EĞİTİM OLMADAN ASLA
25 Ocak 2017, Çarşamba 07:35Biraz siyaset kokacak ama sözlerime şöyle başlamak istiyorum. Basından öğrendiğimize göre karne günü CNN muhabiri çocuğun birisine ne olmak istediğini sorar? Çocukcağız”Cumhurbaşkanı” olmak istediğini söyleyince peki der muhabir: Siyasete nereden başlamak istiyorsun ?Diye sorunca da bu sefer de cevap olarak: “muhtarlıktan” başlayacağını söylemesi üzerine, Vekil Tuncay Özkan’ın kanı donmuş hatta demesi ile kalbi falan sıkışmışmış.!!!
Şimdi eğer bu çocuk CNN muhabirine onların istediği türden cevaplar vermiş olsaydı, sanırım akıllı çocuk olurdu, zeki çocuk olurdu, ilerde kendisinden çok şey beklenirdi ve öve öve bitirilemezdi. Burada asla bir çocuk ayrımı yapmıyorum, bana göre her çocuk eğitimin temel taşıdır. Her çocuk Türkiye için temel faktördür. Her çocuk gerçekten özeldir. Her çocuk Ülkemizin ihtiyaç duyduğu bir akıl kutusudur… Sizinde aklınıza geldi değil mi? Önce siyasete muhtarlıktan başlamak. Ama ne diyorlardı üstün akıl sahipleri artık muhtar bile olamaz. Muhtarlığı bile kendilerine nasip olmasını çok görenler hiç Cumhurbaşkanı olmasını üstün akıllarının ucundan bile geçirmemişlerdir her halde… Ama tarih nelere şahit olmuştur bu ülke de, bu ülke de ne badireler atlatılmış ne umulmadık işlere imza atılmıştır. Velhasıl biz biraz da bu siyasi söylemleri böyüklerimize bırakıp biz ana işimize yani eğitim konusuna dönelim.
Derslerimde hep öğrencilerime şunu örnek vermişimdir. Çocuklar oyun oynamak hakkınız ama siz bu hakkı öylesine abartıyorsunuz ki; sonuçta aileleriniz yahut okul sizden yeterince istifade edemiyor yani demem o ki; topun peşinde koştuğunuz kadar kitabın peşinde koşsaydınız eminim çok şey değişir ve anlam bulurdu. Çocuk aynen bir sürahi gibidir. Siz ona ne verirseniz o şekle bürünür. Kabın içerisinde bal da olabilir yahut zehir de bulunabilir. İşte bu doğrudan doğruya verilen eğitimle ilgilidir. En sevdiğimiz ve geleceğimiz olan göz bebeklerimizi ya kendi elimizle bir kötülüğün içine iteceğiz yahut aldığı edep ve terbiye ile örnek bir şahıs, dini bütün bir erdemlilik abidesi olarak vatan millet yolunda hizmetlerle yükümlü bir ağ örmesine zemin hazırlayacağız. Hiroşima ve Nagazaki gibi şehirlerine atom bombası yemesine rağmen bir Japonya nasıl kalkınmış, bir Almanya birinci ve ikinci dünya savaşlarında hezimete uğramış ama nasıl en kısa zamanda eski gücünü aşmış bunun doğrudan milli bir seferberlik addedilerek “a “dan “z “ye tüm toplumsal bağlamda esaslı bir çalışma teşviki ile hamleler yaptırılarak enerjiden sinerji oluşturulması gerekirken, biz hep bir yanımızı boş bırakmanın gafletinden uyanamadan kendimizi batılıların kucağına teslim etmenin rahatlığı ile, onların ürettiklerine montajla kendimizi inandırıp reel sektörde tarım ülkesi olmanın ve dışa bağımlılığının sefasını sürüyorduk!
Bizler açık konuşacak olursak bugüne kadar okullarda çocuklarımızı daha ilkokuldan başlatarak uyu uyu yat uyu ile kandırdık. Onlara materyalist bir eğitim sunduk. Çünkü yeni yönetim kadrosu Osmanlı eğitim örgüsünden şöyle el kadar bile istifade etmemeye yeminli imişler ki; eğitimin içerisine daha ilk anlardan itibaren Yahudi kökenlileri bunların başına göreve getirdiler. Onların milli eğitim adına yapacakları, asla özünde ve sözünde milliliği kendine şiar edinmiş dinine diyanetine bağlı Anadolu çocuklarını, gerçek mana da yetiştirmek değil, inançlarından uzaklaştırmak çağdaş ve modernizm adına kendi değerlerine düşman olarak yetiştirmekti. Biz yeryüzünde yaşanan olayları hep dünya gözüyle ölçeğe alıp, aklınıza gelen her şeyi her olayı para maddiyat zenginlik şan şöhret peşinde koşmak olarak addeddik. Gözümüz hep bunlara takıldı. Yaşantımız bunlarla ilişkilendirildi. Biz üstünlük üstün olma hali deyince hep maddi değerleri yani parayı düşündük. İnsanın dünyasına nüfuz edemedik. Onu gerçekten açlık duyduğu şekline sokamadık ve ihtiyaç duyduğu vasıtaları tedarik etmekten hep bilerek uzak kaldık. Çocuklarımız hep ikilemde kaldılar. Zengin olan ülkeler neden kısa zamanda bu sanayileşme sürecini yakaladılar da biz onların bu durumlarına gelme de niye yüz yıldır cevap veremiyoruz dendikçe de suçu hep birilerinin üzerine yani Osmanlıyı suçlayarak geçmişimizi karaladık ve tek cevap seçeneğimiz olarak yıllarca bu böyle devam etti. Milli gelirimizin düşük olmasını bile yine Osmanlıyı suçlayarak geçiştirdik. Artık öcü bulunmuştu. Her olumsuzlukta verilecek tek cevap Osmanlıydı ve günah keçisi olmuştu. Hâlbuki insanlığın sahip olması gerekeni soygun yaparak kazanmak değil, kendi öz nitelikli değerleriyle varlığını sürdürebilmektir. Bugün Avrupalı ülkeler kendi vatandaşlarına kültürel birikimlerini sunmanın telaşı içerisinde sürekli bir arayışta bulunurlarken bunu bizim elimizden almanın da envayi çeşit ayak oyunlarından bir an bile geri durmadılar. Ne alın teri ne insanca yaşama ve ahrete hazırlık gibi bir kaygıdan ziyade hep bencilliği ön plana alan boş bir telaş bize salık verildi.
Kalkınma kardeşlik milli duygular yerine tek tipliliği esas alan bir düzenleme ile yaklaşık yüz yıldır halkıyla barışık olmayan bir zihniyetin laikçi tutumu bizi kardeş yerine hasım olmayı öğretti. Bugüne kadar ülke de cereyan eden tüm olumsuzluklar 12 Eylül ve ondan öncekiler dâhil hepsi de bu eğitim sistemin de yetişen bizim çocuklarımız tarafından icra edildi. Ahlak eğitimin baş köşesinde yer almalıdır. Ama bu laik ahlak çizgili bir argüman değil, doğrudan İslam ahlakına bağlı bir argümanlar zinciri olmalıdır. Bugün Avrupa’nın sistemi kendi ahlaki değer yargısına uyan bir anlayışı vatandaşlarına salık verir uygular ama bizim modelimiz de kendi milli ahlaki değer kaideleri modelimiz olmalıdır, ahlaksız bir insan ilimle de donatılı olsa yine tehlikelidir. Eğri cetvelden doğru bir çizgi çıkar mı? Ahlak vicdandır. Ahlakın olduğu yer de kanun susarmış. Körpe beyinler güzel ahlakla süslenirse ve uygulanırsa ve de hayata geçirilirse anlam bulur.
Lenin’in bir sözü var. “Her millet komünist olacaktır. Yalnız Müslümanları komünist yapamazsınız. Bunun için onları ilkin dinlerinden uzaklaştırmak gerekir”…Evet Türkiye, asla komünist olmayacaktır, ama dinlerinden uzaklaştırma konusunda ise en başından buyana çok başarılı olduklarını da, inkâr edemeyiz. Çünkü bunun için, onların istediği her zemin hazırlandı. Kendine küskün, batıcı, egosu üstün, batıya hayran, özentili, kompleksi boyunu aşmış, laikçi, milli ve tarihi değerlerinden nefret eden, kendi inancına düşman bir nesil geldi. Kavgamız büyük. Çare yeniden milli bir duruştur. Özüyle bütünleşen bir milli kimliktir. Türkiye’nin temel meselesi “ DAHA FAZLA YANLIŞTA ISRAR ETMEDEN, KENDİ ÖZÜMÜZE GERİ DÖNÜŞÜ HIZLANDIRMAKTIR.”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.