ESİNTİLİ SÖZLER VAR
23 Eylül 2020, Çarşamba 09:27Niyeti, bakışı, gayreti, geleceğin Türkiye’si ile müşterek olmayanların, attığı çamurlara, söylediği yalanlara, çevirdikleri dolaplara ve manipülasyonlara aldanarak hızını alamayan ve ön yargı ikliminden şiddetli poyraz estirenlere sözlerim gelsin diyeceğimde, demiyorum. Çünkü sizler yine bildiğiniz gibi hareket edip, düşüncenizi kinlendirerek, ülkeye yönelik topyekûn saldırının büyük fotoğrafını göremeyecek kadar saf ya da kasıtlı ve sadece kişiyle uğraşarak, enerjinizle, bu ülkeye saldıran/ saldırtan ve arkalananların hanesine katkıda bulunuyorsunuz da haberiniz yok. Eğer bilseydiniz yapmazdınız bunları. Bir insanı sevmemek ayrı, fakat o insanı merkeze alıp tüm eylemleri ona yönlendiren algı operasyonlarına kanarak, düşmanın ekmeğine yağ sürme yarışına girmek ayrı. Ne diyeyim ülkemize saldıranlarla bunların arkasında duranların ve o oluşturulan ihanet çetesinin kötü niyetlerini ve onların yapmak istedikleri emellerinin gerçek büyük fotoğrafını göremeyecek kadar basiretsizlik ve akıl tutulması eylem ve söylem fakiri olanların bu durumları karşısında, benim bunlara, söyleyecek artık hiç bir şeyim kalmıyor. Rabbim cümleye basiret ver. Âmin
SEVMEK PAYLAŞMAKTIR.
Biliyor musunuz dostlar, insan hakaret ettikçe kazanmış gibi gözükürmüş ama her saldırıda gücü biraz daha azalırmış. Yaptığı haksızlıkla veya yapamadıklarıyla ya da olmayan vicdanıyla zamanla kendi içinden de yara almaya başlarmış. Bu nedenle aslında zamanında yapılamayan bir eylem söylenmeyen bir söz ona öyle bir ders olurmuş ki içeriden; Netice de sürekli kafası onunla meşgul olur ve içinden bir türlü atamazmış.
İnsan için en büyük tehlike, hatta insanlık için geçerli olan en büyük tehlike nedir diye sorsalar; kim bilir ne tür cevaplarla karşılaşacaktır insanlık. Cevabını söyleyim. Küçümsemek, önemsememek, kaale almamaktır. Bu da kibir denilen illetle ilgilidir. Yerdeki karıncayı çiğniyor görmezlikten geliyorsak bu vicdanımızın küçük olmasıyla alakalıdır.
Yolda gördüğümüz birini tanımamazlıktan geliyorsak bu da kendimizi megolomen görme hastalığına tutulmuş olmamızdandır. Nikolay Çavuşeski’nin tutulduğu kompleks hastalığı gibi. Velhasıl; insan ruhunda ve bedeninde duymalı, acıyı sancıyı, hissetmeli aynı zamanda bildiklerinin acısını sancısını varsa eğer vicdan denilen süzgeci.
Diyor ki; Dostoyevski;”Bir ağacın önünden geçerken onu sevmeden onun varlığını ve onun varoluşundan doğan sevinç ve mutluluğu duymadan, nasıl geçebilir insan”…
Bizler kedi severiz, köpek sever reklam amaçlı gezdiririz ama iş insan olunca söz konusu insansa değer vermeyiz. Hani “insanı yaşat ki devlet yaşasın diyordu “atalarımız.
Sevgimizi esirgeriz. Belki de gurur ve kibir yaparız. Bütün ayrılıklar önce fikirlerde başlar değil mi? Hâlbuki ışıkların kavga etmesine ne gerek var? Fakat her şeyin kavga sebebi “benlik duygusu ve gurur ve kibir değil mi?”
Biz yılan ve akreplerden korkar çekiniriz haliyle. Ya kalplerindeki çiçekleri kendiliğinden solduranlara ne demeli?
İnsan da açılan en önemli yara; şöhret duygu ve tutkusu ile "ben bilirim" kibir hastalığıdır.
İnsan yeri gelince Çernobil’den daha tehlikeli olabiliyor.
Su misali kıvrım kıvrım akar ya! Diyen NFK(Rahmetli) insana böyle yaklaşımda bulunurken
Bu büklümler onun aynı zamanda içindeki taşıdıklarını da beraberinde götürmesi demektir.
Dikkat edelim de götürürken; etrafımıza hakaretler yağdırmadan, kimseyi küçümsemeden, dışlamadan horlamadan gidelim.
Yarın huzuru mahşerde bunların hesabını bizden soracaklar.
İNSAN HAYATININ DÖNÜM NOKTALARININ “AN “OLDUĞUNU UNUTMAYALIM.
Her şey o an’la başlayıp bitmiyor mu?
Şöyle bir cümle okudum bugün:”Sevgi boş sözle olmaz. Sevmek ilgilenmektir. Sevmek zaman ayırmaktır. Sevmek paylaşmaktır. Başkaları için yapılan özveride gizlidir hep mutluluk”
Anlayan var mı bu sözleri…?
TAŞ YERİNDE AĞIRDIR.
Ne olursa olsun bir gün anlaşılacaktır. İnsan sadece yaptıklarından değil, yapmadıklarından/yapmak istemediklerinden de sorumludur. Çünkü gücü iyiliğe yettiği halde yapmamasından, teselli bekleyen komşuya göstermeyi esirgediği ilgisizlikten/Aranılmayan bir dosttan ve ziyaret edilmeyen hastadan da sorumludur. Kelimelerin hazinen lügatin ne kadar dolu olursa olsun yerli yerince kullanılmayan bir hazine neye fayda sağlar ki? Nefsini tatminden başka! Yerinde kullanılmayan bir enerji sinerjiye dönüşür mü? Avazın çıktığı kadar bağır! Ben biliyorum diye? Sadece kendini kendin duyar, sesin kadar var olursun. İnsan görmediği bir ilgisizlikten de ruhen ölürmüş. Sen ezberindeki lügatlerini silerken, bizim içimizde taşıdığımız güzellikler tazeliğini hepten koruyarak, itinayla/solmaması için/en derinlere kazınarak saklanıyor ve dikkat kesilip hep gizli kalıyordu olan biten, onun için işte anlayamazsın bunları….
ŞİİRSİZLİK HİÇ OLMUYOR.
Gurban Olduğum Canlar.!
Nefsinize En Büyük Darbeyi Vurmak İçin
Oradasınız.
Dünya Penceresi Aralığını Kapatsanız.!
Hala Dünya Kokmaya Devam Mı?
Orası Mahşerin Provası,
Herkesin Kendi Derdine Düştüğü
Kimsenin Kimseyi Tanımadığı
Bir Damla Tefekkürün
Bir Damla Gözyaşının
Muhasebesi
Teslimiyetin
Kavuşma Ümidinin,
Sevincin,
Kardeşliğin,
Coşkunun
Benlikten Kurtulmanın Yeri.!
Kısaca Düğün Gecesi Muhabbeti
Sevgiliye Kavuşulan Yer...
En Yüce Dosta Varılma Şükrünün Edası
Enaniyet Mıntıkasından Kurtuluş Sevinci
Yüreğimizden Kendimizi Söküp Attığımız Uhrevi Mekân...
Hâlâ Mı Dünya Kokuyorsunuz?
Yusuf Erdoğan,
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.