FİLİSTİN DRAMI (2)
18 Kasım 2016, Cuma 07:31Osmanlı Filistin'den çekildikten sonra bölge cadı kazanı gibi devamlı kaynamış ve hâlâ da kaynamaktadır. Her gün Müslüman kanı akıyor. Anaların gözyaşı, babaların feryadı dinmiyor. Dünyanın hissiz ve sessiz bakışları önünde, Yahudi; tarihin hiçbir döneminde eşi ve benzeri görülmemiş bir zulüm, hatta Hitler’e bile rahmet okutacak bir devlet terörünü gerçekleştirmektedir.
Bir buçuk milyar İslâm âleminin gözleri önünde taştan başka mermisi, kolundan ve sapanından başka silahı olmayan bu mazlum ve madur millete, yapılanları gören aklıselim sahipleri "Nerdesin Osmanlı?" demekten kendilerini alamıyorlar.
Bir İsrail gezisi esnasında 9. Cumhurbaşkanı Demirel’e İsrail Cumhurbaşkanı: “Sizin iki pırpırlı bir çavuşla asırlarca idare ettiğiniz Filistin’i biz bir ordu ile idare edemiyoruz” demiştir.(1)
Bu durum sadece Ortadoğu için geçerli değil, bütün dünya için söz konusudur. Osmanlı döneminde, gerçekten dünya için denge unsuru, Müslümanların hâmisi, tek dişi kalmış Avrupa medeniyeti canavarlarına karşı mazlum milletlerin koruyucusu idi. Balkan devletleri de Osmanlıdan sonra huzur ve sükûn bulmadığı için hâlâ Osmanlı özlemi çekiyor. Sırp Diktatör Miloseviç zamanında on binlerce Sırp: “Bize Osmanlının verdiği hak ve özgürlükleri ver, başka bir şey istemeyiz”(2) diye pankartlar taşıyıp yürüyüş yapmışlardır.
Yunan Hükümeti kilise mallarına ve vakıflarına el koymaya kalkınca Papazlar: “Bunu bize Osmanlı bile yapmadı”(3) diye isyan edip miting yapmışlardır.
Bu bölgelerde yaşı biraz ileri olanlar: "Osmanlı gitti huzur bitti"(4) sözlerini dillerinden düşürmüyorlar. Gerçekten benim ecdadımın 401 sene kanı ve canı pahasına koruyup müdafaa ettiği Mukaddes Kudüs’ü, dedelerimizi kovan Arap kardeşlerimiz,İsrail’e karşı 32 saat bile savunamadılar.(5) Şair Bahrî der ki;
Cihân-ârâ cihan içindedir arayı bilmezler
Şu mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler
Zamanında Osmanlının adil, müsâmahalı, hoşgörülü ve son derece insancıl idaresinin kadrini bilmeyip, BM, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Dünya Hukukçuları Derneği, Sınır Tanımayan Gazeteci ve Doktorlar teşkilatı vb. aldatıcı ve kandırıcı teşkilatlara güvenenler, bugün bin pişmanlık içindeler ama zaman geriye dönmüyor. Çareyi veciz ifadelerle sıralayan Şair Karakuş’un ibretli satırlarından okuyalım:
Toptan sarılalım yüce kur'an’a
Çünkü rahmet inmez ayrı durana
Müminler İslâm’a karşı vurana
Biraz öfkelenip kafayı taksa
Esir mi olurdu Mescid-i Aksa
Bulunmaz mı çare nedir bu illet
Böyle hayat sürmek ne büyük zillet
Müslüman’ım diyen bu kadar millet
İslâm gözü ile kendine baksa
Esir mi olurdu Mescid-i Aksa
Saldırıyor kâfir Kahpenin dölü
Müslümanlar sanki mezarda ölü
İslâm toprakları oldu kan gölü
Akan bütün kanlar hak için aksa
Esir mi olurdu Mescid-i Aksa
Dipnotlar:1- Türkiye Gazetesi, Ömer Öztürkmen, Haziran 2000; Tarih ve Düşünce Dergisi,
Yıl 2001, sayı 7, s. 73.
2- Milliyet Gazetesi, 08. 01. 1997.
3- “Göze takılanlar”, Zaman Gazetesi, 3 Eylül 1994; İbrahim Refik, “Tarih Şuuruna
Doğru-2”, Albatros Yay. 7. Bas. İst. 2001, s. 86.
4- Süleyman Kocabaş, “Tarihte Adil Türk İdaresi”, Vatan Yay. İst. 1994, s. 86;
İbrahim Refik, “Tarih Şuuruna Doğru- 2”, Albatros Yay. 7. Bas. İst. 2001, s. 59.
5- İlhan Bardakçı, “Kudüse Veda”, Tar. ve Med. 1995, sayı, 22, s. 30.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.