GAİPTEN SES: SÜLEYMAN DEMİREL KÜLTÜR MERKEZİ
22 Mart 2021, Pazartesi 09:27İki bölümlük bir yazı. Konulara gelince. Konular iç içe ve birbiri ile ilintili.
BİRİNCİ BÖLÜM:
Çok uzun yıllar önce ülkücüydü. Öğrencilik yıllarında da ülkücüymüş.
Milliyetçi, biraz da muhafazakardı.
Mütevazı ve hal hatır adamıydı.
Çok sayıda arkadaşı ve dostu vardı.
Kapısı herkese açık ve kibirden uzaktı. Mağrur da değildi.
Mensubu olduğu kurum içinde ve kurum dışında ağırlığı olan çok sayıda insan vardı çevresinde. Ayrıca önemli kurum ve kuruluşlarda hatır ve yaptırım gücü olan önemli insanlar da vardı kendisini tanıyan.
Söz konusu insanları ve insanı değerleri iyi kullandı. İnsanların omuzlarına basarak yukarıya çıktı ve günün birinde Selçuk Üniversitesinin rektörü oldu.
Rektör seçilirken üniversite içinden ve üniversite dışından “ağır abiler” kendisine destek çıkmıştı.
Üniversite içinden hatırladıklarımızı yazalım..
Prof.Dr.Mehmet Arslan,
Prof.Dr. Ömer Karahan,
Prof.Dr.Mehmet Kılınç,
Prof.Dr. Rahmetli Recep Memik.
Prof.Dr. Uğur Erongun.
Prof.Dr.Ramazan Mirzaoğlu.
O yıllarda doçent ya da yeni profesör olmuş olan Cevat Özpınar.
Başka fakülte ve yüksek okullardaki destekçileri de yazmak suretiyle listeyi uzatmak mümkün.. Üniversite genelinde en çok bilinen ve en şöhretli isimleri yazdık. Yeri gelmişken belirtelim: Yazdığımız isimlerin her birinin o yıllarda üniversite genelinde büyük ağırlıkları olup her biri en az 40-50 akademisyeni yönlendirme kapasitesine sahipti.
Peki yeni rektörden beklentileri neydi bu insanların?
İnsan olarak sevgi ve saygının devamı.
Kendisine emek vermiş insanlar olarak vefa.
Arkadaş ve dostlukların devamı.
Kendileriyle görüşülmesi ve konuşulması.
Randevu taleplerinin oyalanmadan karşılanması.
Sonra..
Ülkücü ve milliyetçi ideolojiye leke düşünmeyen sevimli/ eşitlikçi bir yönetim anlayışının üniversiteye hakim olması..
E.. Oldu mu?
Biz yazalım.. Olduğu ya da olmadığına da siz karar verin.
Yeni rektörün rektör olmasında büyük emekleri olan kadim dostları aradan bir kaç yıl geçmişti ki, ilk olarak rektörü icraatları noktasında uyarma ihtiyacı duydular. Üst üste yapılan uyarılar karşılık görmedi. Sonra tartışmalar ve ufak çaplı kavgalar başladı. Derken, “Ne halin varsa gör. Bizi mahçup ve rezil ettin” diyerek desteklerini çektiler ve yakın arkadaşlıklarını bitirdiler.
Prof.Dr.Mehmet Arslan,Prof. Dr. Ömer Karahan, Prof.Dr. Mehmet Kılınç, Prof.Dr. Recep Memik ve diğer insanlar başta olmak üzere üniversite genelinde çok sayıda akademisyen kendilerine gösterilmeyen saygı ve vefa gerekçesiyle kopan bir tesbihin taneleri gibi dağılıp gittiler..
Mütevazılık yerini kibre bırakınca bu sonuç kaçınılmaz oldu.
Sevgi bitti. Saygı bitti.. Vefa bitti anlayışı doğdu.
Yeni rektörün göreve başlamasının üzerinden üç yıl geçmişti ki, Türk toplumunda derin ve onarılması güç yaralar açan o mel’un ve meşum 28 Şubat dönemi patlak verdi.
O dönem Selçuk Üniversitesi’nde görev yapan bazı akademisyenler, yüzlerce öğrenci ve bazı idari personel 28 Şubat’a kurban edildi. Rektörün talimatı ile aralarında kaypak fikirli adamisyenlerden müteşekkil bir komisyon kuruldu..Bu komisyon 28 Şubat’çıların ve rektörün ellerine verdiği balta ile çok insanı doğradı.. Akademisyenlikleri ellerinden alınanlar oldu.. Memuriyet hakları elinden alınan adamesyenler oldu. Gencecik pırıl pırıl tıp öğrencilerinin kiminin başı örtülü, kiminin” fikirleri malum” gerekçesiyle okullarıyla ilişkileri kesildi.
Üniversite’de yaşanan bu dram karşısında “solcu” fikirleri ile bilinen dönemin Tıp Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Uğur Erongun dahi isyan etmek zorunda kalmıştı. Erongun Hoca elinde bir takım dosyalar olduğu halde ara sıra bizim özel işyerimize gelerek durumdan yakınırdı.
Sonra ne oldu?
Şu oldu..
Rektörlük bitti. Rektör fakültesine döndü.. Fakat arkadaşı, dostu, ahbabı hiç kalmamıştı. Selam veren, selam alan yoktu.. Koridorlarda karşılaştığı eski arkadışları söylenerek, muhtemelen de küfrederek yanından gelip geçmeye başlamışlardı. Muhterem baktı ki olacak gibi değil kendisine eski yuvasında hayat hakkı yok... Pılını pırtısını topladı ve ordan ayrıldı. Rüzgar eken fırtına biçmişti.
Neden hatırladık ve neden yazdık geçmişte yaşanmışlıkları?
Hadi yazalım ve merakınızı giderelim.
Selçuk Üniversitesini yönetimi geçen hafta kampüsde bulunan Süleyman Demirel Kültür Merkezi ile Prof.Dr.İhsan Doğramacı Uygulama Anaokulu’nun adlarını değiştirdi. Üniversitenin bu tasarrufu üzerine yukarıdaki sözünü ettiğimiz eski rektör bu tasarrufu” anlayamadığını, üzüldüğünü,yadırgadığını,işlemin yanlış olduğunu” uzun uzun anlatan bir paylaşımda bulunmuş. Eski rektör anladığımız kadarıyla vefa arıyor.. E.. Vefanın ne demek olduğunu bilir kendisini(!)
18 yıldır kayıptı, ortada yoktu. Bir kaç kişi ittire, kaktıra mevcut üniversite yönetimini kendisine kınatmış olmalı. Bu arada bir hususu daha iyi hatırlamalı eski rektör.. Mesela, 2. Tıp Fakültesinin kurulmasını doğrudan doğruya merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve kendisine bağlıyor. Bu bir vefasızlık örneği olmalı. Belki de kendisini bir zamanlar önemli gösterme sendromu olmalı. Ne biliyim hafıza karışıklığı dahi olabilir. Neyse .. 2. Tıp Fakültesinin kuruluş kanununu Meclis’e kim getirdi ve kim kanunlaştırdı? Kimler bu işin yılmaz takipçisi oldu? Kendisi oraya iyi bir baksın.
Eski rektörün bir dost tarafından bize de gönderilen söz konusu paylaşımını zorlana zorlana okuduk
Dedim ki, bu tam olarak gaipten bir ses.. Gaip vefa vurgusunu öne çıkırtıyor.
O paylaşımı yapana sormak istiyorum:
Vefa ne?
İKİNCİ BÖLÜM
Selçuk Üniversitesi rektörü Prof.Dr. Metin Aksoy kampüste bulunan Süleyman Demirel Kültür Merkezinin adını, “Sultan Alparslan Kültür Merkezi” olarak değiştirdi. Aynı şekilde Prof.Dr.İhsan Doğramacı Uygulama Anaokulu’nun adı da “Nasreddin Hoca Uygulama Anaokulu” olarak değiştirildi.
Konuyla ilgili yapılan açıklamada bu değişiklik taleplerinin ilgili daire başkanlığının teklifi üzerine yapıldığı belirtiliyor.
Yapılan değişiklik doğru mu?
Doğru olduğu söylenemez.
Gerek yoktu.
Yapılan isim değişiklikleri her şeyden önce farklı siyasi değerlendirmelere müsait.. Herkes bir ucundan tutup başka bir yere çekebilir. Dolayısıyla konu ne olursa olsun üniversite yönetiminin siyasi tartışmalardan uzak durmasını ve buna fırsat vermemesi gerektiğini düşünüyoruz. Sonuçta rektör bey de yıpranır, üniversite de yıpratılır.
Keşke olmasaydı.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.