Yüzyıllardır farklı isim ve kullanımlarla karşımıza çıkan fizyonomi ilmi, aynı zamanda kıyafetname, firâset, ilm-i sima gibi adları taşımaktadır. Bu sebeple her birini ayrı ayrı incelemek ve açıklamak yerinde olacaktır. Fizyonominin içeriğiyle ilgili çok sayıda tanımla karşılaşmak mümkündür.
İslam dininin ilme verdiği önem neredeyse her safhada kendini göstermiştir. Bu bağlamda hareket eden birçok âlim, insanlığı hem biyolojik hem de psikolojik olarak geliştirerek yeni oluşumlara kapı açmıştır. Nitekim ruh ve bedenden oluşan insanın tek bir açıdan ele alınması olanaksızdır.
Kur’an- Kerim’de Allah Teâla “De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir” Zümer, 39/9 ayeti ile insanın kıymet ve şeref derecesinin ilim sahibi olmakla artacağını bildirmiştir. İnsanlığın kendini bilmesi ve kodlarını okuması ise her türden ilim dalına vakıf olarak mümkün olabilir.
Müslümanın gerçek bilinci, Allah’ın kulundan istediği ve “Rabbim! Benim ilmimi artır” Taha, 20/114 ayetiyle işaret edilen dua ve niyazıyla kendisini gösterir. Bu bilinçle hareket eden birçok ilim insanı İslam’ın ilme verdiği değeri anlamış ve gerçek kulluğun ancak kişinin kendini ve evreni tanımasıyla gerçekleşebileceğini fark ederek birçok alanda kendini geliştirmiştir. İslam dünyasının dışında bilginin değerine vakıf olan birçok kişi de farklı ilim dallarıyla ilgilenerek her devirde bilginin ilerlemesine vesile olmuştur. Lakin diğer inançlardan farklı olarak, İslam’ın ilme bakışı, dünya menfaatinin yanı sıra kişinin kendini bilerek Rabbine yaklaşması amacını içermektedir. İşte bu amaçlar doğrultusunda ortaya çıkan ilimlerden bir tanesi de fizyonomi ilmidir. Fizyonomi, en genel manada, insanın fiziksel özelliklerinden hem biyolojik hem de ruhsal durumu hakkında yorum ve değerlendirmeler yapmaya imkân veren tecrübî bir ilimdir.
İnsanlık, tarih boyunca hep kendini araştırmış ve merak etmiştir. İnsanı tanıma, insanı anlama noktasında en geçerli ilim FİZYONOMİ (İlm-i Sima) dır. Bu ilim ile gerek batılı Filozof ve düşünürler gerekse İslam âlimleri uzun yıllar boyunca aktif bir şekilde ilgilenmiş, uygulamış ve kullanmışlardır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz. 400 farklı kaynak kitaptan yararlanarak Marifetname yi yazmıştır. Günümüzde hala en geçerli kaynak kitaplardan birisidir. Fahreddin Er Razi, Muhyiddin Arabi, İmam-ı Rabbani gibi büyük İslam âlimleri de İlm-i Sima yı (Fizyonomi) hem sağlık alanında hem karakter analizinde hem de meslek seçimlerinde etkin bir şekilde kullanmışlardır. Aristo fizyonomiyi en çok kullanan batılı filozoflardandır. Öğrencisi Büyük İskender fizyonomi den oldukça faydalanmıştır. Büyük Roma imparatoru Julius Sezar da gerek asker seçiminde gerekse en yakınındaki insanları seçerken fizyonomi kullanmaya çalışmıştır.
Hem Doğu’da hem Batı’da ilk çağlardan başlayarak dikkatleri çeken, üzerine pek çok eser yazılan, İslâm düşünürlerin elinde her ilimde olduğu gibi altın çağını yaşayan “Sîma ilmi” günümüzde ne yazık ki unutulmuştur. Yakın çağda Batı’nın elinde bir dirilip, bir kaybolan Sîma ilmi, modern dönemde rüştünü ispatlayıp farklı disiplinler (fizyonomi, kriminoloji) altında kıymet görmeye başlamıştır. Kadim ilimlerin nakışçısı Çin uygarlığı ise, bu ilmin en sadık hizmetkârı olmakla kalmamış, onu zenginleştirmiş ve sistemleştirmiştir.
Öncelikle “Simâ İlmi, ilimlerden bir ilim midir?” sualiyle başlayalım. Mevzuyla ilgili Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Marifetname adlı eserinin ilgili bölümündeki şu satırlara bakalım:
– «İmam Şâfi Hazretleri: “İlim ikidir: Bedenler ilmi, Dinler ilmi” hadisi üzere, bedenler ilminin (anatomi) önemli ve lüzûmlu ilimlerden olduğunu söylemiştir.»
Salih Mirzabeyoğlu’nun Mârifetnâme-Süzgeç ve Şekil-adlı eserinde şöyle bir hikmet geçer: “Her ilim bir marifettir; her marifet de bir ilim…” Yine aynı eserde: “Her şeyden önce bilmek lâzımdır ki, suret olmadan mânâlar ebediyyen bilinmez ve her zâhir oluş, dış, ifade, madde, pırıltı, şekil, istif, renk, sezginin aynı olan sezilen, mânânın tecellisidir…” hikmetine yer verir.
Batılı düşünürler ise şu görüşlere yer vermişlerdir: Alman filozof Kant, onu “iç âlemi gözlemleyen bilim dalı” olarak tanımlar.
Montaigne ise, “Size üstün gelmiş düşmanlar arasında bulunduğunuz zaman tanımadığınız adamlardan bir koruyucu, bir yardımcı seçmeniz lazım gelse, bunlardan rastgele birisini tercih edersiniz. Sizi ona sevk eden his onun güzel bir çehreye sahip olması değildir, çehresinin güzelliğinden ve iyiliğinden bakışı kesen başka bir halidir. Birtakım çehreler, karakterin güzel eserlerinin, diğer bir takımları da mizacın kötü alâmetlerinin belirlediği aynadır. İyi çehreleri kötülerden, meselâ: ciddileri hâşin olanlardan, melülleri abus olanlardan sözün kısası bir diğerine görünüşte benzeyen, içyüzünde zıt olan halleri ayırt edebilmek özel bir sanattır.” der.
Şimdi, akla şöyle bir soru gelebilir. Sîma ilmi tecrübe edilmiş bir ilim midir? İbrahim Hakkı Hazretlerinin başından geçtiği rivayet edilen şu hadise bunun güzel bir örneğidir:
- Sîma ilminin piri Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, Mârifetnâmesini tamamladıktan sonra arkadaşıyla yolculuk sırasında bir handa konaklamışlardır. Hancı kendilerine çok iyi davranır ve hizmet eder. Fakat ortada bir tuhaflık vardır, zira hancının davranışları, Mârifetnâme’de yazdığı fizyonomi-huy ilişkisi tarifine uymaz. İbrahim Hakkı Hazretleri o gece sabaha kadar uyuyamaz. Sabah olduğunda hancı konaklamanın karşılığında yüksek ücret ister. Hancı ısrarcıdır ve inat eder. İbrahim Hakkı Hazretleri arkadaşına dönerek: “Ver ağa ne istiyorsa ver, bu adam az daha bana eserimi yaktıracaktı” der.
Son Osmanlı hükümdarlarından II Abdülhamit Han fizyonomi kullanıyordu. Batıda bu konuda bilinen en uzman kişi William John Warner dir. Günümüzde gelişmiş toplumlar fizyonomiyi, Eğitim, Sağlık ve istihbarat alanlarında halen kullanmaktadır.
Fizyonomi; insanların yüzünü ve mimiklerini inceleyerek, karakteri hakkında bilgi sahibi olmanızı sağlayan bir bilimdir. İnsanı tanımada oldukça önemli olan fizyonomi, özellikle sağlıkta, eğitimde doğru eğitim alma noktasında, arkadaşlık ilişkilerinde ve insani ilişkilerinde ve evlilik öncesi ilişkilerde doğru seçimler yapılmasına da yardımcı olur. Yüz okuma ilminde temel esas, kişinin yüzünü bir uzuv üzerinden değil bir bütün halinde incelemektir. Bu ilim karakter analizinde büyük ipuçları verir. Çalışmalar sonuçların %90’ın üzerinde doğru olduğunu göstermektedir. Fizyonomide analizler yüzün yanı sıra eldeki çizgiler, genel fiziksel özellikler ve pek çok ilimle zenginleştirilerek yapılır. Numoroloji, isim analizi, doğum tarihine göre analiz ve daha birçok manevi ilimle desteklenir.
İnsanların kaş, göz, çene, burun, dudak, kulak gibi uzuvlarından hareketle onların karakterleri ve ahlakları hususunda bilgi veren ilim, ilm-i sima olarak bilinmektedir. “Yüz Okuma Sanatı” olarak da adlandırılan bu ilim, çok eski zamanlardan beri bilinmekte olup bu alandaki ilk çalışmalar milattan önceki devirlere kadar uzanır.
Aristo da bu konuya eğilmiş ve insanların yüz hatları ve kişilikleri arasındaki bağlantılar hakkında bilgiler vermiştir. (Seyyid Lokman Çelebi , a.g.e., s. 39.) ‘Suretin siretine şahittir, başka şahit aramak zaiddir’ denilmiştir. Bu zamanın filozofları da ‘insan yüzdür’ diye söyleyerek, yüzü ‘etik varoluşun, insani gerçekliğin başlangıcı’ olarak öngördüler. (Halid Ziya Uşaklıgil, Ruhun Lisanı İlm-i Sîma, 1.b., İstanbul: Büyüyenay Yayınları, 2016, s. 10.)
Sima ilmi, Allah’ın kudret elinin, beşerin ruhi hallerinin bir yansıma yeri olmak üzere nakşettiği, yüzün alametleri ile iç yüzünde saklı olanları göstermek iddiasında bulunan bir ilimdir. (Uşaklıgil, a.g.e., s. 15) Montaigne der ki: “Bazen ben iki güzel göz arasında korkuya sebep olan hıyanet izleri görürüm. (Aktaran, Uşaklıgil, a.g.e., s. 22)
Bazı çehreler vardır ki insana emniyet verir. Size üstün gelmiş düşmanlar arasında bulunduğumuz zaman tanımadığınız adamlardan bir koruyucu, bir yardımcı seçmeniz lazım gelse, bunlardan rastgele birisini tercih edersiniz. Sizi ona sevk eden his onun güzel bir çehreye sahip olması değildir, çehresinin güzelliğinden ve iyiliğinden bakışı kesen başka bir halidir. Birtakım çehreler, karakterin güzel eserlerinin, diğer bir takımları da mizacın kötü alametlerinin belirdiği aynadır. İyi çehreleri kötülerden, mesela ciddileri haşin olanlardan, melülleri abüs olanlardan, sözün kısası bir diğerine görünüşte benzeyen, içyüzünde zıt olan halleri ayırt edebilmek özel bir sanattır.” “Chirology Palmistry, İlm-i Sima, İlm-i Kıyafe, Fizyognomi, Firaset gibi adlarla anılan bu ilim dalları, Doğu ve Batı memleketlerinde birçok büyük zekânın dikkatini çekmiş, ilgi alanlarını teşkil etmiştir.” (Mehmet Ali Bulut, Elfabe, 1. b. İstanbul: Hayat Yayınları, 2014, s. 11) Farklı isimlerle anılmaları ile her ne kadar birbirinin yerine kullanılmış olsa dahi, aslında her biri alanında farklılıklar gösterir. (Seyyid Lokman Çelebi, a.g.e., s. 31)
2.Fizyonominin Doğuşu
Bu ilmin ortaya çıkışı için tam bir tarih verilmese de insanın kendini tanımaya başladığı tarihlere gitmektedir. Aslında fizyonomi, “İnsanlarda, idrakin keşfi kadar eski bir tecrübi ilim; seslere, gözle görünebilir bir vücut giydirme ihtiyacının, insanları yazıyı icat etmeye zorladığı dönemlerden kalma bir ilimdir.” (Mehmet Ali Bulut , a.g.e., s. Önsöz)
3.Bu İlmin Değerini Yitirmesinin Sebepleri
Modern dönemdeki bilimde, gözlemcilik ve tamamen tekrar edilebilirlik esas alınınca, tecrübelere dayanan bilimler anlam yitirdiler. (Bulut, a.g.e. 13) Fizyonomi de bu değersizleşmeden nasibini alarak bilgilerin saptırılması, menfaate göre kullanılmasıyla da birlikte kendini alt kademede buldu. Hâlbuki eski dönemlerde bazı ilim ehillerinin bu ilme değindiğini veya ilmin bizzat içinde olduğunu araştırdığımız kaynaklarda şahit oluyoruz. Orta çağda bu ilimlerin en büyük temsilcileri arasında Müslüman âlimleri görüyoruz. Muhyiddin İbnü’l-Arabi, Fahreddin El-Razi, İbn-i Sina gibi büyük deha ve İslam âlimleri bu ilimlere dair hususi eserler yazmışlardır. Ancak, bu ilmin bugünkü halini alması, 19. yüzyılda, Batıda bu işe emek verenler sayesinde olmuştur. Çünkü pozitivist yaklaşımın dünyada hâkim olmasıyla kadim tüm ilimlerin altı boşaltılmış, referansları yok edilmiş ve bunlar adeta havada kalmıştır.
FİZYONOMİ İLMİNİN KULLANIM ALANLARI
İlm-i Sima’nın, ilm-i firasetin ve ilm-i kıyafetin birçok alanda kullanıldığı, pratik olarak bu ilimlerden yararlanıldığını kaynaklarda görmekteyiz. Öncelikle insan ve toplumları yönetme sanatı olan siyasette, insanların neseplerini bilmede, yargılamada bir ispat, delil ve metot olarak hukukta tıp ilminde, eski zamanlarda köle ve cariye alımlarında, memur alımında bu ilmin verilerinden faydalanılmıştır. Günümüzde geçerli olan kriminoloji yani suç biliminin doğuşunda da bu ilim etkili olmuştur.
Osmanlılarda sarayda çalışan görevlilerin seçiminde bu ilimden faydalanıldığını, insanın yüz özellikleri dikkate alınarak ahlaki nitelikleri hakkında bu fikre ulaşılması ile ilgili çalışmalar yapıldığını kaynaklar zikretmektedir. (Uşaklıgil, a.g.e., s. 9)
FİZYONOMİ İLMİNİN YER ALDIĞI BAZI İSLAM KAYNAKLARI
Renkler ve biçimlerin insan karakteri ve bünyesiyle olan bağlantıları üzerinde o kadar çok durulmuş ki, vasıfları anlatılan bir insanın şekli ve yapısını anlamak işten bile değildir. Hele Fahreddin El-Râzî’nin Kitabu’l-Firase’si bu ilmin İslam düşünce dünyasında ne kadar ehemmiyetli bir yer teşkil ettiğini göstermektedir. Bilhassa hastalık teşhisinde ve mizaç tespitinde büyük rol oynamıştır. İbn-i Sina’nın yazmış olduğu El-Kanun Fi’t- Tıbb adlı eseri alanında hala aşılmamış bir eserdir. Mizaçların tespitinde ve mizaçlar üzerinde teşhise varma usulünde hakikaten muhteşemdir. İslam dünyasında bu ilimle uğraşanların çoğunluğunun aynı zamanda tıpla alakalı olmaları da hayli ilgi çekicidir. (Bulut, a.g.e., s. 325) Bu alanda İslam dünyasında ilk eser yazanın İmam-ı Şafi olduğu rivayet edilir. El-Kafa adlı bu eser günümüze ulaşamamıştır. Bununla beraber Geverek-zâde Hafız Hasan’ın Firaset adlı eserinin bu eserin çevirisi olduğu söylenmektedir. (Bin Bâlî, a.g.e., s. 43) Kıyafetname, geniş anlamıyla “ilm-i firaset”, geçmişteki medeniyetlerin birçoğunda uygulandığı gibi Türk kültüründe de oldukça bilinen bir ilim olmuştur. Türk kültürünün izlerine çok eskiden beri rastlanmakta fakat yaygın olarak kullanılması on beşinci asrın başından itibarendir. Yusuf Has Hâcib’in de kadim olan bu ilimi bildiğini Kutadgu Bilig’deki hükümlerinden ve alıntılarından anlıyoruz. Fuad Köprülü ve Mübahat Türker Küyel’e göre, bir “İbn-i Sina talebesi sayılması gereken” Yusuf’un kıyafetname ilminden habersiz olması zaten imkânsızdı. Zira İbn-i Sina’nın da firaset ilmi ile ilgili birçok bilgiye sahip olduğu bilinmektedir. Kutadgu Bilig’de de firaset alanı ile bazı hükümler yer almaktadır. Büyük olasılıkla Yusuf, bu ilimle alakalı İbn-i Sina’nın eserlerini ve de başka birtakım eserleri okumuş ve böylelikle onlardan oldukça etkilenmişti.
FİZYONOMİ İLMİNİ EĞİTİMDE KULLANMAYA DAİR İPUÇLARI
Fizyonomi ilmi bilgileri, hayatın içinde genel kaideleriyle bulunurken, eğitimsel açıdan bakıldığında özellikle öğretmenler ve ebeveynler için ayrıca önem taşıyan yol gösterici bir vasfı bulunmaktadır. Kişinin daha çocuk yaşta, hatta bebekken bile karakterinin teşhis edilip doğru yönlendirilmesi görevini üstlenir. Bu noktada fizyonomi, en çok pedagoji ilmiyle birlikte kullanılmalıdır.
Tabiatının fazla özgüvenli, yapısının canlı, atılgan ve lider vasıflı olduğu anlaşılan çocuk öfkeli şekilde bastırılmadan tercihler sunulmalı ve enerjisini kullanabileceği farklı alanlar oluşturulmalıdır. Aksine sakin, uysal mizaçlı, gözlemci bir çocuk olduğunda ise, kitap okumaya, araştırmaya teşvik edilmeli ve ortamlarda lider olmaya zorlanmamalıdır. Fizyonomik incelemeler nihayetinde, çok geç olmadan bu iki özelliğin de normalin dışında aşırı şekilde bulunması durumunda ya sakince bu huyların bastırılması ya da daha da geliştirilmesi yoluna gidilmelidir.
SONUÇ ve ÖNGÖRÜLER
Eğitim, bireyin başkasını yönlendirmesinin yanında öncelikle kendini eğitmesi ile ilgilidir. Özünün farkında olan birey, yaşamı anlayabilir ve bu bağlamda anlatabilir. İslam eğitim anlayışı açısından baktığımızda ise, nefsini eğitmiş birey Rabbi’ne daha çok yaklaşmış ve kişide kulluk bilinci oluşmuştur. Nihai hedefin bu olduğu düşünüldüğünde, eğitimin bir Müslüman için ne kadar ehemmiyet arz ettiği karşımıza çıkmaktadır.
Bireyin eğitimi için birçok yöntem ve yaklaşım uygulanmakta; fakat tam anlamıyla başarılı bir uygulama görülmemektedir. Bunun başlıca sebebi, insanların bütün boyutlarıyla ve yönleriyle yeterince tanınmaması ve yaratılış kodlarının çözülememesidir. Kişinin kendini anlamakta, çözümlemekte, fark etmekte zorlandığı bir mecradır. Fizyonomi ilmi, bu noktada imdada yetişmekte ve ilim sahipleri için bir kullanım kılavuzu özelliği taşımaktadır. Fizyonomi, en genel manada insanların dış görünümlerine, bedenlerine bakarak ahlakı, karakteri ve iç özellikleri konusunda hüküm verme ilmidir. Tecrübi bir ilimdir ve her ilim gibi yanılma payı vardır. Kişinin yaşadığı muhiti, coğrafyası, aile kültürü, dini algısı ve nefis terbiyesi gibi birçok etken o kişi de o halin bulunmasını etkilemiş, değiştirmiş, önüne geçmiş veya köreltmiş olabilir. Bu sebeplerle kesin bir zanda bulunmak yanlıştır. Birey her yönüyle iyice tetkik edilip, yaşantısına göre hüküm verilmelidir. Bu işlemi ise sadece fizyonomi ilminde ehil kişiler yapmalı ve onların görüşü alınmalıdır. Bu ilimle alakalı edinilen birkaç bilgi sonucu verilen kararlar yanlışlık içerir. Fizyonomi, asırlardır farklı alanlarda kullanılmış ve etkisini sürdürmüştür.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.