Fetih ve fâtih (5)
29 Mayıs 2016, Pazar 10:52
Kuşatmanın uzaması üzerine Macaristan’dan elçiler gelip, Haçlı ordusunun Tuna’yı geçmek üzere olduğunu söylemeleri, yine Ceneviz ve Venedik donanmalarının Sakız adası önlerine kadar geldiklerinin duyulması, Çandarlı Halil Paşanın kuşatma aleyhine bazı davranış ve sözleri… Ordunun moralini bozmuş ise de, dervişlerin, velilerin, tasavvuf erbabının ve başta Akşemsettin olmak üzere fethin II. Mehmed’e nasip olacağına dair manevi işaretlerin olduğunu ısrarla yaymaları üzerine ordunun morali düzelmiştir.
II. Mehmet büyük taarruzdan önce harp divanını toplayıp heyecanlı bir nutuk atıp, savaşta yararlıklar gösteren asker ve kumandanlara parlak mevkiler vaat etmiştir. 28 Mayıs gecesi bütün surlar boyunca meşaleler yakıp fener alayları düzenlenmiştir.
29 Mayıs sabahı daha güneş doğmadan II. Mehmed sabah namazını kılmış, atına binmiş, bütün maiyeti ile ön saflara güneş doğmadan gelmiştir. Güneşin ilk ışıkları ile toplar patlamış ve büyük taarruz başlamıştır. Bütün şehrin surlarında aynı anda aynı şiddetle hücumlar başlamış, açılan gediklerden içeri girmeye çalışan Türk askerlerinden binlercesi şehit olmuş, fakat yerleri hemen doldurulmuştur.
Mehterin coşkun nameleri arasında, ardı arkası kesilmeyen bu akınların hakkından gelinemeyeceğini anlayan halk, kaçıp Ayasofya’ya sığınmaya, bazı askerlerde yerlerini terk etmeye başlayınca, Ulubatlı Hasan isimli bir yiğidin surlara Osmanlı sancağını dikip şehit olmasıyla, Müslüman askerler galeyana gelip, ölüme bile aldırmadan sel gibi surların içine akmaya başlamışlardır.
Böylece İstanbul 29. kuşatılmasında fethedilmiş ve İslâm Peygamberinin asırlar öncesi verdiği müjdesi gerçekleşmiştir.
Fetihten sonra Topkapı’dan beyaz bir at üzerinde şehre giren fatih, herkesin canının ve malının emniyette olduğunu, düşmanca davranmayan kimseye dokunulmayacağını, herkesin dininde ve inancında serbest olduğunu söylemiştir.
Yalnız şehir kılıç zoruyla alındığı için, Ayasofya kilisesinin camiye tahvilini emretmiş, Ayasofya’ya girişinde korkularından panik halinde, yerlere kapanarak ağlaşan halka ve Patriğe işaret ederek ayağa kaldırmış ve : “Ben Sultan Mehmed. Sana, arkadaşlarına ve halkına söylüyorum. Kimse benim gazabımdan korkmasın. Malınız, canınız ve namusunuz emniyet altındadır” demiş ve kumandanlarına da ayni mealde kesin emirlerini vermiştir.
Herkesin din ve vicdan hürriyetine sahip olduğuna, kendilerine ticaret serbestisi tanındığına dair fermanlar sokaklarda okunmuştur.([1]) Böylece Ortaçağ kapanmış, Yeni Çağ başlamıştır.
Osmanlı Tarihinde bir teâmül vardır. Fethedilen yerlerde hemen bir cami yaptırılır ve ilk Cuma namazı orada kılınır. Bazen de bu durum zaman alacağı için münasip bir bina camiye çevrilir, orada ilk Cuma kılınır. Savaşla alının yerlerde bu genellikle “Kılıç Hakkı” diye bir kilise olurdu.
Hatta Tuğrul Bey fethettiği bir yere cami yapmadan, kendine ikamet edecek saray yaptırmazmış.([2]) İstanbul’un fethinden sonra da böyle olmuş ve Ayasofya kiliseye tahvil edilerek, 1 Haziran 1453 Cuma günü burada ilk Cuma namazı kılınmıştır. Hutbeyi Fâtih adına Akşemsettin okumuş ve İstanbul’un Devlet-i Âliye’nin başkenti olmasına karar verilmiştir.([3])
Fatih İstanbul’u sadece fethetmekle kalmamış, Orayı her yönden imar ettirmiş, birçok medreseler, Camiler, İmarethaneler, Bimarhaneler, sebiller, köprüler, hanlar ve kervansaraylar yaptırmak suretiyle dünyanın en mamur şehri haline getirmiştir.
Ayrıca, başta Ali Kuşçu olmak üzere, dünyada sayılı ilim adamlarını cazip tekliflerle İstanbul’a getirmiş ve bu beldeyi dünyanın en gözde ilim ve kültür merkezi haline sokmuştur. Ortodoks patriğine büyük yetkiler vermiş, onu taltif ederek din ve vicdan hürriyeti hususunda büyük toleranslar tanımıştır.
Feth-i Mübin büyük sansasyon yapmış ve bütün dünya Osmanlının dünyanın en büyük ve en kudretli devleti olduğunu kabul etmek mecburiyetinde kalmıştır. Fatih Osmanlı Devletinin kurucusu değil ama Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu olmuştur.([4])
Feth-i Mübin’in Müslüman Türk’e ve âlem-i İslâm’a hayırlı olmasını, en çok muhtaç olduğumuz şu günlerde yeni yeni fatihler göndermesini, yeni fetihler nasip etmesini, Cenâb-ı Allah'dan niyaz ederim.
Dipnotlar:
1- Abdurrahman Küçük, “Fetih ve Fâtih”, Diyanet Aylık Dergisi, sayı 29, s. 20.
2- Ergun Göze, “Son Sözleri Ansiklopedisi”, Boğaziçi Yay. s. 26.
3- Mitat Sertoğlu, “Fatih ve Fetih”, İst. 1986. s. 78.
4- İ. Hâmi Dânişmend, a. g. e. c. 1, s. 235.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.