FEDAKÂRLIK
11 Kasım 2015, Çarşamba 00:00Uğruna can feda nazlı vatanın
Sonunu Hak bilir bize çatanın
Eşkıyayım diye dağda yatanın
Alnına kurşunu çakanlardanız
Fedakârlık: Kişinin özünden özveride bulunabilmesine denir. Bunu şiirde olduğu gibi, kimisi vatanı için, kimisi dini ve inancı için, kimisi dava ve mefkûresi için, kimisi ana-baba-dost ve aşkı… için yapar.
Tarihte fedakâr, vefakâr, cefakâr milletler uzun ömürlü olmuşlar ve huzur içinde yaşamışlardır. ABD’li bir Profesör; “Türkler fedakârlığı unuttu zillete düştü” demiştir.([1])
Gerçekten ecdadımız; bu sıfatların en iyi yakıştığı insanlar olarak yaşamışlardır. Pakistan asıllı seyyah Şibli Numanî; Osmanlı diyarını gezdikten sonra şu tespiti yapmıştır: “Fedakârlık ve misafirperverlik Türklerin genel karakteridir.”([2])
Denizde boğulanları kurtaranlara, yangın söndürmede cesaret ve şecaat gösterenler, tehlikeli durumlarda fedakârlık yapıp hayırlı işler yapanlara Padişah veya onun temsilcileri “Tahlisiye Madalyası” diye nişanlar verir, bunları taşıyanlar toplumda son derece izzet ve rağbet görürlermiş.([3])
Arif Nihat Asya merhum; “İçimizden bazıları köprü olmaya razı olmadıktan sonra, biz bu suyun kenarında kıyamete kadar bekleriz.” diyerek, toplumların fedakâr insanlara olan ihtiyacını dile getirmiştir. Pakistan’ın millî şairi Muhammed İkbal’de aynı meâlde; “şafak yüz bin yıldız sönmeden sökmez” demiştir.
Tarihimizi bilmediğimiz için, tarihî kahramanlarımızı tanımadığımız için, onların ölüme bile bile tereddütsüz nasıl koştuklarını, arkalarına bakmadıklarını, kurtuluş ümidi binde bir bile olmadığı hâlde şevkle coşkuyla nasıl atıldıklarını, bir değil bin başı olsa davası uğruna nasıl feda ettiklerini…
Okumadığımız için, bugün Japon kamikazelere hayran oluyoruz, mersiyeler düzüyoruz. Günümüzde Akif merhumun şu vasiyet mesabesindeki sözlerine de önem verenimiz yok:
Enbiya yurdu bu toprak; şüheda burcu bu yer;
Bir yıkık türbesinin üstüne Mevlâ titrer!
Dışı baştanbaşa bir nesl-i kerîmin yâdı,
İçi boydan boya milyonla şehit ecsâdı.
Öyle meşbû-u şahadet ki bu öksüz toprak:
Ohhh, bir sıksa adam otları, kan fışkıracak!
Böyle bir yurdu elinden çıkaran nesl-i sefil,
Yerin üstünde muhakkar, yerin altında rezil! ([4])
Delikanlı incitme ceddini Allah’ı seversen
Milyarla şehidin ebedi varisisin sen
Eski felsefemiz; “önce canan sonra can” idi, şimdi tam tersi; “önce can sonra canan, hatta önce de can, sonra da can” oldu. Buna şöyle bir örnek:
Adamın biri bir kadınla evlenmek istiyor ama kadın yanaşmıyor. Sevdiği hatırlı birini kadının gönlünü yapmak üzere araya koymuş, gidip gelmeler olmuş, bir müddet sonra kadını aracı konan adamın kolunda görünce beriki sormuş, adam demiş ki; “valla senin için çok çalıştım, çok uğraştım ama ancak kendime yapabildim!”
Fareler kedilerin şerrinden korunmak için, onların geldiğini duyabilmek için, kedilerin boynuna çan takmaya karar vermişler. Bu dâhiyane buluşu kutlarlarken içlerinden biri: “İyi de kedilerin boynuna çanı kim takacak, bu fedakârlığı kim gösterecek?” demiş.
Dipnotlar:
1- Tarih ve Düşünce Dergisi, sayı 2/75.
2- Şibli Numani,“Seyahatname” Risale Yay. Ter.Y. Karaca, İst. 2002, s.116.
3- A. Ragıp Akyavaş, “Asitane-ll”, TDV Yay. Ankara 2000, c. 2, s. 120.
4- Mehmet Akif, “Safahat”, Ö. Rıza Doğrul, Yeni Matbaa, İst. 1966, s.179.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.