Emevîler Döneminde İlim Seferberliği ve Tercümelerin Başlaması (2)
19 Haziran 2020, Cuma 08:52Arapça’da, İlm el-Hey’e veya İlm el-Felek denen astronomi ilminin temel taşları konmaya başlanmıştır. İslâm öncesi Arap şiirinde 300 den fazla yıldızın ismi geçer. Milâdi 7. Yüzyılda Hâlid b. Yezid, içinde astronomik ögelerinde bulunduğu, Filozof Ptoleme’nin “Kitab es-Semere” kitâbını Arapçaya çevirtmiş ve bu tercümeler devam etmiştir. Fakat o dönem Müslümanları, Yunanlıların zıddına evrenin durağan değil, döneğen olduğunu yâni dünyâ ve evrendeki varlıkların döndüğünü fark etmişlerdir.
Emevî devletinin ilk halîfeleri, Yunan antik eserlerinin tercüme edilmesi işini en üst düzeyde ele almışlardır. Muaviye ve diğer halifeler, İbni Asâl ve Ebû el-Hakem gibi Yahûdi ve Hristiyan doktorlar kullanmış ve bu doktorlara antik eserleri tercüme ettirip onlardan faydalanmışlardır.(1) Bilâhare Emevî halîfesi Mervan b. Hakem’in Yahûdi asıllı doktoru Maserceveyh, yine halîfelerin emriyle Yunancadan birçok kitaplar tercüme etmiştir.(2)
İlim ve ilim adamı husûsundaki hoşgörüye bakın ki; İslâm Halîfeleri özel doktorlarını Yahûdilerden ve Hristiyanlardan seçmekte bir beis görmezlerken,(3) bunlardan asırlar sonra 1241 yılında bile, Avrupa’da Yahûdi ve Müslüman doktorlara tedâvi olanlar aforoz edilmiş ve çok ağır cezalara çarptırılmışlardır.
11. Asırda Bağdat’ı ziyâret eden Yahûdi seyyah Benjamin, şehirde 40 bin Yahûdi’nin yaşadığını ve Dicle Nehrinin iki yakasında 28 âdet Sinagog gördüğünü yazmıştır.(4)
Emevîler başka hususlarda son derece ırkçı davransalar da, ilim ve ibâdet husûsunda dil, din, mezheb ve meşreb farkı gözetmemişler, son derece toleranslı davranmışlardır. Şam’daki Emevî Câmii ile ilgili uygulama buna en güzel örnektir.
Şam şehri Müslümanlar tarafından bir bölümü sulhla, bir bölümü savaşla alınmıştır. Müslümanlar savaşla aldıkları yerlerde, teâmül gereği istedikleri kiliseleri câmiye çevirmişler, sulhen alınan yerlerde ise gayri Müslimlerin mâbetlerine dokunmamışlardır.
Şam’ın da yarısı sulh, yarısı harple alındığı için, bir Hristiyan bazilikasının üstüne yapılan Emevî (Ümeyye) Câmisinin yarısında yâni, doğusunda Müslümanlar, batısında da Hristiyanlar 70 seneye yakın ibâdet etmişler, bir tarafta namaz kılınırken, bir tarafta Hristiyan ayinleri yapılmıştır.(5)
Hz. Muhammed’e peygamberlik görevi verilmeden önce, Bizanslı ustalar Kâbe’nin tamirinde kullanılmış, Mescid-i Nebevî’nin aydınlatılmasında Hristiyanların kullandıkları kandillerin kullanılmasında bir beis görülmemiş,(6) yukarıda zikredildiği üzere bilâkis bunu yapan kişi Peygamberimizin duâsına nâil olmuştur. İlim, kültür, sanat husûsunda gayri Müslimlerden faydalanmaktan asla geri durulmamıştır.
M.Ö. 3. Asırlarda Mezopotamya bölgesinde iki büyük güç olan Yunanlılar ve Persler (Sâsâniler, İranlılar) devamlı savaş halindedirler. Persler Yunanlılardan aldıkları esirleri, Îrân’ın Cündişapur bölgesine yerleştirmişler. Yine bu dönemlerde Roma ve Bizans idârecileri ve imparatorları ile anlaşamayan filozofların da, okulları kapatılıp sürgün edilince, onlarda Cündişapur’a, vatandaşlarının yanına gelmişler. Böylece Îrân’ın bu bölgesi Yunan, Pers ve Hint (Hindistan’a yakın olması hasebiyle) kültürünün karışması, gelişmesi sâyesinde ilim-fikir-kültür merkezi hâline gelmiştir.(7)
Bu şehrin kapısının üstünde “Bilgi ve fazilet, kılıç ve pazudan üstündür” yazarmış. Özellikle tıp alanında temâyüz eden bu bölgeden yetişen insanlar, saraylarda idârecilerin doktorları olmuşlardır. Peygamber Efendimizi, Ashaptan birçoğunu tedâvi eden Hâris b. Kelede es-Sakafî(8), ayrıca İbni Hâzim ve İbni Ebî Rûmiyye et-Temimi gibi bâzı kişilerin bu bölgede eğitim gördüğü bilinmektedir.(9)
Müslümanların Îrân’ı fethettiği 738’li yıllarda bile burada ilmi faaliyetlerin devam ettiği görülmüş ve buradan hilâfet merkezine hızlı bir ilim adamı akımı başlamıştır. Çünkü burada ve İskenderiye, Harran, Antakya, Urfa gibi yerlerde, maddî imkânsızlıklar içinde kıvranan ilim adamlarına, İslâm Halîfeleri çok itibar göstermişler, onları dâvet etmişler, maddî imkânlar sağlamışlar, onların hilâfet merkezine gelip, ilmî potansiyeli yükseltmelerine vesile olmuşlardır. Ayrıca buradan gelen bilginler Hint kültürü ile tanışık oldukları için, İslâm âlimlerine bu kültürü de aktarmışlar ve aşılamışlardır. Bu sâyede Abbâsîler döneminde Hindistan’dan kervanlarla Hint âlimleri ve kitapları Bağdat’a taşınmıştır.(10)
Dipnotlar:
1- Fuat Sezgin, “İslâm’da Bilim ve Teknik”, Çev. Abdurrahman Aliy, Yayına Hazırlayan: Hayri Kaplan-Abdurrahman Aliy, Türkiye Bilimler Akademisi ve T.C. Kültür ve Turizm Bak. Ortak Yay. Ank. 2007, c. 1, s. 3.
2- Adnan Demircan. “Derin Târih Dergisi, sayı 71, s. 96.
3- Fuat Sezgin, a. g. e. c. 1, s. 97.
4- “Ortaçağda İki Yahûdi Seyyahın Avrupa Asya Afrika gözlemleri”, M. S. 1165-1173, Türkçesi: Nuh Arslantaş, Kaknüs Yay. İst. 2001, s. 66-70.
5- Bekir Karlığa, “Ah Endülüs”, Derin Târih Dergisinin özel sayısı, 2015, s. 132.
6- İbrâhim Kalın, “İslâm ve Batı”, İsam Yay. İst. 2015, s. 65.
7- Hilmi Ziya Ülken, “Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü”, s. 69.
8- Mustafa Demirci, “Beytü’l-Hikme”, İnsan Yay. 2. Bas. İst. 2016, s. 37.
9- İbrâhim Sarıçam, Seyfettin Erşahin, “İslâm Medeniyeti Târihi”, TDV Yay. 11. Bas. Mart 2018, Ank. s. 50.
10- W. Barthold, M. Fuat Köprülü, “İslâm Medeniyeti Târihi”, TTK Yay. 3. Bas. Ank. 1973, s. 32.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.