Eflatun?un İdeal Devleti (2)
25 Ocak 2017, Çarşamba 07:37Bosnayı fethettiğinde Sultan Fâtih’in şehre girer girmez ilân ettiği fermanı târihî ibretlerle doludur, şöyle ki; “Ben ki Sultan Mehmed Han’ım, cümle âvâm ve havassa ma’lum ola ki, iş bu darendegân-ı ferman-ü hümayûn Bosna rahiplerine mezid-i inâyetim zuhura gelüp buyurdum ki; mezbûrlara (adı geçen Hıristiyanlara) ve kiliselerine kimse mâni ve mezahim olmayup (sıkıntı vermeyip) ihtiyatsız memleketlerinde duralar ve kaçup gidenler dahi emn ü emanda olalar.
Gelüp bizim hassa memleketimizde havfsız (korkusuz) sakin olup kiliselerine mütemekkin olalar (yerleşeler). Ve yüce hazretimden ve vezîrlerimden ve kullarımdan ve reâyâmdan ve cemi memleket halkımdan kimse, Hıristiyanlara dahi ve taarruz edüp incitmeyeler, kendülerine ve canlarına ve mallarına ve kiliselerine ve dahi yabandan hassa memleketimize ademler gelirler ise yemin ederim ki, yeri göğü yaratan perverdigar (bütün yaratılmışları besleyen Yüce Allah) hakkı içün ve Mushaf hakkı içün, ulu Peygamberimiz hakkı içün şu yazılanlara hiçbir fert muhalefet etmeye. 28 Mayıs (1 Muharrem sene H. 883) M. 1478.”(1)
Mimar ve sanat târihçisi Ekrem Hakkı Ayverdi’nin (1900-1984) başkanı olduğu Fetih Cemiyeti, bir ara Fâtih Sultan Mehmed’in rozetlerini yaptırıp dağıtmış. Bir Bosnalıya bu rozetlerden birini hediye edince Bosnalı öpüp başına götürdükten sonra: “Ekrem Bey! Bu çok güzel ama bize bunun hakikisi lâzım” demiş.(2)
Gerçekten bugün dünya, özelliklede Balkanlar gerçek Fâtihleri arıyor, çünkü onların adâlet ve insanlıklarını özler ve gözler hale geldiler. Dedelerimizin, o dönemde dünyanın hiçbir yerinde dünyanın hiçbir yerinde görmenin mümkün olmadığı bir başka numuneyi daha arz edelim.
Lala Mustafa Paşa Kıbrıs’ı fethettiği günlerde Pâdişah 2. Selim’in Kıbrıs’ı alan idârecilere gönderdiği insanlık, adâlet ve hoşgörü örneği fermanda şöyle diyor: “Kıbrıs Beylerbeyine ve Kadısına ve defterdarına hüküm ki: Kıbrıs adası aslanca dövüşen ordularım tarafından yeni alınmış bir diyâr olduğundan yerli ve fakir halk, harp icabı maddî ve mânevî zarara uğramış olup bu yüzden ıstırap çekmektedir.
Onlara adâletle, şefkatle muâmele ediniz. Az zamanda kalkınarak refah ve saâdete ermeleri için mahkemelerden vergi alınmasın, velhasıl her türlü Devlet işinde koruyunuz. Onlar bize Koruyucu Tanrının bir emânetedir. Devletin şanına onları korumak ve himâye etmek yaraşır. Her biri ırzından, canından, malından emin olarak kazançlarına baksınlar. Benim adâletim bunu icap ettirir. Bu emrimin yerine getirilmesi için her biriniz uyanık ve dikkatli olunuz. Aksini duyarsam beyan olunan özrünüz kabul olmak ihtimali yoktur. Ona göre gaflet eylemeyesüz.”(3)
Oruç Beğ Târihinde geçen şu târihî olay da ne kadar enteresan:“Sultan Yıldırım Beyazid Han Konya üzerine düştükte harman vaktiydi. Harman çeçleri (4) yığılmış yatıyordu. Yıldırım Han gâyet yasaklı pâdişahtı. Kimseye bir habbe aldırmadı. Çerinin (askerin) atları aç kaldı. Varıp Konya halkından atlarına arpa ve saman istediler.
Konya halkı dediler ki; “Hisardan nice çıkalım? Yıldırım Han izin verirse çıkalım. Arpamızı satalım” Vardılar Yıldırım Han’a söylediler. Yıldırım Han izin verdi. Hisar halkına adam gönderdi. Hisar halkı da hisardan çıktılar. Kendi dilediklerince arpalarını samanlarını buğdaylarını sattılar. Akçasını alıp hisara girdiler. Hisar halkı Yıldırım Han’dan bu adâleti görünce Konya’yı kendileri verdiler. Aksaray’ı Niğde’yi ve Kayseri’yi de yöreleriyle teslim ettiler.”(5)
Osmanlının adâlet ve faziletine örnekler verdikçe, bazılarının bugünkü ahlâk felsefemize göre havsalası almıyor, ayranı kabarıyor ve biraz abartılıyor zannına kapılıyorlar. Bakın şu örnekte; Karamanoğulları her zaman olduğu gibi Yıldırım zamanında da isyan ediyorlar, Yıldırım ordusuyla gelip Karamanoğullarına bağlı olan Konya’yı kuşatıyor, halk kale içine çekiliyor, dışarıda kalan arpa, buğday ve samanlarını “savaş zamanı mecburuz” gibi düşüncelerle Osmanlı askeri alıp kullanmıyor ve yukarıda anlatılan olay vuku buluyor.
Sudan Meclis başkanı el Halîfe Türkiye’den varan bir heyete şöyle demiştir: “Uzun süre Osmanlı İmparatorluğunun yönetiminde bulunduk. İngilizlerin yönetiminde de bulunduk. İkisini de unutamıyoruz. Osmanlıyı adâletinden, İngilizleri de zulmünden dolayı unutamıyoruz.”(6)
Dipnotlar:
1-Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 203.
2-İbrahim Refik, “Târih Şuuruna Doğru-4”, Albatros Yay. İst. 2004, s. 221.
3-Beynun Akyavaş, “Seni Seven Neylesün”, TDV Yay. Ank. 2012, s. 128.
4-Buğday veya arpa taneleriyle karışık durumdaki saman yığını.
5-Oruç Beğ Târihi, Tercüman 1001 Temel Eser, Baskıya Hazırlayan Nihal Atsız, târihsiz, s. 55.
6-Ferhat Koç, “Medeniyet Coğrafyamıza Seyahat”, Düşün Yay. İst. 2012, s. 375.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.