmıştır.”)..Diyerek bir gerçeğe parmak basmış ve adeta günümüzle ilintileştireceğimiz bir durumu izah etmiştir.
Şükürler olsun bugün halkımızın basiretiyle güçlü bir iktidarın zeminini yakalayan/hazırlayan hükümetimizin kararlı tutumu ve halka yönelik uygulamaları ile devletin ve milletin bütünleştiğine şahit olmaktayız ve ülkemiz giderek daha da büyüyerek akılcı kalkınma hamleleri ile dikkat çekici bir noktaya adım adım gelmekte ve hepimiz” Büyük Türkiye’nin” özlemini duymaktayız.
Son söz: Türkiye’nin yeri yine Türkiye’dir. Kendi değerlerine dayalı İlim, kültür, sanat, edebiyat,fen ve teknoloji de milli, kendi özünden sapmadan, hak, Hukuk ve adalet terazisine yapışan, üreten ve üretken, herkesi ve her kesimikucaklayan, insana insan gibi davranan, yaşamanın gayesini ve ne olduğunu ne olması gerektiğini dünyaya öğretmeye aday, ahlak ve fazilet timsali bir Türkiye’ye siz özlem duymaz mısınız? Cevabınızı duyar gibi oluyorum. Öyleyse nefsimizi düzeltmekle işe başlayalım…
Sevgi ve saygılarımla…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.