Emevîler Döneminde İlim Seferberliği ve Tercümelerin Başlaması (3)
22 Haziran 2020, Pazartesi 09:18Müslümanların Îrân’ı fethettiği 738’li yıllarda bile burada ilmi faaliyetlerin devam ettiği görülmüş ve buradan hilâfet merkezine hızlı bir ilim adamı akımı başlamıştır. Çünkü burada ve İskenderiye, Harran, Antakya, Urfa gibi yerlerde, maddî imkânsızlıklar içinde kıvranan ilim adamlarına, İslâm Halîfeleri çok itibar göstermişler, onları dâvet etmişler, maddî imkânlar sağlamışlar, onların hilâfet merkezine gelip, ilmî potansiyeli yükseltmelerine vesile olmuşlardır. Ayrıca buradan gelen bilginler Hint kültürü ile tanışık oldukları için, İslâm âlimlerine bu kültürü de aktarmışlar ve aşılamışlardır. Bu sâyede Abbâsîler döneminde Hindistan’dan kervanlarla Hint âlimleri ve kitapları Bağdat’a taşınmıştır.(1)
Antik dönemin (Mîlâttan önceki dönemin) ender kütüphânelerinden İskenderiye Museion Kütüphânesi, Büyük İskender’in M.Ö. 334 yılında Mısır’ı fethinden sonra kurulmuş, içine Târihlerin kaydına göre 400 bine yakın kitap toplanmıştır. M.Ö. 48 yılında Roma İmparatoru Jüll Sezar (M.Ö. 100-M.Ö. 15) tarafından İskenderiye kuşatması esnasında yakılmış, ikinci defa da Hristiyan İmparator Theodosius zamanında yakılmış bu yangınlarda pek çok antik Mısır ve Yunan eseri yanıp kül olmuştur.
Bu yangınlar ve ilim adamlarına yapılan baskı ve tahakkümlerden sonra, bir Hristiyan patrik bu kütüphâneyi kapatır ve ilim adamlarını kovar. Birçok ilim adamı Roma ve Hristiyan zulmünden kurtulabilmek için doğuya yâni Îrân’a kaçmıştır. Özellikle Nasturîler yangından kurtulan kitapları Îrân’ın Cündişapur bölgesine nakletmişlerdir.(2)
Başka bir Hristiyan İmparator olan Justinian, Atina ve İskenderiye’deki felsefe okullarını kapatıp, buralardaki Nasturîleri (bunlar da Hristiyan olmalarına rağmen, Ortodoks mezhebinden oldukları ve farklı görüşleri olduğu için) mezhep fanatizmi sebebiyle sürdüğünden dolayı, onlarda Cündişapur bölgesinde toplanmışlardır.(3)
Müslümanlar Îrân’ı fethedince ilme ve ilim adamına duydukları saygı sebebiyle, buradaki ilim erbâbını koruma altına almışlar ve büyük imkânlar sağlamışlar, kitaplarını muhâfaza altına almışlardır. Bu sıcak yaklaşıma mukabele olarak da Cündişapurdaki Nasturî, Romalı, Bizanslı âlimler, Yunan eserlerini Arapçaya tercüme işinde Müslümanlara çok yardımcı olmuşlardır.(4)
Astronomi ile ilgili ilk kaynak kitap mesâbesinde olan Batlamyus’un o dünyâca meşhur Almagest isimli eseri de İskenderiye kütüphânesinden Cünduşapura nakledilmiş, tek nüsha olan bu eseri Müslümanlar Arapçaya tercüme ettirip dünyâya tanıtmışlardır.(5)
Bu dönem; daha sonra çok gelişip İslâm Medeniyeti adı ile bir milenyuma yakın dünyâya mührünü vuran çağın temellerinin atıldığı dönemdir. Bu dönemde ekilen bu fikir coşkunluğu, Abbâsîler döneminde biçilecek ve “Beytü’l-Hikme” adı altında dünyânın ilk ciddi üniversitesinin temeli atılacaktır. Bu dönemdeki fikir ve felsefe akımları, serbest münâkaşa ortamı, fikirlere müdâhale edilmemesi başta mûtezile olmak üzere birçok mezhebin de fikir tohumlarının yeşerdiği dönemdir.
Fikir tartışmaları, ilmi münâzaralar câmilerde, evlerde, mekteplerde, meydanlarda hatta halîfenin sarayında bile yapılır olmuş, müthiş bir fikir cereyanı başlamıştır. Tercümeler sâyesinde elde edilen çeşitli ilimler tedvin ve tasnif edilmiş (toplanmış ve branşlara ayrılmış), hatta kitap hâline getirilmiştir. Yeni Müslüman olan halkların fikrî ve fiilî problemlerine çâreler aranmış, ilmî bir seferberlik başlamıştır.
Câhiliye döneminde Arapların, çölde yön bulmak, kaybolmamak için ay, güneş ve yıldızların hareketleri husûsunda merakları ve temel bilgileri vardır. Müslüman olduktan sonra bu merak daha da fazlalaşmıştır.
Çünkü namaz vakitlerinin tâyini, câmi kıblelerinin tespiti, çölde namazda yöneleceği kıble istikâmetinin doğru olarak bulunması, ramazan ayının başlangıç ve bitişi, bayram günlerinin doğru hesaplanması için gerekli olan astronomi ilmine ayrı bir önem vermişler, özellikle bu husustaki kitapları tercüme ettirmeye başlamışlar, tabii ki bu ilimle ilgili, alâkalı olan matematik, fizik, kimya, cebir gibi ilimlerle de detaylı araştırmalara başlamışlardır. Bu ilimlere yemeklerinden daha fazla önem verir hale gelmişler, çünkü günde iki defa yerlerse, beş defa Allah’ın huzuruna namaza durmuşlardır.
Mısır’ın fethinden sonra Müslümanlar papirüs kâğıdına ulaşmışlar, ilim malzemesi kolay elde edilir hâle gelmiştir. Müslümanlar arasında ilim, tercümeler, kitap sevgisi aşk deresine ulaşmıştır.(6)
Dipnotlar:
1- W. Barthold, M. Fuat Köprülü, “İslâm Medeniyeti Târihi”, TTK Yay. 3. Bas. Ank. 1973, s. 32.
2- Cündişapur: İran’da bir bölge. Pers-Yunan savaşlarında alınan esir Yunanlılar buraya yerleştirilmiş, daha sonra Yunan ve Roma bölgelerinde değişik sebeplerle kapatılan okulların hocaları, değişik sebeplerle sürgün edilen filozofların, kaçması gereken bilim adamlarının toplanma yeri olmuş. İran kisralarının bu insanları himâyelerine almaları netîcesi ilmî potansiyeli olan bir bölge hâline gelmiştir. Yakın olması hasebiyle Hint kültürü ile de bilgi alış-verişinde bulunan bu bölge, özellikle doktorları ile ünlü hale gelmiştir. Hz. Ömer döneminde barış yoluyla İslâm topraklarına katılan bu bölgede yetişen doktor, mütercim ve diğer ilim dallarına mensup kişiler, Emevî ve Abbasiler döneminde devlet kademelerinde önemli hizmetler vermişlerdir.
3- Mustafa Demirci, “Beytü’l-Hikme”, İnsan Yay. İst. 1996, s. 37.
4- Ahmed Emin, “Fecru’l-İslâm”, Çev. Ahmed Serdaroğlu, Kılıç Kitabe. İst. 1976, s. 32.
5- Ahmed İsa – Osman Ali, a. g. e. s. 141.
6- Ahmed İsa – Osman Ali, a. g. e. s. 115.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.