Endülüs Döneminde İlim Âlim (4)
22 Temmuz 2020, Çarşamba 08:54Güstave Lebon (1841-1931) şöyle der: “Avrupa’nın kara bir barbarlık içine daldığı bir devrede, Bağdat ve Kurtuba gibi, İslâm’ın hüküm sürdüğü iki büyük merkez, parlak nuruyla dünyâyı aydınlatan bir medeniyetin ocaklarıydı.”(1) Amerikalı medeniyet târihçisi Will Durant; “bugün bile Endülüs Medeniyeti mirası olan el Hamra Sarayı, Kurtuba Ulu Câmi gibi eserleri yapmak mümkün değildir” der.(2) Ve şöyle devam eder: “Endülüs, hiçbir devirde, Müslüman Fâtihlerinin zamanında olduğundan daha dirâyetli, daha adâletli ve daha güzel yönetilmedi.” Büyük bir dînî müsâmahanın hüküm sürdüğü İslâm beldesinde, öyle bir duruma gelindi ki; Endülüs’ün millî geliri, o dönemdeki bütün Hristiyan devletlerin gelirinden daha yüksek idi. Tarımda Müslümanların üstünlüğü kıyas kabul etmiyordu. Birçok meyve ve sebze Müslümanlardan öğrenildi.”(3)
Her kemâlin bir zevâli var atasözünde olduğu ve her devletin zevâlini fitne ve ahlâksızlığın getirdiği gibi, Endülüs medeniyeti de bu ve benzeri sebepler yüzünden izmihlâle (çöküşe, batışa) doğru gitmiş ve yıkılmıştır.
Endülüs Müslümanları son zamanlarında öyle bir fitne ve fücur içine düşmüşler ki; bırakalım şehirleri, her kaza bağımsızlığını ilân etmiş ve ayrı bir devlet olma iddiasına girmiştir.(4) Fakat bunun vebâlini öyle çekmişler ki; onların başına gelen terör, tedhiş, zulüm ve işkence belki dünyâda hiçbir milletin başına gelmemiştir. Onun için târihçilerin şöyle bir değerlendirmesi vardır: “İslâm târihinin en dramatik olayı, Endülüs’ün Haçlılar tarafından alınmasından sonra Müslümanların başına gelen olaylardır. Osmanlı târihinin en acıklı olayı da; Osmanlının Balkanlardan çekilirken başına gelen fecâatler ve denâatlardır.” Bu felâketlerin yegâne sebebi de, Müslümanların fitne, fücur ve çekememezliğe mübtelâ olmaları, birlik ruhundan uzaklaşmalarıdır.
Hz. Ömer Kudüs’ü Hristiyanlardan almış, hiçbir zulüm ve katliam yapılmamıştır.(5) M. 1099 târihinde Hristiyanlar Kudüs’ü Müslümanlardan alınca bütün Müslümanları katletmişlerdir. Selahaddin Eyyubî tarafından yeniden Haçlılardan geri alınan Kudüs’te yine hiçbir olumsuzluk olmamıştır. Haçlıların her uygulaması böyledir:
Mıchel Balivet’in yazdığına göre; Haçlıların Kudüsü almalarına şahit olan Khoniates isimli Bizanslı bir kronikçi, kendi dindaşlarına karşı şöyle serzenişte bulunur:“Haçı omuzlarında taşıyan sizler, Hristiyan ülkeleri yakıp yıkıyorsunuz. Haçla birlikte Haçı yok ediyorsunuz. Müslümanlar Kudüs’ü aldıklarında böyle davranmadılar. Halka gönül yüceliği gösterip, insanca davrandılar. Hristiyan kadınlara tecavüz etmediler. Hristiyan mezarlarını bozmadılar. Düşük bir kurtuluş parası karşılığında herkesin özgürlüğünü kazanmasına izin verdiler. Kendilerininkinden farklı bir dinde olan insanlara karşı ne kılıç ne ateş kullandılar, ne zulüm ettiler ne de aşırı vergi aldılar. Oysa Latinler, Tanrı adına Haçlı Seferi’ne çıkan ve dinimizi paylaşan Hristiyanlar,bunun tam aksi davrandılar.”, “öyle bir zulüm uygulanmış ve o kadar çok Müslüman kadın esir edilmiş ki; 4 tane Müslüman kadın bir dinara alınıp satılmıştır.”(6)
Endülüs’ün Müslümanlar tarafından alınışını H. Peres: “Hiçbir galip halk mağlup halka Endülüslüler kadar hoşgörülü davranmamıştır.”(7) Sözüyle değerlendirirken, Haçlılar geri alınca, Müslümanlara akla hayâle gelmeyen vahşetleri uygulamışlardır. Haçlıların kendi yazdıkları kitaplardan misaller çok ama kitâbımızın konusu Endülüs târihi değil, Endülüs Medeniyeti olduğu için, detaya girmiyorum. sâdece şu değerlendirmeyi arz edeyim:
Prof. Dr. Mustafa Hâlidi, Misyonerlerle ilgili eserinde şöyle yazıyor: “Batı bugün İsrail’e Filistinli Müslümanlara yaptıklarından dolayı hiç bir şey demiyor ve yapmıyor. Çünkü onun ruh derinliklerinde de aynı sadistlik vardır. Zira bugün İsrail’in yaptığını onlar geçmişte Endülüs Müslümanlarına fazlasıyla yaptılar.”(8)
Endülüs’ün son dönemlerinde, Fitne fücur cadı kazanı gibi kaynamıştır. Siyâsî ve mâlî hırslar hudut tanımamış, dînî ve itikâdî değerler yok durumuna düşmüştür. İlim ve irfân sıfıra müncer olmuş, o dünyâya nam, şan veren Endülüs âlimleri; İbni Heysem (965-1039), İbni Rüşd (1126-1198), İbni Bacce (1077-1138), İbni Tufeyl(1106-1186), İbni Haldun (1332-1406), İbni Arabî (1165-1239) gibi âlimleri kovmuşlar, sürgün etmişler veya kaçmaya mecbur bırakmışlardır.(9)
Dipnotlar:
1- Şaban Döğen, Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi, Yeni Asya Yay. İst. 1987, s. 6.
2- Mustafa Hizmetli, “Ah Endülüs”, Derin Târih Dergisinin özel sayısı, 2015, s. 105.
3- Will Durant, a. g. e. s. 199, 206.
4- Mehmet Özdemir, “Endülüs Müslümanları” s. 144-152.
5- Mıchel Balivet, “Ortaçağda Türkler”, Çev. Ela Güntekin, Alkım Yay. 2005, s. 87.
6- Mıchel Balivet, “a. g. e. s. 75, 86.
7- Mehmet Özdemir, “Endülüs Müslümanları-Medeniyet Târihi. s. 26.
8- Mustafa Hâlidi, Ömer Ferruh, “Misyonerler (İslâm Ülkelerinde Emperyalizm ve Askerleri)” Araştırma Yay. İst. 1991, s. 27.
9- Roger Garaudy, “Endülüs’te İslâm”, s. 197, 285.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.