DÜNÜ, BUGÜNÜ VE YARINI OKUMAK
27 Kasım 2023, Pazartesi 00:01Biz insanoğlu, her daim yarının ve geçmişin endişesi ve ıstırabıyla meşgul olmaktayız. Halbuki, dün elimizden gitti ve yarınki gün hala gelmedi ve biz bütün benliğimizle sadece bugünle iç içe olarak yaşıyoruz. Aslında zihnimizde yarına varacak menzillerimiz var gibi… Yarınların ardından bizi bekleyen ideallerimiz, menzillerimiz ve maksutlarımız var. Ama; maalesef, bugün ne o maksutlara, menzillere ve ideallere ulaşacağımız gündür. Bugün varacağımız yer yarının hesabıdır ve bugün dua günüdür, niyet günüdür, sebeplere riayet etme günüdür. Hasılı, bugünün hakkını teslim etme zamanıdır.
O zaman, sen yarınların arkasında meçhule giden bir yolcu gibi çırpınmaya ve hayatını heder etmeğe kalkma. Sen sadece bugünün ehlisin ve yol adamısın. Doğru adımlarla ve doğru zamanda ve doğru menzillerden geçmekle mükellefsin. Bizler zamanın çocuğuyuz, elimizde sadece bugün, hatta ‘bu an’ var. Yaşadığımız an sadece şimdiki andır ve aslında bizler önceki ve sonraki anların ölüsüyüz…
Yaşamak, çabalamak, imtihanımızda şimdiki andır ve elimize verilen vesilelerle, sebeplerle yapıyoruz. Yoksa, bizden uzakta ve görünmeyen saklı sonuçlara, menzillere ve maksutlara erişmek elimizde ve iktidarımız dahilinde değildir. Biz daima, dünün ve yarının hayaliyle oyalamaktayız. Halbuki asıl gerçeğimiz bugündür. Dün ve bugün birbiri içinde uzayıp giden rüyalar gibidir. Oysa asıl uyanık ve aklı başında olduğumuz an, yalnız bugünün gerçeğidir.
Maalesef, ömrümüzü bugününü hayali ve yarınların uğruna satmakla geçirdik. Oysa ki, yarın yoktu ve dün de olmayacaktı. Halbuki o gün geldiğinde bir ‘bugün’ olacak. Demek her şey, ama her şey ‘bugün’ dediğimiz bir gün içinde olup bitiyor. Demek, ömür dediğimiz, bugünden ibarettir. Daha doğrusu bugünü yaşamak, aslında bir ömrü yaşamakla eşdeğerdir. Çünkü yarınlar dünyamıza misafir olduğunda, onlarında adı ‘bugün’ olacaktır. Öyleyse, ömrümüzün ‘anahtarı’ bugündür. Bugünün rengi neyse, diğer bütün ömrümüzün de rengi aynı olacaktır. Geçmişe ve geleceğe sığınmak boşunadır. Zira geçmiş ve geleceğimiz sadece bugünün içinde saklıdır. Bugünün hakkını verdiğimiz zaman; aslında bütün var olacak zamanların hakkını vermiş oluruz. Çünkü tek gerçek zaman ‘şimdiki’ yaşadığımız zamandır.
Peygamber Efendimizin, “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış.” Buyurmaları; aslında durmamız gereken yerin önemi noktasında manidardır. Demek, asıl kendi rengimizi ve değerimizi, kıymetimizi ölü gibi olduğumuz yarınlarda değil, bugünün içinde, yani hiç ölmeyecekmiş gibi olduğumuz yerde aramalıyız. Öyleyse, bugünün dünyası içinden ebedi kılınmaya değer bir niyaz ile hiç ölmeyecek bir niyet ilçe geçirmeliyiz. Nasılsa yarın her hâlükârda öleceğiz…
Ne acı bir durum ki, ‘bugün’ dediğimiz ve aslında yegâne yaşantımız olan zaman dilimlerinde de kendimizi hayali yarınlara erteleyerek kendi asli dünyamızdan uzaklaşıyoruz. Aslında ertelediğimiz kendimizizdir. Yarın diye bir şey yoktur. Gelecek ise biz büyüklerin yakıştırmasıdır. İşte yarın yakıştırması, zamanın hükmüne karşı bizi biraz olsun bağışık kılıyor. Biz ihtiyarlığın, zayıflığın, hastalığın, yalnızlığın ve ölümün ‘yarınlar’ın arkasında bir yerde olduğunu zannediyoruz. Böylece gelip geçiciliğin rüzgârı, yüzümüze vurmuyor veya vurmuyor gibi kendimizi avutuyoruz…
Aslında, bütün gelecekler şimdidir diyebiliriz. Her ‘an’, bize tanınan yeni bir imtiyaz hükmündedir. Biz o anı değerlendirmekle mükellefiz. Zira elimizde o andan başka bir sermayemiz yoktur. Attığımız her adım, o anın hakkını vermeye dönük olmalıdır. Asıl gerçek hayatımız, o anın içerisinde yaşadığımız hayattır. Allah’ın da bizi mesul kıldığı an da o an ve yaşadığımız zamandır. Dolayısıyla asıl sermaye-i hayatımız, o canlı canlı yaşadığımız hayatın ta kendisidir. Bugün elimize verilmiş bir fırsattır. Ebedi ömrümüz, bugünün ve anın içindedir. Diğer bütün günler bir hayal ve vehimden ibarettir. Bizler yaşadığımız ve hayatımızın değdiği günle sorumlu ve mükellefiz.
Öyleyse, kendi asli rengimizi ve kıymetimizi ölü gibi olduğumuz dünde ve yarınlarda değil, bugünün içinde, yani hiç ölmeyecekmiş gibi olduğumuz yerde, yani yaşadığımız yerde, yani niyetimizde ve duamızda aramalıyız. O zaman her daim hadis-i şerifteki gibi adımlarımızı: “Yarın ölecekmiş gibi ‘korku’ içinde, ama hiç ölmeyeceğimiz menzile doğru ‘ümit’ içinde” atmalıyız…
O zaman, ömrümüzü bugün ve tam yerinde yaşamak ümidiyle…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Kübra Güler
28-11-2023 23:04Ellerinize, emeğinize, yüreğinize sağlık hocam.
Büşra
27-11-2023 18:07Gerçekten çok güzel bir Yazı olmuş