Fani Dünyada Geçinip Gidiyoruz
20 Kasım 2021, Cumartesi 08:15İki üç arkadaş bir yaz günü dinlenmek ve hoşça bir vakit geçirmek için bir su kenarına giderler. Su kenarı boyunca gezinirlerken uzaktan derenin içinde bir adam görürler. Adamın durumu gerçekten dikkat çekicidir. Adam, suyun içinde pantolonunu dizlerine kadar sıvamış vaziyette, durmadan elinde bir şeyler örmekte, diğer yandan sallayıp durduğu başının üstündeki bir çıngırak devamlı olarak çalmaktadır. Biraz daha yaklaştıklarında adamın sırtında bir yayık olduğunu ve ağzıyla da bir şeyler mırıldandığını görürler. Adama selam verirler. Adam selamı alır.
Biri merak içinde sorar:
Kolay gelsin. Kusura bakma ama sormadan edemeyeceğim, derenin içinde böyle durmadan bir o yana, bir bu yana ne yapıyorsun?
Adam: Hiç ne olsun der: Bizim köyün camisinin halıları kirlenmişti. Hoca birini arayıp duruyordu. Eh ben de boştum. İşte gördüğünüz gibi halıları; yıkıyorum. Artık Hoca bize birkaç kuruş verir, bu fani dünyada geçinip gideriz.
Bu sefer diğeri sorar: Ya bu başının üstünde devamlı sallanan çıngırak nedir?
A! O mu? Bizim komşunun bakla tarlası şu gördüğünüz derenin bitişiğindedir. Komşu giderken, şu bizim tarlaya da bakarsan iyi olur, demişti. Ben de zaten boşum. Çıngırak sallandıkça kargalar baklalara konmuyor. Eh artık komşu yarın hasat zamanında, bize bir iki teneke bakla verir herhalde. İşte ne yapalım, fani dünya geçinip gidiyoruz.
Bu sefer diğeri merakla sorar,
-Ya.. Şu elindeki nedir?
– O mu? Bizim komşunun oğlu askere gitmişti, ne zamandan beri bir mektupla kazak isteyip duruyordu. Komşu da bana rica etti. Ben de örgü örmesini biliyorum. Şurada boş duracağıma, hazır gelmişken onu da örüyorum. Eh artık buradan iki kuruş alsam fena mı olur? Ne yaparsın fâni dünyada geçinip gidiyoruz işte!
Biri yine dayanamayarak. Sırtındaki yayığı sormaya gerek yok, onu anladık, ama senin ağzın da boş durmuyordu, bir şeyler mırıldanıyordun, der.
Adam bu sefer : Ben Kur’an okumasını bilirim. Bir kaç defa hatim de ettim. Yasin-i Şerif ezberimdedir. Geçenlerde komşumuzun dedesi ölmüştü. Benden bir Yasin-i Şerif okuyup sevabını dedesine bağışlamamı istemişti. Ben de burada boş duruyorum. Hani boşken onu okuyayım demiştim. Her halde komşu artık bizi görür. Ne yapalım şu fani dünyada geçinip gidiyoruz, der…
Şu fani dünya, şu fani dünya….
Bizi içine alıp yalandan iki tur döndürüp bir köşeye atan yalan dünya. Yalan diyorum çünkü herkes kendine göre evirip kıvırıyor hayatı. Şekillendiren kendimiz çıkan şekli beğenmeyen yine kendimiz. Hikayedeki adamın yerinde ben olsam her işi ben mi yapacağım, benim kaç elim var demeye başlamıştım çoktan. Ama adam iş yaparken bile burada boş durmaktansa onu da yapayım dedim diyor. İşte erdem burada. Kolay kolay kimseye uğramayan erdem, özlü çalışma, her işi kendine yakıştırma… bir idi iki oldu, iki idi dört oldu…. Diye diye böyle insanların çoğaldığını görür ve yaşarsak, hayatta aç gözlülüğe kurban olmuş insanlar yerine emekle kazanmayı ve kazandığını alın teri bilip tama etmeyi öğreniriz. Ee zaten bunu da öğrendikten sonra bırak yalan dünya üç beş fazla dönsün, kimin umurunda….
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.