Esirlere Muamele ve Avrupalılar (1)
15 Nisan 2021, Perşembe 10:20Beşikteki sabilerini bile Türk düşmanlığı ile şoklayan Avrupalılar, savaş ve barışta ellerine geçirdikleri Türk esirlere çok kötü muamele etmişlerdir.
İncillerde esirlerin lehine olabilecek pek bir cümle yoktur.(1) Müslümanlık gibi, esirlere iyi davranılmasını, onların azad edilmesini, bu hususta kolaylık gösterilmesini tavsiye eden ayetler de yoktur. Bilâkis gerektiğinde onlara ceza uygulanmasının caiz olduğuna dair ayetler vardır. Mesela: “Efendisinin arzusunu bildiği halde onun icrasına hazırlanmamış veya ona göre amel etmemiş olan köle kırbaç darbeleri ile dövülecektir.”(2)
İslâm’ın peygamberi Hz. Muhammed ise, kölelerle hürler arasında hiçbir ayırım yapmamış, onlara son derece iyi davranmış ve davranılmasını emretmiş, onlarla oturmanın bile zül kabul edildiği bir dönemde onlarla oturmuş, muhabbet etmiş, beraber yemek yemiş ve kendisini tenkid edenlere de: “Bunda ne var. Ben de Rabbimin kölesiyim.”(3) demiş, köle azad etmeyi en büyük sevap olarak tavsiye etmiştir.
Meşhur bir Macar Tarihçisi olan Sandor Takats, Balkanlarda Osmanlı döneminde Osmanlıların esirlere muamelesi ile Hıristiyanların muamelesini karşılaştırır ve kendilerinin ne kadar vahşiyane davrandıklarını, Türklerden nefret ettiklerini yazar: “Bizde Türk’e karşı kin ve nefreti en üst tabakalar yayarlar. Türklerle yapılan savaşlar da devamlı bu duyguyu tazelediği için ‘Türk’ten daha zalim bir millet yoktur’ tarzında bir kanaat meydana gelmiştir. Böyle bir kanaate kapılmış olanlar, Türk esirliğinde inleyenlerin ıstıraplarına dair dolaşan her söylentiye kolaylıkla inanıyorlardı. Türk zindanlarında aç-susuz bırakılan Hıristiyanları ise sonsuz ıstırapları üzerine kronoloji kitaplarımızdaki kayıtları okuyunca, insanın bugün bile yüreği sızlar. Türk zindanlarında geçen tüyler ürpertici faciaları duyunca gözyaşlarımızı da tutamayız. Prangaların şakırtılarını, esirlerin canhıraş feryatlarını duyar gibi oluyoruz.
Fakat bu yerleşmiş kanaat ve onun mahsulü olan hayal, tarihi gerçeğe hiç uymamaktadır. Geçmişi örten perdeyi şöyle ucundan kaldırıverecek olursak, tarihi gerçek gözümüzün önüne serilir. Bu gerçek ise Türklerin Macar esirlerine dinlerine uygun şekilde insanca muamele ettiklerini şüpheye yer vermeyecek surette ortaya koyar. Padişahları, beylerin, paşaların emirleri ile değil esirlere işkence, parmakla bile dokunulmadığını esaretten kurtulanlar ilân ediyorlardı. Buna rağmen bizimkiler Türk esirlerinin uzuvlarını kesiyor ve çeşitli eziyetlerde bulunuyorlardı.”(4)
Türkler aleyhinde özellikle kilise mensuplarının pompaladığı iftira ve tezvir kampanyası neticesi, yakaladıkları Türkleri kazıklara oturtanlar, çengele takanlar, uzuvlarını budayanlar tarihlere geçmiştir.
Balkan Savaşları ve Avrupalılar
Osman Gazi, Ege sahillerini fethedince oğlu Süleyman Paşa’yı oranın idaresi ile görevlendirir. Bir müddet sonra Süleyman Paşa 20’şer kişilik sallar yaptırmak suretiyle karşı yakaya yani Rumeli sahillerine, Gelibolu kıyılarına çıkarma yaparak oraları almaya başlarlar ve Osmanlıların Balkan serüveni böylece başlamış olur, tarih 1356.
Bu tarihten sonra balkanlar parça parça fethedilir ve Osmanlı Viyana kapılarına dayanır. Aslında biraz yukarıdan bakıldığında, Macaristan, Romanya, Eflak fethedilmiş, Lehistan (Polonya) etki altına alınmış, Manş denizine dayanmıştır. İsveç Kralının Ruslarla yaptığı savaşlarda onlara sık sık yardım edilmiş, İsveç Kralı Demirbaş Şarl Ruslara yenildiğinde Osmanlıya sığınmıştır.
Osmanlı Balkanlarda son derece adil bir sistem uygulamış, siyasî hırslı, mevki ve makam heveslisi bazı kişilerin yaptığı küçük çaplı isyanlar bir tarafa bırakılırsa 19. Yüzyıla yani Batılıların Balkan milletlerini de ifsad edip aleyhimize kıyam ettirinceye kadar özellikle halktan ciddi bir tepki görülmemiştir. Zaten görülse uzun müddet Osmanlının Balkanlarda kalması da mümkün olmazdı.
Avrupa’da bir yerlere gelebilmenin, mevki ve makam sahibi olabilmenin birinci şartı Müslüman hele hele Türk düşmanı olmaktır.
Dipnotlar:
1- Halil Halid, a. g. e. s. 209.
2- Luka, X11/47.
3- “Mecmeu’z-Zevâid”, c. 9, s. 21.
4- Sandor Takats, a. g. e. s. 63; Mustafa Armağan, “Geri Gel Ey Osmanlı”, Ufuk Kitap, Ekim 2007, İst. s.100.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.