Ebedi Gençlik Bitkisi
14 Aralık 2021, Salı 08:34Çok klişedir kimimiz hayatın biz insanoğluna bahşedilmiş bir ödül olduğunu kimimiz de ceza olduğunu savunuruz. Öyle veya böyle her canlı gibi hayatta kalmak, mevcudiyetimizi devam ettirmek, hem uzun hem de güzel yaşamak isteriz. Güzel yaşamak kişiden kişiye değişse de sağlıklı, huzurlu, başarılı, mutlu bir yaşam tartışmasız güzeldir. Bununla birlikte her güzel yaşamda olumsuz yaşanmışlıklar güzellikleri fark ettirir.
İnsanoğlu naturası gereği ölümsüzlüğü hayal eder. Ölmezlik; kalıcılık, dayanıklılık, kolay eskimemek,ebedi gençlik… Ölmezlik kulağa hoş gelebilir ama doğanın yasaları buna izin vermez. Ne kadar uzun ya da kısa yaşarsak yaşayalım bu hayatın sonunun mutlaka bir gün geleceğini biliyoruz…
Hayatın çok kısa olduğunu göz açıp kapatıncaya kadar hızlı, su gibi akıp geçtiğini deseler de ben hayatı yollardaki trafiğe benzetiyorum. Kah yavaş, kah hızlı kah durarak ömür tamamlanıyor.
Ölümsüzlük, kolay eskimemek daha çok kadınların ilgisini çeken bir durum gibi görünse de tarih ve arkeolojik çalışmalara bakıldığında yaşam iksiri denilen sözde ölümsüzlüğü ya da doğaüstü uzun ömürlülüğü bahşeden iksirler, çoğu eski kültürlerde yer almıştır.
Yaşam iksiri denilen madde/ maddelerin özellikle Antik çağlarda Tanrının dünyadaki gölgesi olduklarını düşünen, Antik Çin, Antik Yunan Tanrılarının, Kralların, Hanedanların, ölümsüzlük için kafa yordukları görülmektedir.
Yunan mitolojisinde ölümsüzlük içeceği nektar'dır, adı "ölümsüz" (ambrotos) sözcüğünden türetilen ambrosia ise ölümsüzlük yiyeceğidir. Çiçek özleriyle ilişkilendirilen ambrosia’nın bal gibi tatlı olduğu belirtilir. Yine Yunan mitolojisine göre kimi zaman Tanrıların yiyeceği, kimi zaman içeceği ve genel olarak "sonsuz hayat" veren balımsı bir madde olarak betimlenir.
Ayrıca ilahların ölümsüzlüklerini ve yaralanamaz oluşlarını bu besinlereborçlu olduklarına inanılır. Kaldı ki Yaşam İksiri; cıva, arsenik, yeşim, altın gibi genellikle tüketemeyeceğimiz, sindirilemeyen, zehirli her türlü olağan dışı muhtevadan oluşmaktadır ve bu sözde sihirli iksirlerin içilmesi ile yüksek ölüm riski her zaman mevcuttur.
Günümüzde en tanıdık bildik Altınotu, Ölmez otunun (Helichrysum sp.) halk arasında birçok ismi vardır. Güneş çiçeği, altın çiçek, dalak otu bunlardan bazılarıdır. Eski Yunan’da bitki ekstraktlarının bal ile karıştırılarak yanık tedavisinde ve yılan, akrep gibi zehirli hayvanların ısırıklarının tedavisinde kullanılabileceğinden, Helichrysum çiçeklerinin kurutularak eski Yunan Tanrılarına sunulduğundan bahsedilir.
Sıcak ve kurak bölgelerde yetişen Ölmez otu türleri kuvvetli aromatik bir kokuya sahip olup, tek yıllık, çok yıllık otsu veya bazen çalı formunda olabilirler. Boyları genelde 30-40 cm civarındadır.
Bitkinin ismi Güneş anlamına gelen eski Yunanca bir sözcük olan helios ve altın anlamına gelen chrysos'tan türetilmiştir. Bu cinste bulunan bitkilerin büyük çoğunluğunun çiçeğin altın sarısı renginde olmasına atıfta bulunulmuştur.
Çiçeğin ölmez otu olarak adlandırılmasının nedeni çiçek yapısının kuruduktan sonra bile dökülmemesi ve rengini kaybetmemesidir.
Ölmez otu Türkiye florasında 13'ü endemik olmak üzere 26 takson ile temsil edilmektedir. Anadolu'da kırsalda yabani formda dağılış gösterir, geleneksel olarak demlenerek çay olarak tüketildiği gibi geleneksel tıpta Anadolu’da böbrek taşı, ürogenital rahatsızlıklar, mide ağrısı, sarılık, ishal ve astım tedavisinde kullanılır.
Bitki türleri antioksidan, hepatoprotektif, cholagogue (safra söktürücü), choloretik (karaciğerden safra salgının salınımını uyarıcı), antibakteriyel, antiviral ve antifungal özelliklere sahiptir. Fitokimyasal olarak bitki ekstraktlarında flavonoidler, fenolikler, polifenoller, flavonlar, uçucu yağlar, polisakkaritler, glikozitler ve kumarinler gibi birçok aktif bileşen içerir.
Dioscorides şarapta bekletilerek yumuşatılan ölmez çiçeklerinin kaynatılarak içilmesinin diüretik olduğunu, Ölmez otu ekstraktlarının idrar yolu rahatsızlıkları, yılan ısırıkları, siyatik ve fıtıkların tedavisinde faydalı olduğundan bahsedilmektedir. Rönesans döneminde Hollandalı botanikçi Herman Boerhaave eserlerinde Ölmezotunun Güney Afrika'da yerliler tarafından aşırı sinirlilik ve histeri tedavisinde kullanıldığını yazmıştır.
Türkiye ve Orta-Doğu’da yaygın olarak bulunan bir Ölmez otu türü olan Helichrysum arenarium’ un çiçek salkımları antiseptik, koleretik ve spazmolitik özellikleri nedeniyle geleneksel tıpta kullanılmaktadır. Bitkinin bir diğer türü olan Helichrysum graveolens ise diyabet semptomlarının kontrolünde, yaraların iyileştirilmesinde ve diüretik hastalıkların tedavisinde geleneksel olarak kullanılmaktadır.
Helichrysum stoechas, türü İspanyol geleneksel tıbbında anti-inflamatuar ve yara iyileştirici olarak kullanılmasının yanında diş ağrısı, ürolojik rahatsızlıklar ve sindirim bozuklukları için kullanılmaktadır.
Ölmezotu solunum rahatsızlıklarının tedavisinde faydalı olduğu, hatta bazı toplumda antibakteriyal etkileri sebebi ile sünnet törenlerinde pansuman solüsyonu olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Bitkinin uçucu yağlarında bulunan aromatik bileşiklerin anti-enfektif terapide solunmasının etkili olabileceği varsayılmaktadır. Ölmez otu yağı, en iyi bere çözücü, ağrı azaltıcı, anti-inflamatuar, anti-romatizmal ve anti-artritik özelliklere sahip olup, yara iyileştirici özelliğinin tüm esansiyel yağların muhtemelen en faydalısı olduğuna inanılmaktadır. Bitki yağlarının kasılmış kasların gevşemesinde, eklem ağrılarının giderilmesinde yararlı olduğu, bu amaçla ağrıyan bölgelere topikal masaj uygulaması önerilmektedir.
Ölmezotu flavonoidler ve diğer suda çözünebilen polifenolik bileşikler bakımından zengindir. Ölmezotunun temel kimyasal bileşikleri içerdikleri flavonoidler ve uçucu yağlara bağlı olup, yapılan fitokimyasal analizler, bitki bileşenlerinin tanenler, flavonoidler, steroidler ve saponinler bakımından zengin olduğunu göstermiştir.
Tanenlerin iltihaplı veya ülserli dokuların tedavisinde faydalı olduğu bilinmekte olup, ayrıca antikanserojenik olarak kuvvetli aktiviteye sahiptirler. Bu nedenle, Ölmezotu, kanser tedavisinde potansiyel biyoaktif bir bileşen olarak kullanılabilir.
Ayrıca, bitki özütünün içerdiği saponinler iltihaplanma üzerinde önleyici etkiye sahip olup, bu nedenle geleneksel Çin tıbbında iltihap önleyici ana bitkilerden biri olarak kabul edilmektedir.
Bitkide bulunan fenolik bileşikler antioksidant aktiviteye sahiptirler.
Alkaloidler yüzyıllardır tıbbi olarak kullanılmakta olup, tüm alkaloidlerin ortak özelliklerinden biri sitotoksisiteye sahip olmalarıdır. Ölmez otu ekstraktlarında alkaloidlerin az bulunması bitki tarafından zehirlenme riskini oldukça azaltmaktadır. Bu nedenle Ölmezotu zehirli etkiye sahip değildir.
Bitkide bulunan süperoksit anyon radikalleri serbest radikaller arasında en güçlü reaktif oksijen türlerinden biri olup, bu radikalin antioksidant aktivitesinin, hücre metabolizmasında gallik asit gibi standart reaktiflerle karşılaştırıldığında, oldukça güçlü olduğu görülür. Hidrojen peroksit, biyolojik membranlara nüfuz etme yeteneği sebebi ile önemli bir reaktif oksijen türüdür, ancak hücrede hidroksil radikaline dönüştürülürse toksik olabilir.
Antioksidan aktiviteye sahip bitkilerin serbest radikalleri etkisiz hale getirme özelliğine sahip oldukları bilinmektedir. Serbest radikaller, hücrelerde yeterli doğal antioksidant savunma mekanizmasının olmaması durumunda diyabetes mellitus, kanser, karaciğer hastalıkları, böbrek yetmezliği ve dejeneratif hastalıklar gibi çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasında ana etkenlerden biridir.
Ölmez otu ekstraktlarının kozmetik üretimi ve gıda takviyeleri gibi pazarlanabilen ürünlerde kullanılabilmesi söz konusudur. Bununla birlikte, kozmetik olarak kullanım için klinik deneyler yoluyla elde edilmiş “etkinlik verilerine” yönelik çalışmalar yeterli değildir.
Vücut hijyeni kozmetik ürünlerinin formüllerine dahil edilen Ölmez otu esansiyel yağlarının sakinleştirici ve antimikrobiyal özelliklerinin yanında, venöz kan dolaşımı veya öksürük tedavisini desteklemek için geliştirilen oral takviyelerde kullanıldığı bilinmektedir. Liyofilize (ürünlerin dondurularak kurutma işlemi) Ölmezotu ekstraktlarının sakinleştirici ve koruyucu özelliklerinin olduğu da varsayılmaktadır.
Mevcut bilimsel araştırmalara göre, bu bitkinin geleneksel tıpta kullanımlarının bazı etkileri hala tam olarak bilinmemektedir. Bunlar arasında analjezik etki (diş ağrısı, baş ağrısı, mide ağrısı) ve uykusuzluk, sindirim sistemi ile ilgili olmayan iltihaplar, saç dökülmesi ve helmintik enfeksiyonlar üzerinde uygulamalar yer almaktadır.
Ölmez otu yağı açık sarıdan koyu sarıya kadar değişen bitkinin türüne göre hafif kırmızımsı bir renk tonuna sahip olup, bal benzeri tatlı aromalı bir özellik gösterir. Bitkinin essansiyal yağı toksik olmayan, tahriş edici ve hassaslaştırıcı olmayan bir yağ olarak kabul edilir.
Yanmış cildi nemlendirmeye ve güneş yanığı sonrası ortaya çıkan ağrıları hafifletmeye yardımcı olabilir. Ayrıca ciltteki yaşlanma belirtilerini azaltabilir ve cilt kanseri oluşumuna katkıda bulunabilecek UV ışığı hasarını engelleyebilir.
Ölmez otu yağında bulunan ve asetofenonlar, floroglusinoller ve terpenoidler olarak adlandırılan özel bileşiklerin, klinik çalışmalarda insanda hastalık yapan bir mantar olan Candida türlerinin gelişmesine karşı antifungal etkiler gösterdiği tespit edilmiştir. Bitki ekstraktları ayrıca sindirim sisteminin iyi bir şekilde çalışmasına, bağırsak astarındaki iltihapların tedavisine, bağışıklığı artırmaya ve vücudun virüslerden korunmasına yardımcı olur.
Ölmez otunun koruyucu özellikleri kısmen kortikoid benzeri steroid gibi davranmasından kaynaklanır. Özellikle metabolizmada araşidonik asit metabolizması üzerinde etkili olarak iltihabın azaltılmasına yardımcı olur. Bitkinin uçucu yağı sardunya, lavanta, gül, portakal, adaçayı ve Ylang-Ylang yağı ile iyi bir şekilde karışabilme özelliğine sahiptir.
Yan etkileri,
Bitki ekstraktlarının muhtemel genotoksik ve sitotoksik özelliklerinden dolayı halk tarafından yüksek miktarlarda kullanılmaması önerilmektedir. Bitki ekstraktları hücrelerde kromozomal hasara ve mitotik gecikmeye sebep olabilir. Hücre proliferasyonundaki azalmaya sebep olması sebebi ile antimitotik ve antikanserojen olarak kullanılabilir. Antiproliferatif ve antimitotik özellikleri sebebi ile antikanserojenik olabileceği önerilse de bitkinin ekstraktlarının geleneksel tıpta yaygın kullanımı önerilmemektedir.
Ölmez otu yağı kullanımına bağlı olarak herhangi bir toksisite veya deri tahrişi gözlenmemesine rağmen yağın antikoagülan olması sebebi ile özellikle ameliyat geçirmiş veya iç kanama olasılığı olanlar kullanmaktan kaçınmalıdır.
Bana sorarsanız gerçek iksir çiçekli bir hayattır DERİM… Saygılarımla.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.